Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        VALLAHİ de billahi de haberim yoktu.

        Bir anda yağmur gibi mail'ler gelmeye başladı Galatasaraylılardan.

        "Söylediklerin yüzde bin doğru, arkandayız; bunları yazmaya, söylemeye devam et" diyen mesajlar.

        "Hayırdır ne oluyor" derken meseleye vâkıf oldum.

        Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Ünal Aysal, beni mahkemeye vermiş.

        Yetmemiş, yönetim kurulu üyelerini küçük düşürdüğüm için kulüpten ihracımı talep etmiş.

        Bununla ilgili de bir yönetim kurulu açıklaması yapılmış.

        Ünal Aysal benden tam tamına 1 milyon TL, eski parayla 1 trilyon TL istiyormuş.

        Sonra Spor Müdürümüz Halil Özer aradı.

        "Duydun mu?" diye.

        "Kusura bakma, başını belaya soktuk" dedi.

        Ünal Aysal'ın beni kulüpten attırmak istemesinin ve 1 trilyon lira talep etmesinin nedeni, HT Spor'un benimle yaptığı bir röportaj.

        Ünal Aysal'ın "hakaret" dediği, benim yönetim kuruluna "acemi" demiş olmam.

        Evet dedim.

        65 yaşında Galatasaray diye bir kulübe üye ol.

        Yönetimlerde hiç görev almadan 70 küsur yaşında başkan ol.

        Sonra da "acemi" tanımını "hakaret" zannet.

        Komik.

        Benim röportajın yayınlanmasından bir gün önce, eski yöneticilerden Adnan Öztürk TRT'de konuktu.

        Öztürk'ün söyledikleri benimkinden kat kat ağırdı.

        Ünal Aysal'dan çıt çıkmadı.

        Ben deyince hemen dava.

        Hiç umurumda değil vallahi.

        Ünal Aysal'ın beni kulüpten atmak istemesi de ilk kez olmuyor. Daha önce de denedi.

        Galatasaray Spor Kulübü'nün Disiplin Kurulu üyeleri, Ünal Aysal gibi 60'ından sonra Galatasaraylı olanlardan değil, her biri 40 yılın, 50 yılın Galatasaraylısı.

        Çocukluğumdan beri tanırlar beni. Daha önce de Ünal Aysal'ın talebine güldüler. Yine öyle olur büyük ihtimalle.

        Mahkemeye gelince.

        Ünal Aysal beni daha önce de dava etti. Dava çoktan sonuçlandı. Ne olduğunu ona sorun bakalım, yanıtlayabilecek mi?

        Ünal Aysal'a buradan açıkça söylüyorum.

        Galatasaray'ın stadını yaptığı, gelirlerini en yüksek seviyeye çıkardığı bir zamanda başkan oldu.

        Buna rağmen Galatasaray'ın borcu 1 milyar TL'ye yaklaşmış durumda. Bunun üzerine bir de vergi cezası geldi.

        Bol keseden anlamsız transferler, kulübü sırtlayan adamları yönetimden, kulüpten yollamalar, çilekler, vişneler derken Galatasaray'ı Avrupa kupalarından men edilecek hale getirdi.

        12 milyona Arda'yı sattı.

        Kadroya bile giremeyen adamlara bunun kat be kat fazlasını verdi.

        Şimdi istiyor ki, kimse sesini çıkarmasın.

        Yok öyle şey.

        Çıkarırım.

        Haa, bir şartla susarım.

        Bu borçları sıfırlasın demiyorum, devraldığı günkü hale getirsin.

        O zaman susarım.

        Hatta isterse o gün kulüpten bile istifa ederim, kendisini uğraştırmam.

        Çünkü ben gerçek Galatasaraylıyım.

        60'ından sonra "popüler olmak" için olmadım.

        Onlar Galatasaraylıydı

        GALATASARAY Başkanı Ünal Aysal, Galatasaray'a o kadar "Belçikalı" ki, bu kulübün adabını bile bilmiyor.

        Birkaç kez bana haber yolladı.

        Aracılarla.

        "Görüşelim" diye.

        Son olarak popüler bir siyasetçiyle.

        "Başkan oturup konuşmak istiyor. Ben ayarlayacağım" dedi.

        Benim yanıtım ise şu oldu:

        "Galatasaray Başkanı, Galatasaraylılarla konuşmak için araya adam koymaz. Telefon açar, davet eder, giderim. Bir Galatasaraylı, bir başka Galatasaraylıya ulaşmak için aracı koyuyorsa onun Galatasaraylılığından şüphe ederim."

        "Herhalde çekindi seni aramaya" dedi.

        Ben 40 yıllık dostum, rahmetli Özhan Canaydın'a da çok şeyler yazdım.

        Aracı koymadı.

        Gece vakti evime geldi.

        Faruk Süren'i de eleştirdiğim günler oldu.

        Her hafta buluşup yemek yedik.

        Çünkü onlar Galatasaraylıydı.

        Ünal Aysal, Galatasaray'ın başkanı ama ne yazık ki Galatasaray'ı bilmiyor.

        Çevresinde de öğretecek kimse kalmamış.

        Kozmik odaya niye girildi?

        HAFIZA başa bela.

        Unutamamak kötü şey.

        Boş boş otururken, aklıma hep "yanlış şeyler" geliyor.

        Mesela dün durduk yerde Bülent Arınç'a suikast iddiasını hatırladım.

        Siz de hatırladınız mı?

        Hani Çukurambar'da bir otomobil durdurulmuştu. İçinde biri albay, diğeri binbaşı 2 Silahlı Kuvvetler mensubu vardı. Ve her nedense bu 4 kişinin Bülent Arınç'a suikast hazırlığı içine olduğu iddia edilmişti.

        Sonrasını hatırlıyor musunuz?

        Olay sonrası Seferberlik Tetkik Kurulu'nun Ankara'daki merkezine, yani TSK'nın hafızası denilen kozmik odaya girilmişti. 11 ve 16 numaralı kozmik odalarda neredeyse 1 aya yakın süren bir inceleme yapılmış, çuvallarla belge ve 38 klasör mühürlenmiş ve 60 yıllık sırlar Hâkim Kadir Kayan tarafından toparlanmıştı.

        Bu arada Arınç'a suikast hazırlığında oldukları ileri sürülen ve kozmik odaya girilmesine neden olan iki subay, çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakılmışlardı.

        Bu anlattıklarım 2009 yılında meydana geldi.

        Yani aradan 5 yıl geçti.

        5 yıl geçti ama hâlâ ne açılmış bir dava var, ne de başka bir şey.

        Arınç'a gerçekten bir suikast hazırlığı var idiyse, niye bu soruşturma ilerletilmedi?

        Yok eğer bu bir yalansa ve kozmik odaya girmek için kullanılan bir bahaneyse bunun arkasındaki güçler niye ortaya çıkarılmadı?

        Çünkü kozmik odaya girilmesi ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki toplantının gizlice dinlenmesi arasında ulusal güvenlik açısından hiçbir fark yok.

        Aradan geçen 5 yıla rağmen ben hâlâ bekliyorum.

        Bu işin arkasında ne vardı, kim çıkaracak diye!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        En büyük zararı kurtarıcı diye gelenlerin verdiğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar