Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DİNİ hassasiyete sahip insanları hayırlı işlere yönlendirmesiyle tanınan bir hizmet hareketinin “terör örgütü” olarak yaftalanmasından daha ürkütücü bir durum olabilir mi?

        Soruya “Hayır, olamaz” cevabı vereceğimi sanıyorsanız aldandınız. Bir dini hareketin başına gelebilecek en ürkütücü durum, “din dışı” -eğer İslami bir hareket ise “İslam dışı”- görülmek ve gösterilmektir...

        Eğer silaha sarılmış, militanlaşmış bir kitle değilseniz, “terör örgütü” denilmesi sizi üzse de yaralamaz; ancak İslami açıdan eleştirilmeye veya İslam’ın geniş camiası dışında görülmeye başlarsanız, bu, varlığınızın sorgulanmasına ve meşruiyetinizi kaybetmenize yol açar...

        Cemaat odaklı tartışmaların daha ilk gününden, kalemim ve dilim döndüğünce, böyle bir potansiyel tehlikeye işaret etmeye çabaladığım herhalde fark edilmiştir. Kulaklar o denli tıkalıydı ki, dikkate almasını beklediklerim, belki de benim nezaketi elden bırakmayan temkinli üslubum yüzünden, uyarımı işitmezden geldi.

        Anlayacak düzeyde olanlar arasından beni “mesleki tembellik” ile suçlayan da çıktı bu arada.

        Konunun hassasiyeti şurada: İslam dünyası, neredeyse Hz. Peygamber’in vefatından hemen sonrasından başlayarak, inanç ve uygulama temelinde ayrışmalara ve derin sarsılmalara sahne oldu. En ufak bir farklı yaklaşım, dönemin egemen anlayışını temsil edenler tarafından, “İslam dışılığa” mahkûm edildi. Eşzamanlı binden fazla mezhebin varlığını sürdürdüğü dönemler bile oldu.

        Sonunda, çizgi, İslami esaslara bütünüyle bağlı olduğu düşünülen dört mezheple çizildi ve bunlara “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” adı verildi.

        Adın önemi, bu tanım içerisine girmenin hangi kırmızı çizgilere riayet gerektirdiğinden kaynaklanıyor. “Ehl-i Sünnet” ile kastedilen Hz. Peygamber’in söz ve davranışları bütünüdür; bu hassas noktaya önem vermeyenler çizgi dışı sayılırlar. “Cemaat” ile murat edilen ise, genel akımın içerisinde yer almak kadar önemli bir başka noktadır: İnançlı insanların onları kendilerinden kabul etmesi...

        “Ehl-i sünnet çizgisi”nden bilinenlerden olduğu halde kendilerini çoğunluktan ayıranlar, her dönemde, hep dışlanmış ve zaman içerisinde de varlıklarını yitirmişlerdir.

        Bugün böyle bir tehlike var mı? Bence var ve eğer konunun hassasiyeti fark edilmez ve gerekli tedbirler alınmazsa, “İslami” olma iddialı hareketler için ciddi bir soruna dönüşebilir.

        Dün okuduğum “Hizmet İslam’ı mı? İnsaf!” başlıklı makalesinde, dini hizmetleriyle bilinen bir hareketin önemli bir ismi, kendilerini övmek için kullanılmaya başlanan ve içinde yer aldığı hareketi “Hizmet İslam’ı” diye geniş camiadan ayıran ifadenin tehlikesine dikkat çekiyor.

        Umarım uyarısı yararlı olur.

        Geçmişte “Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat” formülüyle kırmızı çizgileri belirlemiş öncüler, bunu, doğruların geniş kitlelere benimsetilmesi amacıyla yapmış olmalı. Kendinize yakın geniş kitlelere...

        İslami hassasiyetleri bulunmayanlar takdirlerini belirtmek için karşınızda sıraya girseler bile, hizmetlerinizi size en yakınlara benimsetememiş iseniz...

        Buna karşılık, mücadele ettikleriniz kendi saflarını ikna yoluyla genişletmeyi yöntem olarak seçmişse...

        İşiniz zordur.

        “Ve’l Cemaat” formülü, bugüne kadar, İslami hareket içerisinde yer alanları, sadece haklı olmakla yetinmeyip bunun herkes tarafından görülmesi için çabalamaya sevk etmiş, bunu başaramayacaklarını anlayanlar, her zaman ve her devirde, mağdur ve mazlum olmayı haklı görünmeye yeğlemişlerdir.

        Mağdur ve mazlum, ama inançlı kitlenin parçası...

        Diğer Yazılar