Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün yaşanan kanlı olayların günahı bölgeye dönük politikaları yüzünden Batılı ülkelerin sırtında; ancak günahkârlar onlarla sınırlı değil: Kendimizi sorgulamaz ve hatalarımızı itiraf etmezsek tablonun bütününü gözden kaçırmış oluruz.

        Evet, teröre bulaşanlarla aynı dini aidiyeti taşıyan bölge insanları olarak bizler de suçluyuz.

        Dinimizi terörle eşdeğerli hale getirenlerin işi devletleşme iddiasına kadar vardırmalarının önüne geçemediğimiz için...

        Lafı hiç eğip bükmeyelim: İçinde bulunduğumuz bölge insan hayatının ucuz olduğu bir coğrafya. İhtilaflar cinayetle çözülüyor bu bölgede. İntikamlar rakipler öldürülerek alınıyor. İdeolojik mesajlar bile insan canı alınarak veriliyor. Sadece başkalarının canı değil ucuz olan; yeter ki ses getirsin, mesajı olan, bunu, başkalarıyla birlikte kendini de öldürerek duyurma çabasında.

        Sevgisini veya vaktiyle duyduğu aşkı, karısını, sevgilisini, kız kardeşini öldürerek ifade edenler de yine bizim aramızdan çıkıyor.

        Ölüm, öldürme ve ölme sıradan bir iş bu coğrafyada...

        Halbuki, dinimize göre, en değerli olan insan hayatıdır. İslam toplumunu oluşturan bireyler birbirinin can güvenliğinden de sorumludur. Toplumun organize olmuş biçimi sayılan devlet de, her şeyden önce, uyruklarının güvenli ortamda yaşanmasını sağlamakla yükümlüdür.

        IŞİD’in bu coğrafyada çıkıp palazlanması şaşırtıcı değildir; şaşırtıcı olan, IŞİD’in ve bölgemiz örgütlerinin çoğunun, ölümü ve öldürmeyi dinle gerekçelendirmeleri ve kendilerini Müslüman -hem de “gerçek Müslüman”- olarak takdimde yarış etmeleridir.

        En kanlı örgütlerden biri olan PKK bile bir döneminde bu yola başvurmamış mıydı?

        Verdiğim PKK örneği şundan önemli: PKK da, Avrupa’daki ayrılıkçı örgütler gibi, bir etnik kimliği öne çıkarıyor ve onların davasının mücadelesini yaptığını savunuyor. Ancak PKK ile IRA (İngiltere) ve ETA (İspanya) arasında ciddi bir fark var: PKK’dan neredeyse 20 yıl önce silahlı mücadele yolunu seçmiş olmalarına rağmen, IRA ve ETA, 60 yılı aşan terör faaliyetlerinde, ilki 2000’in, diğeri de 900’ün altında can kaybı verdirdi.

        PKK ise onlardan çok daha kısa sürede 40 bin insanın ölümünden sorumlu.

        Sorunlara silahla çözüm arayan örgüt olmak için eylemlerini İslam’la gerekçelendirmek gerekmiyor. IŞİD ise varlığını tamamıyla İslam’la gerekçelendiriyor; eylemlerini de İslami olarak takdim ediyor. Ona katılanlar, IŞİD adına eylem yapan, insan öldürenler de, bunu Müslüman olmanın bir gereği imiş gibi sunuyorlar. Kendilerini o kadar haklı sayıyorlar ki, farklı düşünenleri, kendileri gibi davranmayanları “İslam dışı” ilan ediyorlar.

        Yani “kâfir”...

        Bizlerin günahı da bu noktada başlıyor: Temel özelliği tek bir bireyden başlayarak bütün dünyaya “barış” getirmek olan dinimizi, kendilerine benzemeyen her bireyden başlayarak bütün dünyayı “tehdit” eden bir canavar gibi gösterenlere kirlettiriyoruz.

        Sesimizi yeterince güçlü biçimde çıkartmayarak...

        Masum insanları kendilerini de canlı bombaya dönüştürerek öldürenlerin “İslam” ile ilişkisi olamaz.

        Biliyorum, IŞİD’in varlığından haberdar olunan ilk günden başlayarak, İslam dünyası âlimleri, tek tek ve topluca, onun dayandığı gerekçelerin yanlışlığını ortaya serdiler; Diyanet 40 sayfalık bir fetvayla IŞİD’in İslam ile ilişkisizliğini ilan etti.

        Daha güçlü ortak bir sese ihtiyaç var.

        Yakında (23-26 Kasım) İstanbul’da yapılacak İSEDAK toplantısını bu güçlü sese çevirmeye ne dersiniz?

        Diğer Yazılar