Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAYRAMIN yüzü suyu hürmetine de diyebiliriz; daha önce Ergenekon ve Balyoz davalarının başına gelene benzer bir yanlışlığın, bu defa “paralel devlet” ile hesaplaşma adına tekrarlanmasının eşiğinden dönüldü.

        Çok sayıda serbest bırakmalar benim baktığım pencereden öyle görünüyor...

        Türkiye’de “devlet içinde devlet” yapılanması yok muydu? Devletin gücünü kullananlar yasadışı alana çıkıp faili meçhul kalacak biçimde planlanmış siyasi suikastlar yapmadı, toplumsal olayları kışkırtmadı mı ülkemizde? Özellikle de askeri müdahalelere zemin hazırlamak üzere?

        “Ergenekon” varlığı her alanda hissedilen “devlet içinde devlet” yapılanmasıyla, “Balyoz” ise hiyerarşiye aldırmadan başlatılmış bir darbenin hazırlık safhasıyla adalet önünde hesaplaşmayı amaçlayan davalardı.

        İlgili ilgisiz pek çok kişinin, birbiriyle ilintisiz sayısız eylemin bu iki davanın kapsamı içine alınmasıyla yanlışlığa kapı aralanınca, başta çok kuvvetli olan kamuoyu desteğini azaltan gelişmelere yol açıldı. Tanınmış isimlere yönelik gözaltılar ise işi iyice çığırından çıkardı.

        17 ve 25 Aralık (2013) süreçleri yaşanmamış olsaydı bile Ergenekon ve Balyoz davaları ayakta tutulamaz hale gelmişti.

        Son gözaltı olayları sırasında, yakın dönemde yaşanmış bu yanlışlıkların tekerrür edebileceği endişesine sahiptim; endişem, gelişmeler sonrasında biraz olsun ortadan kalktı.

        Hiyerarşik yapıların söz konusu olduğu ortamlarda kalabalık kitlelere “şüpheli” muamelesi yapmanın bir anlamı yoktur.

        Elbette bizdeki durumla vahamet açısından karşılaştırılamaz, ama yine de bir fikir verebilir diye o örneği anayım: 2. Dünya Savaşı’na ve yaklaşık 60 milyon insanın ölümüne sebep olmuş kadro hesaba çekilirken, bütün Alman ulusunu/ordusunu “suçlu” gören bir anlayış benimsenmedi. Nuremberg’de emir-komuta zincirinin en üst düzeyinde yer alan 23 kişi, onu takip eden diğer 12 davada ise daha aşağı düzeyde 185 kişi yargılandı. Hepsi o kadar...

        “Geçmişin yanlışlarıyla hesaplaşıyoruz” gerekçesiyle çoğu zurnanın son deliği mesabesinde binlerce kişi yargıçların önüne çıkarıldı bizde...

        “Casusluk” gerekçesiyle yüzlerce subay yargılandı, yargılanıyor. “Darbecilik” suçlaması astsubaylara kadar indirildi.

        Polislik de tıpkı askerlik gibi hiyerarşik bir yapıdır. İçlerinden yetkisiz yetki kullanan ya da yasadışı girişimlerde bulunan ve bununla demokratik sistemi zaafa uğratmayı, seçilmiş iktidara kumpası amaçlayanlar çıkmışsa, suçlularını mahalle karakolu düzeyine kadar indirmek yanlıştır.

        O düzeye indirirseniz, yok idiyse bile ciddi bir örgüt yapılanmasının temel taşlarını siz döşemiş olursunuz; göze girmek gibi anlaşılabilir bürokratik zaaflarla amirine itaat edenleri de örgütün safına iterek...

        Kaldı ki, bu tür davalarda yargının adaleti yerine getirme görevi kadar, siyasetin de kumpasların önünü kesme gibi bir amacı olur. O amaç ise, suçlananlar ve suçlanabilecekler arasındaki dayanışmayı kuvvetlendirmekle değil, var ise örgütsel bağları esnetip çözülmeyi sağlamakla gerçekleşir.

        Bir nokta daha unutulmamalı: Ergenekon ve Balyoz süreçleri içerisinde görev üstlenmiş bir kadronun üzerine gidiliyor şimdi; yani “şüpheli” denilenler hayli deneyimli insanlar ve şu birkaç gün içerisinde sergilenen tavır işte o deneyimlerin sonucu..

        Adaletin terazisinin en hassas biçimde çalıştığını herkese göstererek -evet ancak bu yolla- örgütleri çökertebilir, işlevsiz hale getirebilirsiniz.

        Halkı yanınıza almayı da unutmayarak...

        Diğer Yazılar