Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir siyasi partiyle ilgili görüş açıklamak veya eleştirmek için o partiye yakınlık duymak mı gerekir? Seçimlerde farklı bir partiye oy vermiş biri --bir siyasetbilimci, bir yazar-- başka bir parti hakkında yorum yapamaz, yazı yazamaz mı?

        Anlamsız bu soruyu CHP kurultayı etrafında sürdürülen tartışmalarda ısrarla gündeme taşıyanlar oldu.

        Kendi cevabım belli: Partiler kendilerini her yönden eleştirilere açık tutmalı, farklı görüş sahiplerinden gelen eleştirilere özellikle kulak vermelidir.

        Yakınlık duymadığı görüşleri temsil eden bir partiyle ilgili önyargılara sahip ve bu yüzden haklı-haksız her türlü eleştiriyi ona reva gören takıntılı tipler elbette vardır; son zamanlarda o tiplerin sayıları daha da arttı. Ancak fikri namusu önyargılarına teslim olmayacak türden bilim insanlarıyla yorumcuları onlardan ayrı tutmak gerekir.

        Ayrı tutulanların eleştirileri neden önemli?

        Şundan: Önyargıları güçlü, partisini futbol fanatiği bağnazlığıyla tutan birinin, ister bilimadamı ister yorumcu olsun, olumlu veya olumsuz görüşlerine itibar edilemez. Olumlu görüşleri de eleştirileri de hesaplı, hesaplı değilse bile gözleri körleştiği için yanlı olabilir.

        Genellikle yanlıdır da o tipler...

        Övgüleri ve sövgüleri hesaplı tarafgir tiplerden (buna yeni dilde ‘yandaş’ deniyor) tuttukları partiye pek hayır gelmez.

        Bu tespitim herhangi bir partiyle ilişkili değildir; her parti için geçerli saydığım bir tespittir bu.

        Onlara bakarak, söylediklerini dinleyerek kendilerini rahat hisseden partiler yaptıklarının yanlışlığını kritik anlarda idrak ederler; fakat genellikle iş işten geçtikten sonra...

        Hep kendi yandaşlarını dinlemek, söylediklerini ciddiye almak fayda getirseydi, etrafı çok bilenlerle dolu CHP hiç iktidardan düşmezdi...

        Ak Parti’yi kuran kadronun iktidarla taçlanan yolculuğu ne demek istediğimin en güçlü kanıtıdır.

        İktidara yürüyüşü sırasında Ak Parti’yi destekleyen az sayıda medya organı vardı; tarafgir hasım kalemler karşısında güçsüz sayılabilecek bir medya... Ancak destekçi medyanın en önemli özelliği, tek bir görüşe kendisini hapsetmemiş olmasıydı.

        O günlerde, Ak Parti, her eğilimden yazarı sayfalarında barındıran gazeteler tarafından destekleniyordu; sayıları bir-ikiyi geçmeyen destekçi televizyon kanalları da skalası çok geniş yayınlar yapıyorlardı. Sonradan eklemlenen ve bugünlerde ölümüne taraf tuttukları için el üstünde tutulan kalemlerin çoğu o sıralar ortada yoktu zaten...

        Kötü mü oldu Ak Parti’nin farklı kumaştan yazarların, bilim insanlarının, yorumcuların görüşlerini dinlemesi? Hiçbir görüşü “Bunu söyleyen bizden değil” peşin hükmüyle reddetmeyip ne denildiğine kulak vermesi?

        Bu soruya “Kötü oldu” diyecek tek kişi çıkmaz herhalde; Ak Parti’nin o süreçten ne kadar yararlandığı bu kadar belliyken...

        Anavatan Partisi de ilk yıllarında kendini farklı görüşlere açık tutan ve bundan yararlanan bir partiydi; işi paneller düzenleyerek partiyi tartıştırmaya kadar vardırmıştı.

        CHP’li kalemlerin tuttukları partinin etrafına çelikten bir duvar çekip farklı görüşleri dinletmeme çabaları, en başta CHP için zararlı.

        Son kurultayına CHP’nin ‘sağcılaşma’ eksenli tartışma damga vurdu. Bu da “Dışarıya kulak vermeyelim, ne söylüyor isek yine onu söyleyerek yola devam edelim” diyenlerin devreye soktuğu bir tartışmadır.

        İktidara gelemeyecek bir parti, sağcı olsa ne olur, solcu olsa ne olur?

        Diğer Yazılar