Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HİÇ kuşkusuz kurtulanlar da seviniyordur, ama onların kurtuluşuna bütün Türkiye en az onlar kadar seviniyor...

        Nasıl sevinmeyelim: “Rehine” tutuldukları 101 gün boyunca her birimiz ölüp ölüp dirildik. Diplomatik personel ve aile fertlerinden oluşan 49 kişinin IŞİD militanları tarafından rehin alındığı ilk günden başlayarak istisnasız hepimiz, insafı olmayan güruhun eline ülkemizin de düştüğünün farkındaydık... Vahim olaylar çoğu kez başından o olay geçen insanları ve toplumları olgunlaştırır. Diplomatlarımız ve ailelerinin rehin alınması olayının üzerimizde böyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Aksi halde, kritik bir Cumhurbaşkanlığı seçimini, vatandaşlarımızın rehin tutulduğunu hiç aklımızdan çıkaramadığımız halde, nasıl oldu da sancısız atlatabildik?

        Onlara bir şey olmayacağını, mutlaka bir yolunun bulunup kurtarılacaklarını bilerek elbette...

        Güvendik ve bunun karşılığını da sevinçle aldık...

        Bence rehine olayının en önemli yönü bu: Türkiye Cumhuriyeti’nin, kendisini temsil eden insanlar ile yakınlarının başına kötü bir iş gelmesine izin vermeyeceğine güvenmemizin karşılığını, rehin tutulanların serbest kalmalarıyla almamız...

        Küçümsemeyin, çok önemli bir durum bu. Bu, ancak büyük devletlerin vatandaşlarında rastlanabilen ve bazen onlarda bile boş çıkan bir duygudur.

        Ötesi fazla önemli değil. Elbette, rehin alma olayının niçin gerçekleştiğini merak ediyoruz. Tıpkı, 101 günlük esaretin nasıl bir operasyonla sona erdirildiğini, eğer bir anlaşma söz konusuysa anlaşmanın neleri kapsadığını merak ettiğimiz gibi...

        Merakımızın fazla geciktirilmeden giderileceğine inanıyorum.

        İktidar partisi rehine sınavından başarıyla çıktı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, vaktiyle başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı mensupları ile ailelerinin içine düştükleri durumdan kurtulabilmeleri için uykularını feda edecek kadar çaba gösterdiği, “kurtuluş” haberine verdiği sevinçli tepkiden anlaşılıyor.

        Onun özel teşekkürünü ilettiği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da süreçte belirleyici bir rol oynadığı belli. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da operasyonun MİT tarafından yürütüldüğünü söyledi zaten. Kurtuluşla birlikte Türkiye’nin IŞİD tarafından “rehin” tutulması da bitmiş oldu. Bundan böyle, bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili politikalar belirlenir veya stratejik tercihlerde bulunulurken, ülkemiz, daha rahat hareket edebilecek.

        Gerçi konuyla ilgili mahkeme kararı yüzünden uygulanan bir “yayın yasağı” vardı, ancak medyamız kolayca etrafından dolanabileceği o yasağa hassasiyetle uydu günler boyunca. Başka herhangi bir sebeple değil; 46 rehinenin hayatının, yapılacak yayınlara bağlı olduğu endişesiyle... Bu hassasiyetin iktidar partisi tarafından iyi değerlendirileceğini umarım.

        Keşke benzer bir tespiti muhalefet partileri için de yapmak mümkün olabilseydi.

        İnsanlarımızın hayatlarının gözü dönmüş, insan hayatını hiç mesabesinde gören vahşi bir güruhun insafına kaldığı esaret günlerinde de, kurtuluş sonrasında da, hayrettir, sürekli yanlış bir çizgi izledi muhalefet partileri. Kimi sözcüleri sırf muhalefet olsun diye, rehin alanlar ile iktidar partisi arasında danışıklı dövüş senaryoları seslendirdi, kimi de hayatları tehlikeye atacak bir üslupla konuyu işlemekte bir mahzur görmedi.

        Şimdi de “Ne kurtarması be kardeşim” tarzı küçümseyici bir tavırla konuya yaklaşan muhalif politikacılar çıkabiliyor...

        CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun rehinelerin kurtulmasını sağlayan hükümete teşekkür etmesi doğru bir davranıştır.

        Büyük bir engel ortadan kalktı; artık kendimizden emin olarak önümüze bakabiliriz.

        Diğer Yazılar