Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çin Halk Cumhuriyeti, 2017 yılını da dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olarak tamamlayacak. % 6.7 milli hasıla büyümesi, % 4 işsizliği, % 1.8 cari fazlası ve % 1.7 enflasyonu ile oldukça sağlıklı bir makro çerçeveyle karşı karşıyayız. Büyümenin yan etkileri olmasa...

        Çin’de yaşanan en büyük sorun, borcun sürekli artıyor olması. Kamu borcunun milli gelire oranı % 50’yi bile bulmuyor, ancak bunun yanına yerel yönetimleri ve KİT’leri eklediğimiz anda borç % 270’i aşıyor. 2008 yılında bu oran oranı % 150’ydi. Bu eğilim sürerse 5 sene içinde toplam borç yükü % 75 daha artacak. Zor taşınır olan imkânsız hale gelecek belki de.

        Borç sarmalından çıkmanın iki sonucu olacak. Ekonomideki sabit yatırımlar kaleminin büyümeye katkısı düşerken özel sektör yükselecek ve yerel idareler artık daha az keyfi borçlanmalar gerçekleştirecek. Böylece daha fazla şirketin iflas ettiğini ve kimi idarelerin borcunu çeviremediğini göreceğiz. Buna halihazırda devam eden atıl ve fazla kapasitelerin elimine edilmesi eşlik edecek. Çelik üretimi gibi başat sektörlerde bunu şimdiden gözlemliyoruz.

        Gelir dağılımındaki adaletsizlik, hava kirliliği gibi önemli sorunları da görmezden gelemeyiz. ABD gibi dünyanın en eşitsiz ülkelerinden birinde nüfusun % 1’i tüm servetin % 38’ini kontrol ederken, Çin’de bu rasyo % 30’a varmış durumda. 2000 yılında % 20’ydi oysaki. Pekin’de hava kirliliğinin tadını aldıklarını söyleyen yerellerin açıklamalarını da buraya iliştirelim ki diğer sorunun da boyutu belli olsun.

        Çin kantitatif hedeflerden kalitatif hedeflere geçmek zorunda. Yani çok büyümenin önemi, kaliteli büyümenin önemine göre azalmalı. Marksist ideolojide, sosyalist ekonomiye tam geçiş sorunları “ana çelişkiler” olarak incelenir. İşte Başkan Şi Cinping bu sorunlardan birini artık “dengeli büyüme” olarak nitelendiriyor. Bir ifade çok şeyi değiştirebilir. Benzer bir değişikliği 1981’de Deng Şiaoping yapmış ve modern Çin tarihinin gördüğü en büyük reformlar ve liberalizasyon dönemi yaşanmıştı. Başkan partidir ve parti Çin’dir. Bu yüzden gelen açıklamayı 2018’in politika önceliği olarak okumak gerekir.

        Mali politikaların doğaları gereği borç yükünü artırdıkları için daha az uygulandıkları, bunun yerine zorunlu karşılık indirimleri ile kredi piyasasının canlı tutulmaya çalışılacağı ve nötr bir para politikası görmemiz sürpriz olmayacak.

        Özel sektörün, son yıllarda hızlı genişlemesine rağmen hâlâ ekonominin ancak % 51’ine tekabül ettiğini unutmamak gerekiyor. OECD ülkelerinde tüketimin milli hasıladaki payı % 70’lere yakın yer kaplıyor. Bu demektir ki, Çin hane halkının daha fazla tüketmek için yeri var. Devlet, yavaşça ekonomideki payını küçültecek.

        Devletin yatırımlar kanalıyla ekonomiden yavaşça elini eteğin çekmesi 5 yıl boyunca bu tempoda sürerse özel sektörün ekonomideki payı kabaca 7-8 puan artacak. 2022 geldiğinde milli hasılanın % 60’ına sahip bir özel sektörden bahsedeceğiz. Tüm bunlar yaşanırken yavaşça ilerleyen finansal liberalizasyon da bu dönüşüme eşlik edecek. Daha fazla Çin hissesinin uluslararası endekslere dahil olduğu, yuana daha az müdahil olunan, yabancı sermayeye daha sıcak bakılacak bir dönem geliyor.

        Gelecek yılın ekonomik programı birkaç hafta içinde açıklanacak. Bu tahmin ve çıkarımların sahicilerini orada görme imkânına sahip olacağız. Çin, daha kaliteli, kendi ihtiyaçlarına ve çağa uygun bir büyüme peşinde. Çin malı değil, gerçekten kaliteli bir büyüme.

        *************

        ASELSAN’DA ÖNEMLİ GELİŞME

        Kendi alanında faaliyet gösteren birçok küresel rakibi arasında gelirler, kâr yaratma, büyüme gibi kalemlerde en üst sıralarda. Ancak 2 kusuru var. Bunlardan biri % 15 gibi düşük bir halka açıklık ve % 27 gibi düşük yabancı sahipliği. Şimdi bu kusurları aşmak için ikincil halka arz çalışmaları başladı. Şirketin gerçek değerinin bulunması, özel sektörün payının artarak başarı odaklı planlar çizilmesi gibi önemli katkıları olacak bu gelişmenin. Kısa vadede hisse fiyatı üzerinde baskı yaratsa da halka arz tamamlandığında bu arzın kıymeti ortaya çıkacak. Yalnız bir hatayı söylemek gerek. Herkesin tatilde olduğu yılın son haftasında açıklamak yerine neden kasımda ya da ocak ayında açıklanmadı? Daha makul olmaz mıydı? Daha az oynaklık olmaz mıydı?

        Diğer Yazılar