Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Roma bir günde kurulmadı elbette. Türk Lirası -bir yılı hariç olmak üzereneredeyse son 4 yıldır, her sene en az % 15 değer yitiriyor. Ülkemizin ticaret yaptığı 36 ülkenin kurları ile enflasyon farklarından ayıklayarak takip ettiğimiz “Reel Efektif Döviz Kuru”, milenyumun başına döndü. Türk Lirası geniş çaplı olarak değer kaybediyor.

        Milli paramızın devalüe olmasının sebepleri belli. Düşük reel faiz ödeyerek küresel ticarette güçlü kurla dezavantajlı kalmama isteğimiz, diğer bir deyişle rekabetçi kurla yarışma isteğimiz bir faktör. Büyüme-enflasyon ikilisinde ise sarkaç hep “enflasyondan bir parça feragat edip büyümeyi desteklemek” tarafına kayıyor.

        Merkez Bankası böylece içsel ve yapısal olarak “güvercin” oluyor. Enflasyon hedefinin her zaman kabaca söylüyorum, 3 puan üzerinde oluşuyor TÜFE. Bankanın hedefinden uzak ancak bundan çok rahatsız olmaması, enflasyon hedefine olan inancı aşındırıyor ve paranın enflasyonla “bir miktar” eriyebileceği her zaman fiyatların içinde oluyor.

        Sanayi motifimiz dışa bağımlı. Tüketmeyi seviyoruz bir yandan. Bu yazıyı yazdığım tabletten göz ucuyla mesajlarıma baktığım telefona, yazıyı kaleme aldığım Konya’ya geldiğim uçağa kadar her şey ithal. Ara malı ithal. Final ürün yine ithal. Üstelik bu üretim ve tüketimi kendi kaynaklarımızla yapamıyoruz, çünkü yeterli tasarrufumuz yok. Apaçık söylemek gerekirse, başkalarının refahından borçlanıp yine onların mallarını satın alıyoruz.

        Bizim için büyüme güçlü olunca mutluyuz, ancak bize borç verenler mutlu olmuyorlar. Sebebi büyümemizi istemedikleri için değil, hızlı büyüme yüksek cari açık ve yüksek enflasyonla geliyor ve yine kendilerinden yüksek fon talebimiz oluyor böyle dönemlerde.

        Kurda ufacık bir oynama olunca enflasyonun ithalat fiyatları kanalıyla zıplaması ve ardından faizleri artırması an meselesi böylesi bir yapıda. Ardından kurda yenilenmiş baskı ve kendini besleyen bir süreç... Nereye kadar? Ta ki kurda bir istikrar olacağı düşünülene kadar. İşte TCMB burada devreye giriyor. Geçen yıldan bu yana faizler artıyor.

        Banka faizleri artırınca ilk önce bir şeyin olmasını bekleriz. Kurda reel değerlenme. Gel gör ki son 3-4 çeyrektir bu olmuyor. Küresel fon akımları müsait değil, dış politikada çekişmeli konularımız var vs. Eski, bildik ezber çalışmıyor. İşte bu yüzden bankaya ve onun enflasyon hedefine inanç yükselsin diye piyasalar ve ekonomi yönetimi sessiz bir kontrat yaptılar.

        Hükümet, mali politikalar ile TCMB’nin sıkılaştırmasına destek verecek ve çift haneye kazınmış olan enflasyon beklentileri düşecekti. Bu beklentiyle 10 yıllık faiz % 12.5’e indi, dolar 4’e doğru geri çekildi. Belki de akaryakıtta ÖTV inecek ve sadece 12 milyar TL’lik vergi kaybıyla beklentiler çapalanacak, finansal istikrar yeniden tesis edilecekti.

        Maliye Bakanlığı “İndirim yok, bunun enflasyona etkisi sınırlı olur” dedi. Yerine hükümet 25 milyar TL’lik iç tüketimi canlandırma paketi açıkladı. Merkez Bankası faizi artırmış, sadeleşme mesajını vermiş, ancak sessizce yapılan kontrat bozulmuş oldu. 10 yıllık faiz % 14’ü aştı, 2 yıllıklar % 16’ya dayandı. Dolar 4.35’i gördü. Şimdi?..

        Son turda olan budur.

        Diğer Yazılar