Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ülkemiz adına sevindirici, moral verici bir yenilik, atılan güzel bir adım var: Türkiye Uzay Ajansı. Ancak 1990’lardan beri gündemde olan bu konuda, aceleci davranılmadan doğru bir model geliştirilmesi gerekiyor. Hükümetin dışa bağımlılığı azaltacak, ülke olarak hem gücümüzü artıracak hem de son günlerde karşımıza çıkan Batılı ülkelerin fırsat buldukça engellemeye çalıştığı teknolojik açılımımıza ciddi katkı sunacak Uzay Ajansı’nın kesinlikle sağlıklı yapılandırılması şart.

        Özellikle kendi milli uydularımızı yapmak üzere yola çıkmamız, TÜBİTAK çatısı altında uzay çalışmalarının epeydir yürütülüyor olması sonrasında kurumsallaşma, strateji belirleme, disiplinler arası çalışma sistemi oluşturma gibi ihtiyaçlar sebebiyle bu yapılanma zorunlu hale gelmişti. Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulmasının böyle bir arka planı var. Ajansın kurulmasına ilişkin tasarı da TBMM Başkanlığı’na sunulduğuna göre geleceğinin daha iyi şekillenmesi, bürokratik engellerin olmaması, kaynakların iyi kullanılarak kısa sürede mesafe alınabilmesi için biraz beyin cimnastiği gerekiyor.

        Mesela ajans, “Okyanuslar ve kutuplarla ilgili araştırma yapabilecek, buralarda geçici veya daimi araştırma merkezleri, istasyonlar kurabilecek”. Tasarıda böyle bir ifade var. Ancak uzay ile kutupların ve okyanusların ilişkilendirilmesi ne derece sağlıklı? Tamamen farklı alanlar olduğu için ilgi kaymasına, enerji bölünmesine sebep olabilir. Ayrıca böyle bir ajansa imar yetkisi verilmesi de tuhaf.

        Tasarıda askeri uydular, ajansın kapsamı dışına çıkarılmış. Halbuki uyduların hem askeri hem de sivil kullanımı oluyor. Mesela bir uyduda 32 transponder varsa bunun belli bir kısmı geçmiş örneklerde de olduğu üzere askeri amaçlı ayrılıyor. Dolayısıyla askeri uyduların da ajansın içinde değerlendirilmesi gerekir.

        Yine Uzay Ajansı’nın görev alanları içine, “AR-GE yapmak ve yaptırmak” ibaresi konmuş. Türkiye’deki çeşitli kurumlar bünyesinde bu işin denenmesine rağmen doğru olmadığı örnekleriyle biliniyor. Mesela TÜBİTAK, bu yüzden eleştiriliyordu. Şimdi aynı modelin burada da uygulanması isteniyor. Dolayısıyla Ar-Ge konusunda bizzat işin içinde olmak yerine Uzay Ajansı’nın düzenleyici otorite konumda olması daha iyi olur.

        Türksat’ın operasyon görevinin yani işletmeciliğinin de Uzay Ajansı’na verilecek olması üzerinde bir düşünmek gerekiyor. Hem işletmeci, hem araştırmacı hem de düzenleyici kimliğiyle, yani bu kadar meşguliyetle Uzay Ajansı’nın başarılı görev yapması zor olmaz mı?

        Halihazırda, yeniden yapılandırılma çalışmalarında TÜBİTAK doğru bir yaklaşımla ikiye ayrılıyor. Diğer yandan aynı alanda ayrı bir de ajans kuruluyor. Ve birbirlerinden bağımsız olacaklar. Ancak Uzay Ajansı tasarısında, kurumların birbirleriyle uyumlu bilim politikası geliştirmesine yönelik bir kurgu yok.

        Türkiye’de kişi başına uzaya ayrılan kaynak takriben 1.5 USD. ABD’de ise bu rakam yaklaşık 123 dolar. Kaynakların verimli kullanılması ve daha fazla imkânların seferber edilmesi açısından uzay tek başına yetersiz olabilir. Bu sebeple Uzay ve Havacılık Ajansı kurmak daha iyi olabilir. Zira uzay tarafında insan kaynağımız az. Ayrıca iki disiplinin birbirine çok yakınlaştığı İnsansız Hava Araçlarının (İHA) uydu gibi kullanılma çalışmaları da söz konusu. Bu tarz yakınsamalar da dikkate alınmalıdır. Dünyada uydu sektörü 250 milyar dolarlık bir pazar ve Türkiye de yılda yaklaşık 130 milyon doları bu alanda harcıyor.

        Netice itibarıyla, Uzay Ajansı gibi bilim politikası oluşturan otoritenin, Ar-Ge yapan kurumların, destekleyici kuruluşların ve işletmecilerin birbirinden ayrıştırıldığı bir yapılanma olmalıdır. TÜBİTAK tasarısı bu anlamda iyi, ama Uzay Ajansı biraz sıkıntılı. Üzerinde biraz daha çalışılması gerekir.

        Diğer Yazılar