Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TBMM çatısı altında havacılık konularını en fazla gündeme getiren isim, CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, bu defa Çeşme Alaçatı Havalimanı ihalesine takmış durumda. Takmış diyorum, zira daha önce de gündeme getirdiği havacılıkla ilgili birçok konuda Pekşen, aşırıya giden, çoğu zaman da ayakları yer basmayan yaklaşımları sebebiyle istediği sonucu alamıyor. Bu defa gündemine aldığı konu ve tutumu ise çok daha karışık. Pekşen, Türkiye’nin rüzgâr enerji potansiyelinin en yüksek olduğu Çeşme Alaçatı’da havalimanı yapılacağını anımsatarak, burada rüzgâr türbini kurulma şansının kalmayacağını savunmuş. Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir yaklaşım. Pekşen, Çeşme’de epeyce sıkıntılı bir süreç sonrası, yerel halkın da tepkilerine rağmen kurulmaya çalışılan rüzgâr santrallarını mı savunuyor, yoksa havalimanı yapılmasını mı istemiyor? Anlamak mümkün değil. Çünkü CHP’li Çeşme Belediyesi’nin rüzgâr santralları konusunda verdiği sınav hiç de başarılı değil. Söylemleri ile eylemleri bir olmayan aksiyon içinde politika güdülüyor. Pekşen’in bu açıklamasıyla da işi tamama erdirmiş olacaklar.

        Diğer taraftan Türkiye’de bir havalimanı sevdası başını almış gidiyor. Ulaştırma Bakanlığı ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) hangi kriterlerle her yere havalimanı yapmaya gayret ediyor anlamak mümkün değil. Önceleri bu konuda genel bir yaklaşım, en azından bir teamül söz konusuydu. İki meydan arasında 100 km’lik bir mesafenin olmasının ehemmiyetiyle hareket ediliyordu. Şimdi Bayburt’a da havalimanı yapılıyor, Trabzon Havalimanı’nın sorunlu pisti düzeltilmeden, 70 km yakınındaki Rize’ye deniz dolgusu meydan inşa ediliyor. Ama Türkiye’nin bir numaralı meselesi, üstelik maddi kaynak da gerektirmeyen helikopterler için gerekli olan heliport tahsisi konusunda hiçbir şey yapılmıyor.

        Pekşen’in gündeme getirdiği Çeşme Alaçatı Havalimanı için de aynı eleştirel yaklaşım mümkün. İzmir’de daha istenen kapasiteye bile ulaşmamış Adnan Menderes Havalimanı mevcutken, güzel bir otoyoluyla 50 dakikada ulaşılabilen (80 km) öteye yeni bir havalimanı planlamanın mantığı ne olabilir? Ama Pekşen, bu eleştirilerini “Türkiye’nin en büyük rüzgâr potansiyeli olan bir yere bu havalimanı niçin yapılıyor?” bakış açısıyla yapınca bir karşılığı olmuyor. Ne yani “rüzgâr potansiyeli var” diye havalimanı yapılamaz mı? Bu yaklaşım da kesmemiş Pekşen’i ihaleye falan da takmış. Benden hatırlatması: Bir konuya birden fazla anlamsız takıntı, neticesiz kalır!

        ***********

        BAHANELER OLMADAN ATIKLAR EKONOMİYE KAZANDIRILMALI

        Duyarlı ülkelerin çoğunda, basit bir jileti bile kaynağında, çöpe gitmeden ayrıştırıp ekonomiye kazandırılması için gayret gösteriliyor. İsveç bu konuda güzel bir örnektir. Avrupa’da yoğunlukla çöpler kaynağında, kâğıt, plastik, evsel atık, cam vs. gibi ayrıştırılıyor. Ama Türkiye’nin en örnek olması gereken kenti İstanbul’da henüz böyle bir ayrıştırma yok. Hatta bu yönde girişim bile yok. Çöpler önce aynı torbaya atılıyor. Sonra bir merkezde toplanıyor, sonra da ayrıştırmaya tabi tutuluyor. Böylece hem fazladan mesai harcanıyor, hem de geri dönüşümde oran çok azalıyor.

        Atıkların ekonomiye kazandırılması aslında Türkiye’nin çok ciddi bir problemi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bu hususta henüz başarılı olacak noktada değil. Şu günlerde tartışılan teşvik ve vergi düzenlemeleriyle hurdaya ayrılan araçların geri dönüşümünde de benzer bir kötü netice bizleri bekliyor. Çünkü işin kurgusu yanlış yapılıyor. Hurdaya ayrılan araçlar, güvenlik birimlerinin ihtiyaç duyduğu silah ve mühimmat üretimine yönlendiriliyormuş, hatta MKE Hurda İşletmesi, 16 yaş ve üstü araçlara getirilmesi beklenen ÖTV teşvikine hazırlanıyormuş. Araçların hurdaya ayrılmasını Türkiye’nin artık belli bir kurala bağlaması ve bundan da geri adım atmaması gerekir. Güvenlik birimlerinin ihtiyacı bahane edilerek, böyle gerekçeler arkasına saklanarak atıkların ekonomiye kazandırılmasından sonuç alınabilir mi? Hurda ve atık yönetimi için yasal düzenlemelerle yıllık miktarların ölçümlenmesiyle birlikte ekonomiye kazandırılmakla kalınmaz, sürdürülebilir ve daha verimli bir tablo ortaya konulabilir. Dileriz ilgili bakanlıklar sürekliliği olan bir düzenleme yaparlar...

        Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bir vizyon koymadıktan, Maliye ve Ulaştırma bakanlıkları da yasal altyapısını hazırlamadıktan sonra bizler, ancak buralarda faydasız ahkâmlar keseriz.

        Diğer Yazılar