Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM) ilk etabı, paranın, klasik bankacılık anlayışının ve uygulamalarının değiştiği, dünyanın daha çok şeffaflaştığı bir dönemde, geleneksel bankacılığa hitap eden bölümü açıldı. Akabinde ‘Fintek’ ve diğer yeni nesil finans oluşumlarıyla zamanla büyüyecek. Ama bu yol uzun bir yol olacaktır.

        Klasik bankacılık anlayışı hızla değişiyor. Dolayısıyla değişimlerin buradan iyi yönetilmesi gerektiği gibi kendini de ispat etmesi, ilgi toplaması ve hızla yeni nesil finans teknolojilerine, blok zincirlere (blockchain) adapte olması lazım. İşte bu enerjiler, ilgiler, odaklar ne kadar kazanılarsa finans merkezi de ileri doğru yönelebilir. Gerçek faiz oranları ve döviz kurlarının bilinmediği, piyasaların baskılandığı bir atmosferde İFM gelişemeyeceğinden bu havanın da değişmesi şart.

        İstanbul Finans Merkezi’nin binaları, mimari tasarımları benim hoşuma gitmiyor. Tarihi bir kente, İstanbul’a uygun olmadığı gibi yeni nesil ofis anlayışına da ters. Artık finans denince akla yüksek binanlar değil, her türlü en yüksek teknoloji geliyor. Dolayısıyla yüksek teknolojiyle yapılan işlerin ofisleri de artık değişti. Dikey binalar geçen 10 yılda ömürlerini doldurdu. Yatay, çevreci, doğayla ve insanla dost, stresten uzak binalar tasarlanıp, hayata geçiriliyor. Mesela Apple’ın Kaliforniya’daki ofisi…

        REKLAM

        İstanbul Finans Merkezi için geç kalındı, ama en azından bundan sonra kamunun öncülüğünde yapılacak teknoloji ve gelecekle ilintili yeni kurum binalarının doğayla bütünleşik olmasına özen gösterilmesi gerekir. İFM, çok fazla Dubai, Doha tarzında, beton yoğun olmuş. Hatta önünden her geçtiğimde kendimi bu iki şehirden birinde hissediyorum.

        Her hâlükârda İFM, küresel ölçülerle yönetilir ve değerlendirilirse Türkiye’nin ekonomide ve siyasette değerini artırır. Dünyada çok sayıda finans merkezi var. Bunlar derecelendirilirken ülkelerin siyasi ve ekonomik durumları ile istikrarlı tutumlarının finans merkezlerini de etkilediği görülüyor. Uluslararası finans merkezleri, genel geçer küresel ekonomi enstrümanlarıyla çalışıyor. Aykırılıklar, deneme-yanılma yöntemleri, faiz ve döviz kurlarındaki farklı yaklaşımlar finans merkezlerinin işini zorlaştırıyor. Değersizleştiriyor. Umarım İFM, Türkiye’nin önünün açılmasına da vesile olur.

        Ayrıca uluslararası finans merkezleri çok çeşitli uluslararası finansal işlerin ve işlemlerin tek bir yerde yoğunlaşıp, hızla yoluna koyulması olarak tanımlanıyor. Fakat kuruluş süreçlerinde bile ülkeler kendilerine çekidüzen veriyorlar. Finans merkezi sebebiyle Türkiye henüz somut bir adım atmış değil. Yani bu merkez sebebiyle aldığımız, düzenlediğimiz bir husus yok. Ama doğal avantajlarımız var.

        Mesela İstanbul’un coğrafi konumu, önemli bir etken. Şayet İFM yapılanması uluslararası kriterlerde olursa, bu sinerjiyle doğalgaz merkezi olma serüveni de hız kazanır. Rusya’nın Batı ile yaşadığı sorunlar sonrasında gazın pazarlandığı, kontratlarının imzalandığı, fiyatlandığı ve sevkiyatlarının yapıldığı bir gaz merkezine şüphesiz sorunsuz bir İFM büyük katkı sağlar. Ülkeye sağlayacağı başka önemli şeyler de var.

        İFM’ler uzun vadede ulusal ekonomiye katkı sağlıyor. Ülkelerin iyi yönetilmesini de teşvik ediyor. Sabahtan akşama değişen sistemlere, yasalara ve kurallara izin vermiyor. Zaten en yüksek puan alan İFM’ler de en iyi yönetilen ülkelerde bulunuyor.

        REKLAM

        Özellikle yabancı yatırımcıya uygun vergi uygulamaları, politikaları ve yasaları olan ülkeler veya özel bölgelerin İFM’leri de değerli oluyor. Telekomünikasyon sektörünün sorunsuz, küresel ölçekte ulaşım imkânlarının sıkıntısız ve bürokrasinin engelsiz, iyi çalışması halinde İFM, ilgili ülkenin değerini yukarı çekiyor.

        Türkiye’de telekomünikasyon sektörünün biraz ilgiye ihtiyacı var, geliştirilmesi lazım. Ama ulaşımda özellikle havacılık tarafında THY ile dünyanın her yerine ulaşma imkânı olduğu gibi TAV ve İstanbul Havalimanı gibi dünya genelinde dikkat çeken markalarımız var.

        Değerli İFM, ülkeyi de değerli yapıyor. Nitelikli istihdama katkı sunuyor. Sermaye girişlerini hızlandırıyor. Bir bütün halinde ülke altyapısının gelişmesini sağlıyor. Piyasanın dinamik, rekabetçi, adil ve sürdürülebilir sistemlerle gelişimine direkt etki ediyor, neticede makroekonomik göstergeler olumlu oluyor.

        Bakalım bir yıl sonra İstanbul Finans Merkezi’ne hangi yabancılar gelecek veya gelmek için başvurup, taleplerini sıralayacak? Bir kenara lütfen not edin; gelen talep durumu önemli bir gösterge olacaktır. Türkiye’nin yönetişimi açısından ciddi bir başarı kriteriyle, ölçme ve değerlendirme sistemiyle tanıştığımızı söyleyeyim.

        Kırsalda ve yollarda "National Roaming" şart!

        Kırsalda ve yollarda "National Roaming" şart!
        0:00 / 0:00

        Türkiye asrın felaketi büyük depremlerle birlikte iletişim ve haberleşme altyapısının da sorunlu olduğu gerçeğiyle tanıştı. 3 GSM operatörü Turkcell, Türk Telekom ve Vodafone baz istasyonlarının depremde National Roaming / Ulusal Dolaşım sistemine sahip olmadığı ortayı çıktı.

        “Ulusal Dolaşım” bir abonenin hangi mobil operatörü kullandığından bağımsız olarak kapsama alanı sorunu anında diğer operatörlerin baz istasyonundan hizmet alması anlamına geliyor. Ticari kaygılarla böyle bir şey ülkemizde yok. Yurtdışına çıktığımızda operatörlerin anlaşmalı olduğu şirketler kanalıyla kesintisiz iletişim ve haberleşme imkânı var, fakat yurtiçinde kırsal yerlerde ve yollarda böyle bir olanak yok. Daha vahimi acil durumlarda bile olmamasıdır.

        Normal zamanlarda “Ulusal Dolaşıma” karşı çıkan operatörlerin acil durum anında böyle bir iş birliğine hazır olmaları gerekiyordu, ama depremle birlikte bunun olmadığını öğrendik. Devletten aldığı lisansla hizmet veren, kamu otoritesi tarafından düzenlenen telekomünikasyon sektöründe 3 GSM operatörü için yeni kararların alınıp, uygulamaya geçirilmesi gerekiyor. Bildiğim kadarıyla Ulaştırma Bakanlığı ile Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bunun için çalışıyor. Artık ticari kaygıları belli bir zemine oturtularak ülke genelinde altyapının zayıf olduğu kırsal bölgeler ve en azında yollarda ‘Ulusal Dolaşım’a geçilmesi şart. Acil durumlarda ise tüm Türkiye genelinde 3 operatörün ‘Ulusal Dolaşım’ için hazırlanması gerekir.

        Yurtdışına çıktığınızda, nasıl kendi operatörümüz yerine oradaki yabancı operatörden hizmet alabiliyorsak, köylerde, kırsal bölgelerde ve yollarda da bunun olması lazım. Gerekli düzenlemeyi de BTK biran önce yapmalıdır. Zaten bu konuda ülke olarak “Evrensel Hizmet Projesi” ile bir tecrübe kazanmış durumdayız. Bu proje kapsamında haberleşme altyapısı nüfusu 500’ün altındaki yerlerde baz istasyonları ortak kullanılıyor.

        Bazı GSM operatörü yetkilileri, önceden herhangi bir hazırlık olmadığı için depremde ‘Ulusal Dolaşım’ sisteminin devreye sokulamadığını, sebebinin de tüm Türkiye haberleşme altyapısını çökertme riskinin bulunmasına bağlamışlardı.

        Kısacası bazı operatörlerin karşı çıktığı “Ulusal Dolaşım” yılların meselesi olmaktan çıkarılmalıdır. Afet anında, acil durumlarda devreye girmesine engel bir durum olmamalıdır. İletişim ve haberleşme hizmeti dışında her türle işe bulaşan, çok sayıda şirketle farklı alanlarda faaliyet gösterip, faaliyet alanı dışında gelir sağlayan şirketlere de çeki düzen verilmelidir. Evet, bu son söz 3 GSM operatörüne, ama en fazla üzerine alınması gereken Turkcell olabilir!

        İstanbul ve Berlin

        İstanbul ve Berlin
        0:00 / 0:00

        Berlin'in geçmişteki nüfusunun günümüzden fazla olduğunu duyunca şaşırmıştım. Kısa süre önce Berlin’e gittiğimde bu şehrin nüfusu ve artış hızı bir kez daha dikkatimi çekti. Almanya’nın en büyük şehri aynı zamanda en fazla ilgi gören kent durumunda. Türkiye’nin en büyük ve kontrolsüz büyüyen kenti İstanbul ne kadar tuhaf büyüyorsa Berlin de o kadar planlı ve dikkatli büyüyor. Nüfus artışı da iki Berlin’in birleşmesi sonrası mahrumiyet bölgesi olarak tarif edilen yerler teşvik edilerek belli bir plan dahilinde geliştiriliyor.

        Şu an Berlin’in nüfusunun yaklaşık 4 milyon olduğu belirtiliyor. 1200’lerde kurulan şehirde halihazırda nüfusun yüzde 60’ı Batı Berlin’de yaşıyor. Berlin’de çok Türk varmış gibi görünse de resmî rakamlara göre bu şehirde 220 bin Türk yaşıyor.

        Doğal afetlerin yaşanmadığı, depremin olmadığı Berlin’in nüfusu 1830’lardan itibaren ilgi görerek artmaya başlamış. İkinci Dünya Savaşı öncesinde ise nüfusu 5 milyon civarındaymış.

        Almanya’nın Berlin’den sonra en kalabalık olan şehri 2 milyona yakın nüfusuyla Hamburg, onu Münih takip ediyor. Almanya’nın en kozmopolit şehri bu yönüyle İstanbul’a benziyor, ancak çok daha düzenli ve kontrollü büyüdüğü için sorunsuz, cezbedici bir yaşam söz konusu.

        Tüm bunları neden yazıyorum? Bizler halen daha İstanbul’u daha da yoğunlaştırarak adımlar atarak dünyanın en güzel şehirlerinden birisini yaşanmaz hale getiriyoruz. Bilinçsiz kentsel dönüşüm gibi girişimler, yeni yerleşim alanlarıyla da İstanbul’un geleceğini karartmaya devam ediyoruz.

        Halbuki bilim insanları, şehir planlamacılar ve Türkiye’nin endüstriyel haritasına katkı sunacak yetkin isimlerle yapılacak bir çalışmayla İstanbul’un nüfusunun acilen azaltılması lazım. Anadolu’daki şehirlere tersine göç başlatılması için gayret gösterilmesi gerekir. Benzer adımın nüfusu plansız, programsız hızla artan diğer şehirlere de uygulanması gerektiğine de dikkat çekmekte fayda var.

        Diğer Yazılar