Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KİMİ zaman haberdar olduğunuz bazı olaylardan sonra insanlığınızı bir kere daha gözden geçirirsiniz. Şaşkınlıktan ve hayretten dudaklarınız uçuklarken "Herhalde bunun ötesi olamaz" diye düşünürsünüz. Ama inanın bizim ülkede yaşananlara bakınca insanın hayret etmesinin sonu gelmiyor.

        Hemen hemen yaşanan her acıdan sonra vicdanınızı zorlayan yorumları daha da uç örnekleriyle görebiliyorsunuz. Eskişehir'deki Ali İsmail Korkmaz'ı hatırlarsınız; linç edilmişti. 15 yaşındaki Berkin ise 9 ay komada kaldıktan sonra öldü.

        Cenazesine gözyaşı dökmemiz, acısını paylaşmamız gerekirdi. Oysa fişinin çekildiğini iddia edecek kadar, ölümün zamanlamasının manidar olduğunu söyleyebilecek kadar vicdanlarımızı askıya aldık.

        Hemen arkasından silahlı saldırıyla öldürülen Burak Can ise başka bir kutuplaşmanın malzemesi olarak kullanıldı. Oysa hepsinin yaşayacak ne kadar uzun ömürleri vardı. Bu dünyadan ayrılmanın haklı bir nedeni var mı bilmem ama çok haksız ve erken bir şekilde aramızdan ayrıldılar.

        Hepimizin bütün bu kayıplar için üzülüp bunun için acı duyması, ayrımsız bir şekilde gözyaşı dökmesi gerekmez miydi?

        Yapamadık...

        Bazı uzmanlar bu durumu yaşanan toplumsal kutuplaşmaya, bazıları ise toplumdaki sosyal travmaya bağladılar. Ölülerimize yas tutmada bile ayrışacak kadar birbirimize yabancılaştığımızı söylediler.

        Bu görüşlerin doğru olduğu yönler olabilir. Ama hiçbiri 3.5 yaşındaki Pamir'in kaybolması ve sonrasındaki ölümü üzerine bir komplo inşa edecek kadar düşen seviyeyi açıklamaya yetmiyor. Artık bu noktada analizler, değerlendirmeler bir anlam ifade etmiyor.

        Anne-babası uyurken evden çıkan ve 2 gün boyunca bulunamayan Pamir'in cesedi komşu evin havuzunda bulundu. 2 gün boyunca Jandarma, AKUT, gönüllüler ve vicdan sahibi olan herkes Pamir'i bulmak için adeta seferber oldu. İnanılmaz olan ise böylesi bir toplumsal dayanışma çabasını bir komplo ve paranoyaya esir edenlerin çıkmasıydı.

        Çocuğun ve ailesinin kimliğini, etnik ve dini aidiyetini sorgulayacak kadar akla ziyan, vicdana yük laflar edildi. İnsaftan ve akıldan ne kadar uzak bir durum.

        Bu bir cinnet hali mi? Sanırım öyle.

        3.5 yaşındaki çocuğu kaybolan anne ve baba, yaşadığı gerilim ve travma yetmezmiş gibi bir de komplo senaryolarına muhatap oluyor.

        Böylesi bir toplumsal duyarlılığın bile başka anlamlara çekilmesi ve sorgulanması, "Artık bundan fazlası da olur mu?" sorusunu akla getiriyor.

        Kimse "Bunu yapanlar azınlık" demesin. Eski Roma'da rakibini alt eden gladyatöre öldürücü darbeyi vurması için tezahürat yapanlara benzeyen insanlar artıyor gibi.

        Sadece öldürmek yetmiyor, üstünde tepinmek de gerekiyor.

        Bu kadar mı yani?

        Ne yazık ki evet, o kadar.

        Cesaretimi toplayarak 30 saatin her saniyesinde bütün dünyayı üzerlerine yıkılmış hisseden aileye, çocuklarının kaybıyla yaşadıkları derin yıkıma duygudaşlık ve ortaklıkla başsağlığı diliyorum. Kendilerine Allah'tan dayanma gücü ve sabır temenni ediyorum. Pamir'in de cennette dolaştığını hayal ediyorum.

        Ve hiç olmazsa bir ölüme üzülebildiğim, bunu herhangi bir ayrım yapmadan yapabildiğim, hâlâ bir vicdana sahip olduğum ve akıl sağlığımı koruduğum için Allah'a şükrediyorum.

        Ölenler öldü, gidenler gitti; sorun biz geride kalanlarda.

        Diğer Yazılar