Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bursa son yıllarda öyle hesapsızca harcanıyor ki, bazı değerleri tükettiğimizde onların yerine yenisini koyamayacağımızı görüp dizlerimizi döveceğiz ama iş işten çokten geçmiş olacak.

        Uludağ’da, Keles yöresinde binlerce kiraz ve ceviz ağacını söküp, buralarda kömür aramak, 23 köyün kaderini bilinmeze sürüklemek...

        Diğer tarafta yine Uludağ’ın bir başka köşesinde çimento faikası kurulmasına olanak tanımak...

        Nilüfer Çayı’na hâlâ atık bırakmak...

        İşte tüm bunlar çevre katliamı demek ve canlı yaşamını insan eliyle sona erdirmek, cinayetten farksız.

        Doğayı bu denli hesapsızca harcamak, geri dönülemez; telafi edilemez zararlara neden olmak insanlık suçu değil de ne?

        Hepimizin gözü kent merkezinde. Ulaşımda, kentsel dönüşümde, tramvay hattının güzergahında. Günlük yaşamımızı kolaylaştıran hizmetlerin dışında bir şeyle ilgilenmez olduk.

        İyi de Bursa’yı Bursa yapan çevresi, doğası unutmamak gerekiyor.

        Unutursak, unuttuğumuz değerler de bizi unutur ve geri dönüşü olmayan yola gireriz ki işte o zaman vay halimize...

        Bir dönem çevredeki faikaların ne renk kumaş boyadığını öğrenmek için Nilüfer Çayı’na bakmak yetiyordu...

        Şimdi o da yetmiyor. Nilüfer Çayı, Deliçay, öyle kirlendi ki ne atarsanız atın, ne renk boya salarsanız salın artık geleceğimiz gibi kapkara akıyor...

        O çamur tabakası, o kapkara renk artık başka bir renk olamıyor bile...

        Klasik söylemle bırakın balığı, kurbağaların yaşaması bile mümkün değil.

        Geleceğimizin böyle kararmasını, çevremizin, doğamızın yok edilmesini engellemek için vatandaş olarak görevi sivil toplum kuruluşlarına, duyarlı çevrecilere havale etmek işin kolay kısmı.

        Onlara uzaktan alkış tutmak kolay.

        Vatandaş olarak biz ne yapıyoruz? Önemli olan bu.

        Biz de elimizi taşın altına koyarsak işte emin olun sorunun büyük kısmı o zaman çözülmüş olacak.

        Uludağ’da kömür yiyerek suratlarını karaya boyayıp, bölgelerine termik santral kurulursa ileride yaşanacakları duyurmaya çalışan yöre köylülerine kırmadan, dökmeden yetkililerin gözlerini açacak şekilde destek vermek her birimizin, Bursa’da yaşayan herkesin görevi.

        Piknik yapmak için Nilüfer kenarına gidemeyeceğimiz günler çok yakın.

        Gemlik’te, Kumla’da, Mudanya sahillerinde denize girmek zaten zor ama gün gelecek hayal olacak. Elimizde burnumuzu kapatıp dolaşabilirsek bile ne âlâ.

        Yeşil Bursa kavramı artık kitaplarda kaldı. Gün gelir de Bursa’nın yegâne yeşili belediyenin yol kenarlarına diktiği palmiye ağaçları olursa şaşırmayın.

        Zaten o gün gelirse vereceğimiz tepkinin de hiçbir önemi kalmayacak.

        Peki çok karamsar bir tablo mu çizdim?

        Hayır. İnanın ki hayır. Nereden mi biliyorum?

        Kendi çocukluğumdan, dedemin ninemin bana anlattığı Bursa’dan.

        Onların anlattığı, benim çocukluğumun geçtiği Bursa Ovası’na bir bakın bakalım geriye ne kalmış?

        Uludağ Yolu’na çıkıp yamaçlardan aşağı baktığınızda ne görüyorsunuz?

        Dedelerinizin, ninelerinizin anlattıklarından eser var mı?

        Çevre ve doğa açısından baktığımızda sorun, sorunu yaşayan bölge insanlarının tepkisiyle sınırlı kalıyor. Sorunun sadece onların sorunu olduğu düşünülüyor.

        Ama gerçek öyle mi?

        Teknoloji, sanayi, kentleşme hepsine tamam. İtirazım yok.

        Televizyonda son günlerde bir inşaat firmasının reklamı var.

        Yol ortasına inşaat yapıp dönüşümden bahsediyor ya Temel.

        ‘Dönüşürük dönüşürük’ diyor ya.

        Bursa’da gerçekten dönüşüyor.

        İyi de böyle dönüşmeyi istiyor muyuz?

        Doğayı, çevreyi katledip; çocuklarımıza beton bir kent, yeşili bitmiş, havası griye dönmüş bir kent bırakırsak neyin önemi kalır ki?

        Diğer Yazılar