Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIVANÇ Tatlıtuğ bir şeyler anlatıyor. Üzeri envai çeşit kebapla dolu uzun bir masanın tam ortasına oturmuş, “9 yeğenim var benim” diyor. Çocukları çok seviyormuş, onlarla iyi anlaşırmış. Konunun buraya nereden geldiğiyle ilgili hiçbir fikrim yok çünkü konu bu noktaya gelirken ben daha masaya gelmemiştim! Masanın bir köşesine ilişeli birkaç dakika oldu. Ahmak ıslatan yağmuruyla bir güzel ıslanıp İstiklal Caddesi’nde slalom yaparak Ses Tiyatrosu’nun önüne geldiğimde beni böyle bir masanın beklediğinden de haberim yoktu zaten. Bilsem hemen önümde boylu boyunca uzanan beytiyi soğutmazdım emin olun!

        KÖFTE KADAR İÇLİYİM!

        Bir randevuya ne kadar geç kalınırsa o kadar geç kaldığım bu buluşmada bir grup gazeteciyle birlikte Kıvanç’ın yeni filmi ‘Hadi Be Oğlum’un final sahnesinin çekimlerini izleyeceğimizi düşünüyordum. Ama hayat böyle bir şey işte, adama umduğunu değil bulduğunu yediriyor... Bir gözüm az ötemdeki fındık lahmacunda bir yandan da “9 yeğen ne alaka?” diye düşünüyorum.

        Geldiğimden beri tabağımda Victoria’s Secret meleği gibi iştah açıcı bir şekilde duran içliköfteye daha fazla karşı koyamayıp koca bir ısırık alacakken hemen yanı başımdaki kişinin filmin yönetmeni Bora Egemen olduğunu öğreniyorum... And the içliköfte goes to tabak!

        Allah’tan “Görev başında içli köfte yemiyorum” diye münasebetsiz bir espri kafamın içindeki büyük boşlukta kaybolup dudaklarımdan çıkacak yolu bulamıyor! Lokmamı yutup “Filmin konusu tam olarak nedir?” diye ‘yavan’ bir soru soruyorum... Ne yalan söyleyeyim fındık lahmacunun soğanlı mı soğansız mı olduğunu da en az bu sorunun cevabı kadar merak ediyorum!

        ‘ANA AKIM’ BOŞLUĞU

        Yönetmen Egemen, bir baba-oğul öyküsü olan ‘Hadi Be Oğlum’un ‘standardı yüksek bir ana akım’ örneği olduğunu söylüyor. Son yıllarda ‘kırdığı seyirci rekorlarından’ başka bir şeyi gözü görmeyen, ‘nicelik’i ballandıra ballandıra anlatıp ‘nitelik’le ilgili sade suya tirit açıklamalar yapan Yeşilçam’ın en çok ıskaladığı alanın bu ‘ana akım’ olduğunu düşünüyorum. Seyirci sayısı 10-20 bini geçmeyen ‘sanat filmleri’yle birkaç milyonlu rakamlara ulaşmak için “Ya tutarsa” diye çekilen ‘sabun köpükleri’ arasında Gobi Çölü gibi bir boşluk bu ‘ana akım’ bölgesi.

        Ve maalesef yapımcılar bu ‘ana akım’ meselesini öyle ıskalıyorlar ki Kıvanç Tatlıtuğ gibi ülkenin en büyük 3-4 starından birinin kariyerindeki sinema filmi sayısı sadece 1, evet yazıyla da bir! (Amerikalılar Karadeniz’de 2’yi Kıvanç filmi saymıyorum:)

        Yılda 150’den fazla filmin çekildiği bir ülkede sektörün, neredeyse 10 yıldır ‘en büyük yıldızını’ oynatacak eli yüzü düzgün bir ‘senaryo’ bulamaması nasıl bir zavallılıktır anlamış değilim.

        Zaten Kıvanç da ‘Hadi Be Oğlum’a gelene kadar geçen süreyi “Sinemada gerçek anlamda bir yere dokunacak, sosyal içerikli, güncel bir hikâye aradım” diye açıklıyor.

        Kıvanç Tatlıtuğ’dan 2 ay büyük ve tıpkı onun gibi kariyerine TV dizileriyle başlayan Avustralyalı yıldız Chris Hemsworth’ün son 10 yılda oynadığı film sayısı 30’dan fazla... “Ne alaka” dediğinizi duyar gibiyim. Belki de haklısınız ama ben yine de Yeşilçam’ın Kıvanç Tatlıtuğ, Beren Saat, Çağatay Ulusoy, Özge Özprinçci, Tuba Büyüküstün ve benzeri yıldızları yeterince değerlendiremediğine inanıyorum.

        BÜŞRA HAYRANI PROF. ŞENGÖR

        Masadaki acılı Adana gibi Kıvanç’ın sadece 1 sinema filminin olmasına dertlenip “Umarım artık onu daha fazla beyazperdede izleriz...” diye iç geçirirken neden sonra şaşlıkla gavurdağı salatası arasından Büşra Develi’yi gördüm... Az önce masaya gelmeden mangalda cızırdayan kebaplar gibi içim bir cız etmedi dersem yalan olur...

        Kendisi filmde ‘anne’yi oynuyormuş... Kebaplarla dolu masada muhteşem Fransız tatlısı ‘creme brulee’ gibi duruyordu. Büşra Develi’nin güzelliği ‘Bilimin Penceresi’nden de apaçık görünüyor olmalı ki önceki akşam Teke Tek Özel öncesi sohbet ederken Prof. Celal Şengör, “Büşra’yı Paris’in ortasına koy, bütün Fransızları kıskandırır” diyerek ona hayranlığını anlatıyordu.

        Hadi benim gibi ayran budalası bir adamı geçtim ama Celal Hoca da ona bayılıyorsa Büşra, ‘fizik Nobeli’ni hak etmiştir benim nezdimde...

        İnşallah Yeşilçam hazretleri Büşra’ya, Kıvanç ve diğer yıldızlarına davrandığından daha şefkatli davranır, onu daha çok beyazperdeye getirir...

        Meslektaşlarım hafta sonu gazetelerinde bu buluşmada konuşulanları tüm detaylarıyla yazdığından, ben de tüm sömestr dersleri asıp sınav öncesi not fotokopisi derdine düşen öğrenci gibi ortalıkta gezdiğimden böyle ortaya karışık bir film yazısı çıktı... Umarım beğenmişsinizdir, afiyet olsun...

        Diğer Yazılar