Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Uzun, uzun zaman önce, uzak çok uzak bir galakside şimdi nereye gittiğini hatırlamadığım bir otobüsün kapısında bir kız öpmüştü beni!

        Otobüse adım attığım anda ‘beni adımla çağırıp’ döndüğümde de benim için saniyenin milyonda biri diğer yolcular içinse asırlar süren bir ‘an’da, küçücük bir öpücük...

        O otobüsten inip kapı kapandığında ben arkalara doğru ilerlemek için dönünce şoförle göz göze geldik. Gülümsedi!

        Ben ne yaptığımı hatırlamıyorum...

        Hep birlikte nereye gittiğimizi bilmediğim otobüsün diğer yolcuları da gülümsedi... Ben hâlâ ne yaptığımı hatırlamıyorum...

        Kız durakta kaldı. Ben ondan uzakta bir durakta indim. O öpücük, hiç tanımadığım yolcularla birlikte o otobüsle uzaklaşıp gitti benden...

        Dedim ya uzun, uzun zaman önce, uzak çok uzak bir galaksideydim o zaman.

        Döndüm!

        Önceki gün dünyamızda›bir otobüste sarılıp öpüşen iki gence tepki gösterip “Ahlak bekçiliğiyse evet ahlak bekçisiyim, ben Avrupalı değilim, benim ahlakıma ters...” diye bağıran ‘canlıyı’ görünce içimden “İnecek var!” diye bağırmak geldi...

        İNSANIN İLK DUYGUSU

        O otobüste, genç adam kız arkadaşını öpünce ‘ahlak bekçiliği’ şapkasıyla ortaya atılan ‘canlı formu’ aynı genç adam sokak ortasında o kızı bıçakladığında ‘ahlakına ters’ bir durum görmüyor mesela! Öpüşmeye ‘ahlaksızlık’ yaftasını yapıştırıp hiç de üstüne vazife olmayan bir işe bulaşmakta mahzur görmezken, yol ortasında dövülen, öldürülen bir kadın gördüğünde ‘namus’ zırhını bir görünmezlik pelerini gibi kullanıp ortamdan sıvışabiliyor...

        Geçenlerde The Guardian’da Paula Cocozza, bırakın öpüşmeyi, “Birbirimize dokunmakla ilgili bir kriz döneminden mi geçiyoruz?” diye soruyordu.

        Cocozza, anne karnında 1.5 santimlik bir embriyonun bile sahip olduğu ilk duygu olan ‘dokunma’nın, sarılmanın binbir türlü nedenle toplum hayatından uzaklaştırıldığını belirtiyordu.

        Tıpkı bizde her köşe başında ortaya çıkan, olur olmaz nedenlerle insanlara ayar veren ‘ahlak bekçileri’ gibi ‘sosyal normlar’ adı altında ‘öpüşmekten, sarılmaktan, dokunmaktan’ korkar olmuş durumda insanlar...

        Amerika’da, Avrupa’da ‘sarılma’ workshop’ları düzenleniyormuş. Japonya'da üretilen sarılma› koltuklarını duyduğumuzda “Yok daha neler!” diye gülsek de iş ciddi.

        Liverpool John Moores Üniversitesi’nden nörobilim uzmanı Prof. Francis McGlone dokunma eksikliğinin zihin sağlığı için iyi olmadığı söyleyip ekliyor: “Dokunmanın sosyal hayattaki gücünü yeniden kazanmanın zamanı geldi...”

        Küçücük bir sarılmanın bile insanlarda ‘sosyal dışlanma’ duygusunu azalttığı ortaya çıkmışken McGlone buna ‘sosyal beynin Higgs Bozonu’ diyor.

        SARILMAK İYİLEŞTİRİR

        Miami’de ‘Dokunma Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucusu Tiffany Field, “Sarılmak, dokunulmak bağışıklık sisteminin ön cephesi olan doğal öldürücü hücrelerin sayısını, mutluluk hormonlarını artırır...” diyor.

        Ama evet ‘cinsel taciz’ olaylarının ayyuka çıktığı bir dönemde insanlara “Birbirinize sarılın, dokunun, hissedin...” diye romantik tavsiyelerde bulunmak saçma geliyor. Yorgandan, asansörden cinsellik devşirmeyi düşünebilenlerin, otobüste, sokakta, parkta birbirine sarılan, öpüşen çiftlere, “Ben ahlak bekçisiyim” diye çıkışanların normalleştiği bir dönem bu dönem...

        Üzerlerine vazife olmayan şeylere müdahale eden âhlak bekçileri’nin çağında Paula Cocozza’nın “Birbirimize dokunmak, sarılmakla ilgili bir kriz döneminden mi geçiyoruz?” sorusuna verilecek cevap çok daha önemli bence...

        Benim cevabım uzun, uzun zaman önce, uzak çok uzak bir galakside şimdi nereye gittiğini hatırlamadığım bir otobüsün otomatik kapısında asılı..

        Siz ne dersiniz, “Birbirimize sarılmakla ilgili bir sorunumuz var mı?”

        Diğer Yazılar