Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Herkes gibi ben de onu 2019 yılında, Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde, iki camiye yapılan terör saldırısı sonrasında tanıdım.

        51 Müslümanın öldüğü, 49’nun yaralandığı o korkunç katliamdan sonra krizi öyle bir yönetti ki, kendisine hayran oldum.

        Amerika’da Trump özellikle Müslüman ve Hispanik göçmenlerden nefretle bahsederken, Avrupa’da yabancı düşmanlığı zirve yapmışken, Afrikalı ve Ortadoğulu mülteciler Akdeniz sularında botları batırılıp öldürülürken, O tüm bunlara karşı adeta meydan okudu.

        “Christchurch Katliamı" sonrası Batılı ülkelerin liderleri ve medyası, olaya terör demezken, O katliamı “terörizm”, katliam yapan “beyaz Hıristiyan” katili de “terörist” ilan etti.

        Başörtüsü taktı, camiye, taziye evlerine gitti, kurbanların yakınlarına sarıldı, onlarla birlikte gözyaşı döktü ve şöyle dedi:

        “Onlar ‘biziz’, biz ‘onlarız’… Mülteci kotasını yükselterek ve özellikle de çatışmalar nedeniyle güvenli ve kalıcı evi olmayan ve sığınmak isteyenleri kabul edeceğiz. Biz başkalarını hoş karşılayan bir ülkeyiz. Biz Yeni Zelanda’yı evi olarak görenleri koruyan bir sistem oluşturmaya çalışıyoruz.

        REKLAM

        Katliamdan hemen sonra parlamentodaki ilk oturumda herkesi, “Selamun Aleyküm” diye selamlayarak dünyayı bir daha şaşkına çevirdi.

        Sonra da tüm dünyaya şu mesajı verdi:

        “Küresel bir çağrı yapıyorum. Yeni Zelanda’nın başına gelen şey, başka bir yerde büyüyen bir kişinin, başka bir yerde öğrendiği ideolojiyle gelip bize karşı şiddet kullanmasıdır. Dolayısıyla küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Bu konuda görmek istediğimiz liderlik bu.”

        Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern… Bizim çağımızda zor görebileceğimiz; annelik şefkati, insani vicdan ile donanmış, dürüstlük abidesi bir siyasetçiden bahsediyorum.

        Önceki gün siyasete veda etti…

        EZBERLERİ BOZAN BİR SİYASETÇİ

        1980 Doğumlu. Henüz 27 yaşındayken ülkenin en genç milletvekili oldu. 10 yıl sonra kendisi istememesine rağmen, üyesi olduğu ve siyaseten perişan haldeki İşçi Partisi liderliğine “ittirildi”.

        Öylesine güçlü bir enerji yarattı ki, partisini hezimete uğramaktan kurtardığı gibi, ikinci büyük parti olarak parlamentoya soktu.

        Koalisyon görüşmelerinde ise talih ona Başbakanlık yolunu açtı.

        O günden beri siyasette ezberleri bozarak, herkesin hayranlık, takdir ve kıskançlık duyguları arasında ilgi odağı oldu.

        BAŞBAKANLIĞI BAŞARILARLA DOLU

        Uzun yıllar tüp bebek tedavisi görmesine rağmen anne olamadı ama Başbakan olduktan sonra çocuk sahibi olmak nasip oldu. Böylece Başbakan iken çocuk doğuran, Benazir Butto’dan sonra dünyadaki ikinci kadın oldu.

        REKLAM

        Çocuğunun adını Neve Te Aroha koydu. Yeni Zelanda’nın asıl sahibi Maori yerlilerinin dilinde “Te Aroha” “sevgi” anlamına geliyor. Ardren, yerli halkı içselleştirdiğini, onların Yeni Zelanda’nın asıl parçası olduğunu, birlikte ülkeyi yönettiklerini göstermek için bu ismi koymuştu. Ülkenin eşit sahipleri olduğunu göstermek için Kraliçe Elizabeth ile görüşürken Maorilere özgü bir kaftan giymeyi de ihmal etmedi.

        Covid 19 salgını sırasında dünyada en hızlı aksiyon alan ve en az ölümle Pandemi’yi atlatan ülke oldu. Küresel ekonomik kriz nedeniyle, sıkıntı çeken halkla dayanışma için bakanların makam arabasını elinden aldı, milletvekilleri ve bakanların maaşlarını % 20 azalttı ve hiç zam yapmadı.

        Tüm harcamaları, kamu giderlerini şeffaf bir şekilde açıkladı. Dünyada kamu harcamalarında yolsuzluğu önleyen açık ara birinci ülke oldu.

        ZİRVEDEYKEN BAŞBAKANLIĞI BIRAKTI

        Geçtiğimiz Ocak ayında tüm dünyayı şaşkına çevirircesine, 42 yaşında Başbakanlıktan ayrılacağını duyurdu.

        Başbakanlıktan ayrılıyorum. Çünkü, bu kadar ayrıcalıklı bir makam sadece büyük bir sorumlulukla beraber yüklenilebilir: Ne zaman liderlik için doğru insan olduğunuzu bilme ve ne zaman artık doğru insan olmadığınızı bilme sorumluluğu… Bu makamın ne gerektirdiğinin farkındayım. Ve artık bu gerekleri yerine getirecek enerjim kalmadığını da biliyorum."

        Ardern’i bu kararı almaya iten şey, aldığı seçim yenilgisi değildi. Anketlerde oyları düşmüş gözüküyordu ama hala en güçlü, en popüler ve en sevilen liderdi. Ancak Avrupa ve Amerika’dan taşıp gelen "beyaz ırkçı" rüzgarı güzelim ülkesini etkilemiş, Yeni Zelanda’yı “Müslüman göçmen işgaline uğratacağı” iddiaları “dış güçlerin taşeronu” yaftasıyla gündeme getirilmiş, küresel ekonomik sıkıntıların bir kısmını çözememişti.

        REKLAM

        Bunlara rağmen Yeni Zelanda hala dünyanın en yaşanılır, en huzurlu, en müreffeh ülkelerinin başında geliyordu.

        Ardern 42 yaşında, önünde parlak bir gelecek olmasına rağmen, Başbakanlığı ve parti liderliğini kendi isteği ile bırakmayı tercih etti.

        Siyasi rakipleri, hasetten çatlayan liderler bile ona saygı duydu…

        SİYASETİ DE BIRAKTI

        Kendine “demokrat sosyalist” diyordu. Ancak Ardern bu yönüyle değil, siyasete erdem katan kadın siyasetçi olarak hatırlanacak bana göre.

        Onun kadar empati yapabilen Başbakan azdır.

        Maori yerlileriyle birlikteyken, Katliama uğrayan Müslümanların, maden kazasında, yanar dağ patlamasında ölenlerin yakınlarına sarılırken yüzünde beliren gerçek acı ve sevgi, bu empati sayesinde oluyordu.

        Önceki gün parlamentoda maden kazasında ölenlerin yakınları, Müslüman toplumun üyeleri, Maori yerlileri, eski Başbakanlar, ailesi ve küçük kızı Neve Te Aroha hazır bulunduğu bir oturumda siyaseti de bıraktığını açıkladı.

        Sırtında yine Maori yerlilerine ait bir giysi vardı.

        Şiirsel bir konuşma yaptı:

        “Şimdi bu yerde geçirdiğim zamanı neyle tanımlayacağımı belirleyemiyorum

        ama umuyorum ki tamamen farklı bir şey göstermişimdir.

        Endişeli, hassas, nazik ya da duygularınızı açıkça yaşayan birisi olabilirsiniz.

        Anne olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz,

        eski bir Mormon olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz;

        çok çalışkan, çığırtkan ya da kucaklayıcı biri olabilirsiniz,

        REKLAM

        bunların hepsi olabilirsiniz.

        Ve sadece burada olmakla kalmayıp liderlik de edebilirsiniz,

        aynı benim gibi… ”

        Konuşmasının sonunda gözyaşları dökülürken Maori dilinde herkesi selamladı:

        “no reira tena koutou” (Herkese merhaba)

        Böylece dünyanın bir ucunda, o küçük ada ülkesinde siyasilere empati, dürüstlük ve saygınlık dersi veren, merhametli bir anne ve vicdanlı bir insan, siyasete veda etti.

        Sivil, sade hayata “merhaba” dedi.

        NOT: Yazıdaki bilgilerin bir kısmı Anadolu Ajansı, BBC ve T24 yazarı Cemal Tuçdemir'in makalesinden alınmıştır.

        Diğer Yazılar