Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fransız bir botanik bilimci ile Türk bir insan kaçakçısının tehlikeli aşkını, hiçlikten ve diyalogsuzluktan beslenen, ise bulanmış müthiş bir atmosfer gücüyle kavrayan “Kumun Tadı”, ilk yarısındaki sinema duygusuyla mest ediyor. Julian Atanassov-Meryem Yavuz ikilisinin eseri kontrol altına alan ıssız sinematografisi, Philippe Grandrieux’nün olağandışı geleneğini akla getiriyor. Sinema dünyasına önü açık bir kadın yönetmeni, Melisa Önel’i armağan eden kayda değer yerli ilk film “Kumun Tadı”, Cuma’dan itibaren sinema salonlarında izlenebilir.

        Kumun tadını merak edenler için sarsıcı bir atmosfer hazırlayan Melisa Önel, iki başlı sinematografi ekibiyle uyum içinde çalışmış. 1.85:1’de dalga seslerinin, karanlığın, ıssızlığın, isin ve öldürücü kamera kaydırmalarının devreye girdiği, can alabilecek bir dünyaya davet ediyor bizi. Tehlikeli denizin ‘sınır’a dönüşüp imkansız aşkı harekete geçirdiği özel bir coğrafya bu… Sözünü ettiğimiz dünyanın mitolojik bir sahilde, kıyamet sonrası bir atmosferde veya gerçek bir evrende konumlanması fark etmez.

        ATMOSFER GÜCÜYLE SEYİRCİNİN YAKASINI BIRAKMIYOR

        Ama esas önemli olan yönetmenin, ayrıksı Fransız rejisör Philippe Grandrieux misali, hiçlikten, diyalogsuzluktan güç alırken ilk 40-50 dakikada vahşi aşkın adını koyması. Hamit ile Denise’in beklenmedik birlikteliği, bir anlamda insan kaçakçılığını ve kömür tüccarlığını anlatıyor. Birbiriyle konuşarak anlaşamayacak ikili, “Hiroşima Sevgilim” (“Hiroshima Mon Amour”, 1959) ve “Bir Konuşabilse…”nin (“Lost in Translation”, 2003) karakter tanımlarını akla getiriyor. Sıradan bir kıyı atmosferinin çok ötesine geçiliyor. Belirleyici ses kurgusunun da katkısıyla Nietzsche’nin seveceği bir ilişki filmi için adımlar atılıyor.

        Sanki yönetmen, Fransız sanat sineması damarına yakın duruyor. İlişkilerin, göçün ve fakirliğin üzerine gidiyor. Esen’in sakallarıyla kömür tüccarı görünümlü insan kaçakçısı tiplemesine uyumu dikkat çekerken, ona başrole daha fazla yanaşması gereken Mira Furlan da eşlik ediyor. Özellikle ilk yarı çekici, hatta fazlasıyla etkileyici. Atmosfer gücüyle seyircinin yakasını bırakmıyor.

        GÖÇEBE HAYATINI KUTSUYOR

        Sahilde karanlıkta yatan Esen’e doğru hareketlenen, uçak kamera veya vinç, sanki dalgaları resmediyor. Sonrasında karanlıkta onun koşuşunu izliyor. Kamera bu iki kilit hareketi tamamladıktan sonra kadın tiplemeye geçiyor. İzleme planının da sessizlik ve göçebelikle dolduğu çok açık. Aslında ‘hareketlenme’ bekleyen erkekle, ‘ıssızlık’a adım atan kadının resimlerini sunuyor bu girizgah.

        Yönetmen göçebe hayatını kutsuyor. Bu görüş izinde bir yerlere açılıyor. Turist olmanın, kimliksizliğin doğurabileceği imkansız ve esrarengiz bir aşkı ele alıyor. Ancak 45. dakikadan sonra film, bu karanlık ve muhtemelen ışıksız gece atmosferinde yolunu kaybediyor. Sanem Öğe’den Mustafa Uzunyılmaz’a uzanan karakterlere küçük bir kzıın da dahil olmasıyla bir anlamda “Banker Bilo” (1980) misali bir ‘yurtdışına kaçırma’ meselesini canlandırıyor.

        BOŞLANAN SENARYO İKİNCİ YARIDA DAĞILIYOR

        Önel, karşı kıyıda bekleyenlerden çekici bir sosyal tema yaratmaya çalışıyor. Ancak ikinci yarı dağınıklık sorununa yol açıyor. Özellikle senaryo açısından Feride Çiçekoğlu’nun da yaptıkları yaramamış. İse bulanmış, kömür içindeki pelikül yüzeyi, dramatik açıdan dolmuyor. Vahşi aşkla tanımlanıp Grandrieux’nun “Göl”ünün (“Un Lac”, 2008) görsel yapısını “Hiroşima Sevgilim”in karakter tanımlarıyla sarma arzusuna kadar uzanmıyor. Film, ayrı özellikleriyle başyapıtlaşan bu iki eserin damarlarında saklanan ‘soyutu izle!’ tanımını takip edemez hale geliyor. Aksine sosyal sorumlulukla taçlandırılıyor.

        İzlenen üçüncü ve yedek karakterler senaryoya, temasal bütüne ve modele bir şey katmıyor. Esen ile Furlan arasındaki aşkın kısa süreli ve özgün tanımıyla sınırlı kalıyoruz. Eşsiz atmosfere takılıyoruz. Ötesini alamıyoruz. Zaten sahilde ölüymüşçesine yatan Esen’in bu görüntüsünün üzerinden birkaç kez geçilmesi bizi geriyor, perdeye bağlıyor. İlk yarıdaki mucizevi ve sanatsal aşk filmi tanımı, ikinci yarıda sosyal sorumluluğa kayıyor. Böylece film, iki görüntü yönetmeninin, Julian Atanassov ile Meryem Yavuz’un ürününe dönüşüyor. Melisa Önel’i ise sayısı hızla artan yerli kadın yönetmenler arasında bu senenin Nisan Dağ-Esra Saydam ikilisiyle birlikte en büyük yıldızı yapıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Kumun Tadı

        Yönetmen: Melisa Önel

        Oyuncular: Timuçin Esen, Mila Furlan, Ahmet Rıfat Şungar, Mustafa Uzunyılmaz, Sanem Öğe

        Süre: 89 dk.

        Yapım yılı: 2014

        Diğer Yazılar