Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        En çok suçun işlendiği 1981 yılında geçen “A Most Violent Year”, işiyle sınıf atlayan göçmen Abel Morales’in suç çıkmazına sürüklenmeme çabasını ele alıyor. Oscar Isaac, yer yer Marlon Brando’nun Don Vito Corleone performansını hatırlatırken, Jessica Chastain sarı saçlarıyla bambaşka bir kimliğe bürünüp adeta ruh hali egzersizi yapıyor. J.C. Chandor adına ‘sinemaya yeni bir başlangıç’ olarak anılabilecek “A Most Violent Year”i, 44. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nin kapanış gecesinde yapılan Hollanda prömiyerinde izledim.

        J.C. Chandor odaklandığı dönemlerden ve kısıtlayıcı mekanlardan farklı ruh halleri çıkarmak isteyen bir yönetmen. “Oyunun Sonu”nda (“Margin Call”, 2011) Wall Street’te 2007’de cereyan eden ekonomik krizde köşeye sıkışan üst düzey yöneticileri bolca diyalogla yansıtmıştı. El-omuz kamerasının hakimiyeti sinematografik boyutsuzluğu ve teatral açmazı desteklemeye yaramıştı. “Sona Doğru”da (“All is Lost”, 2013) ise yaşam mücadelesi veren bir denizcinin serüvenini sabit planlarla, sessizlikle tek oyunculu olarak perdeye taşımıştı. Arka plan görüntülerindeki ‘ufak stüdyo’ etkisi ve muhafazakar söylem dikkatlerden kaçmamıştı.

        80’LERDE GEÇEN BİR GÖÇMEN ÖYKÜSÜ

        Yönetmen, burada da kısıtlı bir zaman dilimine bakıyor. Ancak bu kez tarihsel bir periyodu mercek altına alıyor. “A Most Violent Year” (2014) en çok suçun, cinayetin işlendiği 1981 yılına odaklanıyor. Şiddetin kontrolden çıktığı “Savaşçılar”ın (“The Warriors”, 1979) yapısı ile bir petrol baronunun ya da sonradan görme bir gangsterin hikayesini iç içe geçiriyor sanki. Latin Abel Morales aslında tam bir Amerikan melezi.

        Bu kişi Don Vito Corleone ve Tony Montana örneklerinde görüldüğü gibi göç ederek ABD’ye gelmiş. Eşi Anna’yla yaşadığı ev hiç de mütevazı değil, gayet konforlu. Ancak para akışı tavan yaptığında, hedonizm hastalığı devreye girsin veya girmesin, etrafta varlıklı bireyleri sömürmeye açık insanlar belirebiliyor. Bunun ucu ikiyüzlülüğe, dolandırıcılığa, yozlaşmaya kadar uzanabiliyor. Burada J.C. Chandor bu durumu aynı dönemde geçen “Para Avcısı”nın (“Wolf of Wall Street”, 2013) aksine cinsel özgürlükle, hedonizmle, uyuşturucuyla, mizahla iç içe geçirmiyor. Kara filmin en geleneksel örgüsünü merkeze yerleştiriyor. Femme fatale (vamp kadın) olmaya meyilli bir eş tiplemesi de beraberinde geliyor.

        SİNEMA DİLİ USUL USUL İLERLİYOR

        Şüphesiz birçok yönetmen dönemleri ele alırken yorumlarda bulunmuştur. Burada Bradford Young’tan Chandor’ın istediği sarı bir ışıkla diğer renkleri yok ederek siyah-beyaz dönemin iki renkli estetiğini yakalamak. Sinemacı ilk kez kendini kanıtlamış bir görüntü yönetmeni ile çalışmanın keyfini sürüp önceki filmlerinin bu konudaki acemiliğini unutturuyor. Doğal veya yapay ışığı yalıtan diyaframın, hafif retro duran dokuyu beslemesi ilgi uyandırıyor. Böylece neo-noir’ın devreye girdiği yıllardan bir ‘renkli chiaroscuro’ deneyimi beliriyor (ki 70’lerde “Çin Mahallesi” gibi eserlerde bu anlayışı görmüştük).

        Bu palet, filmin durgun havasına çok şey katıyor. Sabit kamera, açı-karşı açı tekniği ve vinç-dolly kaydırmalarından beslenen görsel yapı el kamerasına kayıp günümüz sinemasının teknik aletleriyle boğuşmuyor. “A Most Violent Year”, her adımını düşünerek atıp usul usul ilerliyor. Ama yer yer gaza basıp aksiyonu öne çıkararak az sayıdaki araba takip ve yaya kovalamaca sahnelerini 70’lerin geleneğiyle tertipliyor.

        ‘ŞİDDETİN TARİHÇESİ’YLE AKRABA BİR YAPI

        Chandor, “Sona Doğru”nun müziklerini yapan Alex Ebert’in bestelerinden de beslenmiş. Çan ve davul sesleri filme bir gerilim katıyor. Etrafta dolaşan silahların arttığı, suç oranının yükseldiği bir zamanda sanki “Şiddetin Tarihçesi”nin (“A History of Violence”, 2005) yaptığını daha geniş bir çerçeveye yayıyor.

        Bu durum ister istemez ‘gangster’ tripleriyle Marlon Brando olmaya doğru giden Isaac’ın mizacına çok yakışıyor. Jessica Chastain’in değişim geçiren sarışın kimliği bize tesir ediyor. Hüzün ile neşeyi, donuk yüz ifadesiyle katmanlı hale getiren bu dengesiz karakter etrafta olup bitenden de haberdar. ‘Tehlike’nin ayarını iyi belirliyor.

        OYELOWO VE BROOKS OLMAMIŞ

        Dünya öyle bir dünya ki birileri birilerini kovalıyor, çocukların eline silah geçiyor ve buna kimse bir sorumlu gösteremiyor. Polis idaresine geçmeye ramak kalmış. Ama merkezde bu duruma örnek teşkil eden Abel Morales beliriyor. İş hayatında kısa sürede zirveye çıkmış bu sonradan görme adam, bir suç çıkmazının içine çekiliyor. Her zengin gibi ayağının kaydırılması olası hale geliyor. Parayı görünce delirmiyor ama ‘iş kimliği’nin temsilini de karşımıza çıkarıyor.

        “A Most Violent Year”, bir senelik bir 80’ler dünyası bakışını, Reagan etkisiyle de kavrıyor. Şiddete yaklaşımıyla “Şiddetin Tarihçesi”, “Savaşçılar” gibi filmlerle akrabalık kurarken, daha retro bir estetikle hareket ediyor, merkeze de ‘suçlu’ görünümlü bir göçmeni yerleştiriyor. Isaac çok başarılı, Chastain de. Ama Oyelowo’nun yama duran sakallarıyla hiçbir inandırıcılık taşıyamayıp “Başkanların Hizmetkarı”ndaki (“Lee Daniels’ The Butler”, 2013) başarısızlığını akla getirdiği, Albert Brooks’un ise gri perukla ‘Oscar kovalama’ peşinde yapay bir görüntü çizdiği çok açık.

        SUÇUN KIYISINDA YAŞATAN SİSTEM

        Filmde zenginliğin kontrolden çıkarmadığı ama sakin köşesine sıkıştırdığı Abel, teslim olmayı değil de fazlasıyla idare etmeyi, iyiyle kötü dengesinde ‘suç’un kıyısında yaşamayı tercih ediyor. Topluma, New York’un kalbine yayılan hastalık ona sıçramıyor. ‘Zengin olmak’ ile ‘suç işlemek’ arasındaki ince çizgi incelemeye alınıyor.

        Abel için aslında aile babasından gangstere dönüşme serüveni, ufak bir para anlaşmasında, küçük detaylarda saklı. Hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğu burada ‘aksiyon sahneleri’ ve ‘kara film estetiği’ barındıran dingin bir sinema diliyle veriliyor. Bir bakıma “Kan Dökülecek”in (“There Will Be Blood”, 2007) Daniel Plainview’u ile Tony Montana’yı aynı bedende buluşturan bir karakter beliriyor. Son dönemden James Gray’i akla getiren Chandor ise ağır tempoyla Avrupalı yönetmenler gibi bakıyor yedinci sanata.

        YENİ BİR BAŞLANGIÇ

        Araba kovalamaca sahnesindeki usturuplu bakış açısı kamerası ise her yönetmende karşımıza çıkmaz. “Bullitt” (1968) ve “Kanunun Kuvveti”nin (“The French Connection”, 1971), türün başlangıcındaki dingin aksiyon geleneğinin belirmesine alan açıyor. Böylece gangster olma sürecindeki iş adamı, katmanlı bir ‘retro’ arka planla da donatılıyor.

        “Sona Doğru” ve “Oyunun Sonu” ile fark yaratabileceğini ama buna hazır olmadığını ispatlayan Chandor, bu eserle olgunluğa adım atıyor ya da yeni bir başlangıca yelken açıyor. Doğru ekip ve mantıklı bir prodüksiyonla hedefine büyük oranda ulaşıyor. Yönetmenin Redford’u kariyerinin en zayıf performansına taşıyıp belki de bitirdikten sonra bu aşamaya gelmesi fazlasıyla ironik.

        FİLMİN NOTU: 6

        Künye:

        A Most Violent Year

        Yönetmen: J. C. Chandor

        Oyuncular: Oscar Isaac, Jessica Chastain, David Oyelowo, Albert Brooks, Alessandro Nivola

        Süre: 125 dk.

        Yapım yılı: 2014

        Diğer Yazılar