Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        13 ŞUBAT 2015 FİLMLERİ

        E. L. James'in azımsanmayacak bir kitleyi etkisi altına alan üç ciltlik roman serisinin 2011 tarihli ilk kitabı, "Grinin Elli Tonu" adlı bir sinema uyarlamasına konu oluyor. Bakire bir kızla zengin, sosyetik bir adamın ucu cinsel fanteziye, sadomazoşist seks oyunlarına uzanan ve bizi 90'lar Hollywood'una götüren cüretkar bir erotik dram canlanıyor. "Grinin Elli Tonu", cinsel zevkin elli tonuna bakarken, yeni nesil için "9 1/2 Hafta" işlevi görüyor. Mickey Rourke'un yerinde ise genç kızların gözdesi olacak Jamie Dornan var.

        27 yaşındaki Christian Grey ile 21'indeki Ana Steele'ın ilişkisine odaklanan "Grinin Elli Tonu" ("Fifty Shades of Grey", 2015), tüm dünyada özel hayran kitlesi oluşturmuş bir romanın perde versiyonu. Edebiyat dünyasında E. L. James'in kaleminden 70 milyon satış rakamını yakalayan bir üçlemeye de dönüşen bu eser, Focus'un elinde bir sinema uyarlaması gördü. Yönetmenlik koltuğunda "Sınır Tanımayan" ("Nowhere Boy", 2009) adlı iyi çekilmiş John Lennon biyografisiyle dikkat çeken ve hikaye anlatma becerisiyle yükselmesini umut ettiğim kadın yönetmen Sam Taylor-Johnson var.

        YENİ NESİL İÇİN 9 1/2 HAFTA

        Ucu sadomaşosist seks oyunlarına uzanan bir cinsel ilişkiyi, tutkuları, arzuları ve duygularıyla ele alan eser için yeni neslin "9 1/2 Hafta"sı ("9 1/2 Weeks", 1986) demek mümkün. Dönemin sarışın güzeli Kim Basinger'ın (Elizabeth), yarattığı cinsel fantezilerle bilinen gizemli John (Mickey Rourke) ile beraberliği hayran kitlesi de olan bir erotik drama uzanmıştı. İkincisinde bu çiftten birinin, üçüncüsünde her ikisinin de değiştiği iki devam filmi de üremişti.

        Açıkçası orada da popüler kitleyle ilişki kurmaya çalışan, Oshima, Bertolucci, Malle, Schroeder, Luna gibi yönetmenlerin işlerinde sanat filmlerine malzeme olan ilişkinin cinsel boyutuydu. Burada da Christian ile Ana'nın arasında artık aşkın devresinin geçtiği bir dönemde böylesi bir etkileşim canlanıyor. Muhafazakar "Aşk Sarhoşu" ("Love & Other Drugs", 2010) ile stüdyolara sızdığını gördüğümüz cinsel ilişki filmi tanımı beliriyor.

        DOMINATRIX KAVRAMI ÜZERİNDEN KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİ

        Özellikle zengin, paralı, güç sahibi erkekler, kadınlar için çekici olmuştur. "Ahlaksız Teklif"te ("Indecent Proposal", 1993) maddi sorun yaşayan evli bir kadına bir gecelik ilişki için bir milyon dolar teklif eden John Gage'i (Robert Redford) veya o dönemde Michael Douglas'ın çeşitli filmlerdeki benzer konumlarını unutmak mümkün değil. Ama 90'ların sonunda böylesi filmlerin devri kapanmıştı.

        Daha ziyade "Temel İçgüdü"nün ("Basic Instinct", 1992) kara film-seri katil filmi arasındaki çizgiden erotizm çıkarmayı bilen kıvrak zekası kötü geri dönüşler aldı. "Grinin Elli Tonu" bu kırılgan noktaya uzanmıyor. İşin ucunu karton eli kanlı bir katile kadar götürmüyor. Sevgilisine dominatrix sözleşmesi imzalatmak isteyen genç yaşta en üst noktayı görüp kontrolü kaybeden Christian üzerinden de bir kapitalizm eleştirisi depoluyor.

        BRIDGET JONES, SADOMAZOŞİZM VE MAVİNİN 40 TONU

        Ana'nın Bridget Jones kıvamında bir tiplemeyi, Charlotte Gainsbourg'un fiziksel görünümüyle canlandırması izleme sürecine farklı bir hava katıyor. Feminist okumaları devreye sokuyor. 15 yaşından 27 yaşına kadar sürekli sadomazoşist seks oyunlarıyla saklı ilişkiler yaşayan sosyetik bir adamın dönüşüm çabasına tanıklık etmemizi sağlıyor. Oyun odasından helikopter yolculuklarına kadar bakire Ana için heyecanlı bir macera canlanıyor. Ama onun ayakları üzerinde durma arzusu, teklif edilen sözleşmeye sürekli maddeler eklemesi bir cinsiyetler çekişmesini beraberinde getiriyor.

        Filmin "9 1/2 Hafta"dan tek farkı cinsel fantezileri sadomazoşizme çevirip duyguların tamamen yitirildiği bir mekanikliğe uzanması... Elbette bu şiddet-seks arasındaki ince çizgide gidip gelen kavram, Pasolini ve Jaeckin gibi yönetmenlerde gördüğümüz cinsel özgürlüğün sınırlarını zorlayan noktalara uzanmıyor. Yasuzô Masumura'nın Almodóvar'ın "Bağla Beni"sine ("Atame!", 1990) kaynaklık etmiş "Blind Beast"i ("Môjû", 1969) gibi bir Japon Yeni Dalgası cüretine de ulaşmıyor. Steven Shainberg'in sadomazoşist bir ilişkiye odaklanan "Sekreter"i ("Secretary", 2002), Barbet Schroeder'in kadın dominatrix temsiline uzandığı "Maîtresse"i (1975) ile akrabalığın boyutu tartışılır. Ama "Blind Date"in rehin alma odaklı hikaye yapısının, "9 1/2 Hafta"ya enjekte edildiği de unutulmamalı.

        Böylece ismini ilk gördüğümüzde akla gelen Ira Sachs'in Bergman-Antonioni etkili Sundance galibi "Forty Shades of Blue"nun (2005) fazla gerisinde kalmayan bir eser canlanıyor. Eleştirilen romanın Kelly Marcel'in kaleminden çıkan senaryosundaki kimi diyalog sıkıntılarının ve oyunculuk konusunda 'yüz'ünün ötesine geçememesiyle göze batan Jamie Dornan'ın sahiciliği yer yer zedelediğini de unutmadan eklemek lazım.

        FİLMİN NOTU: 5.7

        Künye:

        Grinin Elli Tonu (Fifty Shades of Grey)

        Yönetmen: Sam Taylor-Johnson

        Oyuncular: Jamie Dornan, Dakota Johnson, Jennifer Ehle, Luke Grimes

        Süre: 125 dk.

        Yapım yılı: 2015

        ALİCE ACILAR DİYARINDA

        2006'da "Bakire ve Hamile" ile Sundance'ten büyük ödülle dönen Richard Glatzer-Wash Westmoreland ikilisinin, Alzheimer konusuna bakışı... "Unutma Beni", hafıza kaybı yaşayan üç çocuk sahibi bir öğretmenin mesleği sebebiyle olabilecek en trajik durumlara sürüklenmesi üzerine hüzünlü bir film. Bu ele alınması zor hastalığı sömürüye kaymadan yansıtırken, Julianne Moore ve Kristen Stewart'ın performansları dışında dikkat çekecek fazla bir şey bulamıyor.

        Alzheimer'a yakalanan Alice, üç kızı ve kocasıyla mutlu mesut yaşayan bir kadındır. Üstelik henüz 50'sini fazla geçmemiştir. Ama hafıza kaybına yol açan bu hastalık onu beklemediği bir anda yakalar. Sebep öğretmenlik yapıp beyni fazla çalıştırmak mı, yoksa ufak tefek ailevi sorunları kafayı takmak mıdır? Aksine her şey öylesine tesadüfidir ki, kadına da yıkım olur.

        HİKAYE ACIKLI DÖNEMEÇLERE SAHİP

        Anında bir intihar videosu çeken (webcam'le) karakterimiz, bunu bilgisayara kaydeder. İlk iş, kısa sürede zor duruma düşme ihtimaline karşın trajik bir şekilde 'şu ilaç kutusunun içindeki ilaçları iç!' cümlesini kameraya almaktır. Sonrasında ise olaylar şekillenir. Alec Baldwin'in katkısıyla "Mavi Yasemin" ("Blue Jasmine", 2013) kıvamında bir iş izleriz.

        Ama Moore'un performansı Blanchett'inkinden farklıdır. Ölçülü performans zihnin kademe kademe harekete geçen süreçlerini gözleme alır. Bunlar eşliğinde ayakları üzerinde duran bir annenin çöküşünü yavaş yavaş izlemek kaçınılmaz hale gelir. Buna paralel olarak aile bireylerinin sevecenliğiyle iletişim yüklü ve dengeli bir dramaya doğru ilerleriz.

        SUNDANCE'DEN BÜYÜK ÖDÜL SAHİBİ BİR YÖNETMEN İKİLİSİ

        "Unutma Beni" ("Still Alice", 2014) Richard Glatzer-Wash Westmoreland ikilisinin beşinci uzun metrajı. Eğlenceli eşcinsel porno dublörü hikayesi "The Fluffer" (2001), biraz genç ruhlarını ortaya koymuştu. Yönetmenleri Sundance'de büyük ödüle taşıyan "Bakire ve Hamile"de ("Quinceañera", 2006), 15 yaşında hamile kalan göçmen bir kızın yaşadıklarını gerçekçi bir dille aktarmıştı. "The Last of Robin Hood"da (2013) Errol Flynn biyografisini doğru hamlelerle örüp ilginç detayları üzerine uğraşılmış performanslarla çerçeveleyen bir eser vardı.

        Genel anlamda bakarsak, komedi ya da dram fark etmeksizin, hikayelerine eşcinsel sinemaya uygun öğeler iliştirmeyi seven bir ikili karşımızdaki. Sosyal meseleleri incelerken ise kendilerini sorumluluk sahibi hissedebiliyorlar. Hemen olayın temeline inip dramatik yapıyı güçlendiriyorlar.

        ALZHEIMER'LI KİŞİLERİ ELE ALAN FİLMLER İÇİNDE NEREDE?

        Burada Stewart'ın hafif uçarı, Bosworth'un evine bağlı 'kız' tipleri yürüyor. Moore da işi yokuşa sürmüyor, üzerine tepeden tırnağa uğraşılmış bir performans sergiliyor. Ama Alice'in ulaştığı noktanın inandırıcı olmaması filmi zedeliyor. Oyunculara, oyuncu yönetimine odaklı stil, müziğin volümünü yükseltmemesiyle 'hasta bir karakteri merkeze yerleştiren filmler'in duygu sömürüsü tuzağına düşmüyor. Çok işlenmemiş renk paleti, mat renklere ve beyaza odaklanıyor. Oyuncular araya girince temponun düşmesi 1.85:1'de işe yarıyor. Fransız sanat sinemasında gelme görüntü yönetmeni Denis Lenoir bildiği işi yapıp filmi ciddileştiriyor, ağırlaştırıyor. Anne Fontaine yapıtlarına benzetip sıradanlaştırıyor.

        Ama Alice, özel ve iş hayatı ile ilişkide ne zaman karşımıza çıksa asap bozuyor. Zaten Alzheimer da öyle bir hastalık... "Unutma Beni" işte tüm gerçekleri karşımıza böylesi bir duruşla çıkarıyor. Bundan fazla bir şey çıkarmamızı istemiyor. Arkada olup bitenlere odaklanmıyor. Hamlelerini çok net yapıp 'tam olmamış' gözüken bir 'ölüm arifesindeki kadın' temsili sunuyor. Yakın dönemden "Ondan Uzakta"nın ("Away from Her", 2006) bir tık altında dururken, aslında bu konuyu sömüren eserlerin üstüne yerleşiyor, koruduğu mesafe ile. Lisa Genova romanının uyarlamasında kitap sayfaları çok fazla tesir etmiyor perdeye sanki. Aksine yer yer edebi ve teatral bir hava hissedilmesine yol açıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.2

        Künye:

        Unutma Beni (Still Alice)

        Yönetmen: Richard Glatzer, Wash Westmoreland

        Oyuncular: Julianne Moore, Kristen Stewart, Alec Baldwin, Kate Bosworth

        Süre: 101 dk.

        Yapım yılı: 2014

        'BEYNELMİLEL' FORMÜLÜ TUTUYOR MU?

        "Beynelmilel"in omurgasını, sinema filmi çekme süreciyle canlandırıp "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"la birleştiren "Netekim Karakolu", belki BKM'nin desteğiyle prodüksiyon ve oyuncu kalitesini yükseltebilirdi. Ancak bu haliyle karton setlere ve abartıdan medet uman performanslara bel bağlayan amatör bir 12 Eylül filminin ötesine çekemiyor. Film gramerinin abecesinde tıkanıp kalıyor.

        Sıradan bir Akdenizli ailenin mi, yoksa birkaç amatör sinemacının mı imece usulü ürettiğine karar vermekte zorlandığımız, üstelik 123 dakika süren bir tuhaf eser... "Netekim Karakolu" (2014), 12 Eylül dönemi ile ilgili çekilmiş belki de 50. film olabilir. Ama o dayanak noktasından "Beynelmilel" (2006) gibi zeki bir hiciv çıkaramıyor. "Bu Son Olsun" (2012) gibi vasat da olamıyor. Sanki bu damarı "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak"ın (2004) film aşkıyla dolup taşan dünyasıyla destekliyor.

        KARAKOLDA HÜSRAN VAR

        Ama Yasin ve Zeynel Korkmaz'ın çıkarttığı işçilik bir hayli trajik. Sanki sadece tek bir DV kamerayla tek seferde alınmış görüntüler, dışa dönük performanslarla örülüyor. Bunun sonucunda da çiğ bir mizah, çamur gibi renkler ve dahası geliyor. Bu amatörce iş için iyi niyetli bir şeyler söylemek bile zor.

        Sadece içimizden 'Ocak-Şubat aylarında düşen film kalitesine destek olan bir eser' tabiri geçiyor. Öyle ki burada ne reji, ne sinematografi, ne kurgu, ne oyunculuk, ne de başka bir şey var. Yüzümüze karşı sanki monologlarla konuşuyormuş gibi duran karakterler, anlamını çözemediğimiz açıların ve ana kuralları umursamayan ışığın katkısıyla kendi şovunu yapıyor. Birol Ünel'in burada işi ne peki? Onu ne siz sorun ne biz söyleyelim. "Öz Hakiki Karakol"dan (2012) sonra isminden karakol geçen bir filmin daha hüsran olması kaçınılmaz gibi... Böylece 'trash (çöp) komedi' adedimiz artıyor.

        FİLMİN NOTU: 0.9

        Künye:

        Netekim Karakolu

        Yönetmen: Yasin Korkmaz

        Oyuncular: Deniz Sandalcı, Sinan Uğuz, Caner Öztaş, İbrahim Özcan, Şamil Mehmet Korkmaz, Birol Ünel

        Süre: 123 dk.

        Yapım yılı: 2014

        TRASH ANADOLU KOMEDİSİ

        BKM'nin yolunu açtığı Anadolu komedisi örneklerimiz, belli bir seviyeyi tutturamadığı zaman "Yav He He" gibi sinema demeye bin şahit isteyen şeylerle temsil edilebiliyor. Bu yapıtı izlerken 'bir film nasıl çekilmez?' sorusunu cevaplamak ise çok kolay.

        Anadolu'nun ücra köşelerinde üç koyun, iki geveze adam ve internetle ilgili komedi çekmeyi herkesi ister mi, bilinmez. Ama bir gerçek var o da "Yav He He"nin daha en baştan bu anahtar kelimelerle bir heyecan barındırmadığı... Tuhaf ismiyle de bu hissiyatın altını dolduramıyor film. Oyuncular deseniz Cenk-Erdem ya da Murat Cemcir-Ahmet Kural ikilisini akla getiren bir komedi ekibi yok. Böyle olunca sonuç nasıl? Bir hayli trajik...

        YILIN EN KÖTÜ FİLMİ Mİ?

        Volkan Özgümüş gibi yeniyetme bir rejisörün ya da TV'de ışık şefliği yapan bir görüntü yönetmeninin varlığına şaşırıyor muyuz peki? Filmi izlerken hayır. Zira zorlayarak 2.35 oranını doldurup inandırıcı bir format kullanımı sunamayan eser bu konuda üstüne üstlük inatçı da... "Yav He He", kafaları ve netlik ayarını çoğu zaman kaçırırken, Yücel Gökçek-Sabahattin Aykut ikilisinin vıdı vıdı yapmasına odaklanıyor.

        Şapşallıktan yapıştırılmış sakallara uzanan bu yolculuk kimseye fayda getirmiyor. Eğer 'bir film nasıl çekilmez?' sorusunu cevaplamak istiyorsanız bu filmi öneririz. "Çalgı Çengi" (2011) ile sinemasal zayıflık ve antipatiklik açısından bağ kuran ucuz bir iş karşımızdaki. Işığından kurgusuna senaryosundan rejisine kadar her şey amatör duruyor. Oyuncular ise kafa şişiriyor. Film bu sene 1.5 ayda sayısı üçe, dörde çıkan trash (çöp) yerli komediler arasına en üst sıradan dahil oluyor.

        FİLMİN NOTU: 0.6

        Künye:

        Yav He He

        Yönetmen: Volkan Özgümüş

        Oyuncular: Yücel Gökçek, Sabahattin Yakut, Ayşenil Şamlıoğlu, Yakup Yavru

        Süre: 82 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ÜÇ KISA FİLMİ AL GEÇ

        Rio'ya adanmış antolojik filmde, Fernando Meirelles, Carlos Saldanha ve John Turturro ağırlığını hissettiriyor. Ama "Paris, Seni Seviyorum", "Tokyo!" veya "Havana'da 7 Gün" kalitesinde bir iş çıkmıyor ortaya.

        Herkesin farklı bir fetişi vardır. Kimisi San Francisco'yu, kimisi Paris'i, kimisi Rio'yu, kimisi Tokyo'yu görmek ister. Sinemaysa bizi bambaşka bölgelere taşımaya devam ediyor. Lumière Kardeşler döneminde yedinci sanatın birincil görevi bu idi. Şimdilerdeyse bu ana karadan koparma anlayışı ortadan kalkıp gerçek anlamda farklı arayışlar devreye girdi.

        MEIRELLES VE SALDANHA FARK YARATMIŞ

        "Seni Seviyorum Rio" ("Rio Eu Te Amo", 2014), sayısı her geçen gün daha da artan antolojik şehir filmlerinin bir yenisi. Aşkla bağ kuran projenin içinde üretilen "Paris, Seni Seviyorum"un ("Paris, Je t'aime", 2006) altında, "Seni Seviyorum New York"un ("New York, I Love You", 2008) üzerinde... Bu konuma ulaşırken ise yöre mensubu değil, çok çeşitli rejisörlerle yol alıyor. Öyle ki bir müzikal sahnesini de, bir dans koreografisini de, bir Amerikalıyı da bu egzotik şehirde görebiliyoruz.

        Sanki 10 kısa filmden Fernando Meirelles'in Vincent Cassel'i başrole yerleştiren 'A Musa'sı birinci sırada. Görme engelli bir adamın ruh halini, üst açı, plastik renkler ve tuhaf merceklerle yansıtan bu stilize parça fazlasıyla çekici. Carlos Saldanha'nın animasyon kariyerinden gelip 'Pas de Deux' ile Rodrigo Santoro'lu bir dans koreografisini, tüller ve gölgeler üzerinden anlamlandırması Carlos Saura'nın dans filmlerini akla getiriyor.

        John Turturro, Vanessa Paradis ile bir müzikal filmine malzeme olurken dikkat çekiyor. Nadine Labaki, Paolo Sorrentino da ortalama işler çıkarıyor. Im Sang-Soo, José Padilha, Andrucha Waddington gibi seviyeyi aşağı çeken karton işlerin yönetmenlerini de es geçmemek lazım. "Seni Seviyorum Rio" genel anlamda her diliminde aynı seviyeyi tutturamayan bir bildik formül denemesi olmuş. Ama kısa filmleri net çizgilerle ayırmayıp zaman zaman paralel kurguya başvurmasıyla da hatırlanabilir ilerleyen dönemde.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Seni Seviyorum Rio (Rio Eu Te Amo)

        Yönetmen: Fernando Meirelles, Guillermo Arriaga, Paolo Sorrentino, Stephan Elliott, José Padilha, Im Sang-Soo, Nadine Labaki, Carlos Saldanha, John Turturro, Andrucha Waddington

        Oyuncular: Fernanda Montenegro, Vanessa Paradis, Emily Mortimer, Vincent Cassel, Ryan Kwanten, Harvey Keitel, Rodrigo Santoro

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA'NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Arayış (The Search): 3

        Aşk Sana Benzer: 3.2

        Ayı Paddington (Paddington): 6.5

        Bay Turner (Mr. Turner): 5.2

        Benim Komşum Bir Melek (St. Vincent): 4.5

        Bir Gece: 3.5

        Çılgın Dersane 4: Ada: 1.3

        Deliha: 2.2

        Exodus: Tanrılar ve Krallar (Exodus: Gods and Kings): 4.4

        Fatih'in Fedaisi Kara Murat: 1.3

        Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: 5.3

        Foxcatcher Takımı (Foxcatcher): 6.3

        Gece: 4.5

        Gece Vurgunu (Nightcrawler): 5.8

        Hacker (Blackhat): 4.4

        Hobbit: Beş Ordunun Savaşı (The Hobbit: The Battle of The Five Armies): 6.5

        İçimdeki Ses: 3.4

        İki Gün ve Bir Gece (Deux Jours, Une Nuit): 6

        İnsanları Seyreden Güvercin: 9.2

        Jüpiter Yükseliyor (Jupiter Ascending): 4

        Karışık Kaset: 5.5

        Kayıp Çocuk (The Captive): 4.5

        Köstebekgiller: Perili Orman: 1.9

        Leviathan (Leviafan): 6.5

        Mazlum Kuzey: 1.8

        Mısır Adası (Simindis Kundzuli): 7.5

        Mucize: 5.6

        Müzede Bir Gece: Lahitteki Sır (Night at the Museum 3: Secret of the Tomb): 3.9

        Neden Tarkovski Olamıyorum...: 4

        Nikahta Keramet Var mı? (Peace After Marriage): 5.2

        Özgürlük Yürüyüşü (Selma): 4.2

        Son Umut (The Water Diviner): 3

        SüngerBob Kare Pantolon: 3.2

        Timbuktu: 3.9

        Turist (Force Majeure): 7.3

        Tut Sözünü: 3.9

        Yedinci Oğul (Seventh Son): 3.5

        Whiplash: 4.8

        Yaban (Wild): 5.3

        Yağmur: Kıyamet Çiçeği: 4

        Yapışık Kardeşler: 1.5

        Yusuf & Yusuf: 4.5

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar