Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        10 TEMMUZ 2015 FİLMLERİ

        2012’de ABD’de bütçesini dörde katlayarak bir devam filmine malzeme olması kesinleşen “Ayı Teddy”, Hollywood komedilerinin son yıllarda çıkardığı en yaratıcı karaktere sahip... Yeni nesil için bir ‘Alf’ tanımı yaratan ‘konuşan ayı’, aile filmlerinin ‘hayal arkadaşları’nın anti-tezi niteliğinde... Seth MacFarlane, “Ayı Teddy 2”de onun bebek sahibi olma mücadelesini perdeye taşıyor. İlk film gibi bu da edepsiz ve kafası dumanlı ana karakterin, dinamizmi ve nokta atışı dokundurmalarıyla karşı çıkılamayacak bir kahkaha tufanı sunuyor.

        TV piyasasında ünlenen Seth MacFarlane, kafası farklı işleyen komedi yaratıcılarından. Mike Myers, Judd Apatow gibi kalıcı bir isme dönüşür mü bilinmez. Ama “Yeni Başlayanlar için Vahşi Batı”yı (“A Million Ways to Die in West”, 2014) saymazsak emin adımlarla ilerliyor. Seriye dönüşen “Ayı Teddy” (“Ted”, 2012) özelinde değerlendirirsek, sözlü espriler, iğnelemeler, uyuşturucu, cinsellik, dışkı, küfürden ve bazen sakarlıktan beslenen hınzır bir diyalog komedisi anlayışı canlanıyor. Ama bunu yaparken animasyon arka planı sebebiyle ‘seslendirme sanatçısı’ tarafı da açığa çıkıyor.

        BEBE’NİN EDEPSİZ KARDEŞİ Mİ?

        Buna paralel olarak sinemayla haşır neşir X kuşağını incelemeye almak, işin içine görsel göndermeleri dahil ediyor. Bunun yanında ‘esrar’ içmek, kafayı bulmak MacFarlane’in sıradan Amerikan insanına yaklaşımının bir parçası. Bu gibi özellikler aileye muhafazakar bakışı yerle bir ediyor. Sınır tanımayan bir ‘yetişkin komedisi’ için yollar açıyor. Bunun üzerine romans ve suç da iliştirerek ufuk açıcı bir ‘fantastik komedi’ şablonu yaratan “Ayı Teddy”nin önünü kesmek kolay değil.

        Aslında teknik olarak George Miller’ın “Bebe”si (“Babe”, 1995) akla geliyor. Animasyona kaymadan yaratılan ‘konuşan küçük domuz’un serüvenleri En İyi Görsel Efekt Oscar’ı getirmişti. Devamında da teknolojisiyle bir furyaya dönüşmüştü. Ama Hasbro’nun en klasik oyuncak ayısı ‘Teddy Bear’in serüvenleri, konsept ve işleyiş olarak 80’lerin ünlü dizisi ‘Alf’e daha yakın. Terry Zwigoff’un “Bad Santa”sında (2003) ‘noel baba’ tabusunu yıkan, uyuşturucu bağımlısı, dolandırıcı ve ahlaksız karakterin (Billy Bob Thornton) oğlu ya da üvey oğlu gibi ‘Ted’. Kim bilir belki de bir devam filminde karşılaşırlar!

        İLK SAHNE ŞAMATANIN YÖNÜNÜ TAYİN EDİYOR

        Serinin ikinci ayağında ise alaycılıkta zirve yapmak, günümüzün eğitimli insanlarını da kapsayan bir sosyolojik inceleme getiriyor. Liam Neeson’dan Jay Leno’ya uzanan göndermeler ise kahkaha dolu ve anlamlı bir ‘skeç’ kafasına yol açıyor. MacFarlane yine serbest takılmış. Filmin kilise çanları arasında ‘mutlu-mesut yaşadılar’ diyen bir Patrick Stewart anlatıcı sesiyle başlaması doğal.

        Burada ‘kutsal yuva’nın yıkımına dair adımlar atıyoruz. Tami-Lynn ile evlenen Ayı Teddy için ‘Allah ayıyı korusun!’ denmesiyle aslında iğnelemeler devam ediyor. İlk filmin finalindeki düğünden buraya açılmak, üstelik kült Sam J. Jones ile bunu yapmak tutarlılık getiriyor. Yönetmenin derdi geleneksel ve muhafazakar Hollywood komedisiyle... Bu konuda ‘hayal arkadaşı filmleri’nden alışık olduğumuz eylemler altüst ediliyor. Sözgelimi “Harvey”de (1950) James Stewart’ın büyük bir tavşan gördüğünü söyleyince hemen ‘akıl hastası’ ilan edilmesinden başlayan çocuklara kötü örnek olmama arzusu vardır.

        MAHKEME KOMEDİSİ VE HASBRO

        MacFarlane bu düşünce yapısını, tutucu damarı baştan yıkıyor. ‘Ailenizle beraber izleyin!’i, ‘aile eşliğinde bile izlemeyin!’e çeviriyor sanki. Böylece polyannacı tutumu bir çırpıda kestirip atıyor. Onun arka planında da işlerini hallediyor. Ayının, Hasbro üretiminin bir dilekle konuşmaya başlaması bir tarafa, uyuşturucu bağımlısı, seks düşkünü, küfürbaz bir ‘kötü insan’a dönüşmesi önemli. ‘Dostluk önemli değil kendi yolunu çizebilirsin’ deyişiyle biten ilk filmde aslında örnek almak istediği arkadaşa denk gelmeyen Teddy’den uzaklaşan bir John vardı. Ailesiz kalmanın getirdiği kardeşlik duygusu, sevgiliyle arayı bozsa da final iyi niyetliydi.

        Burada ise Ted’in evlenmesi ve çocuk sahibi olması masaya yatırılıyor. ‘İnsan mı, eşya mı?’ sorusu soruluyor. İlk filmdeki ‘kaçırma mizanseni’nin yerini bir ‘mahkeme komedisi’ alıyor. Belki George Cukor’un “Adem’in Kaburga Kemiği” (“Adam’s Rib”, 1949) ile Hollywood’da tanınan, bizde de “Ne Olacak Şimdi?” (1979) adlı legal olmayan bir yeniden çevrime sıçrayan melez tür devreye giriyor. Hasbro’nun adamı ile acemi ve esrarkeş avukatın (Amanda Seyfried) karşılaşması oradakiyle eşdeğer değil. Ama bu yan hikayeye Giovanni Ribisi’nin ‘şan-şöhret dünyasının gıcık taraftarı’ olarak bir kez daha eklenmesi filmin dramatik dönüşlerini tayin ediyor.

        İLK FİLME FAZLA GÜVENMEK YARAMIŞ MI?

        Ted ile John’un ikili diyaloglarla Jay ve Sessiz Bob’tan hallice durması derken, araya giren skeçlerin kimisi seviyeyi düşürüyor. Sperm verme merkezindeki ‘sakarlık’tan beslenen sahne başta olmak üzere, iki-üç tane silinmiş sahne var. Bunlar DVD versiyonuna saklanabilirmiş. Belli ki MacFarlane kendini dizginlememiş, ilk filme fazla güvenmiş. Süreyi oraya göre 10 dakika kadar uzatmış.

        Öte yandan bir yerden sonra alaycı tavrın ‘insani’ mesaj vermeye kayması, sanki Allah’ın Ted ile John’u test etmesi sinir bozucu bir hal alıyor. Bunun finalde manalı bir üçüncü film ivmesine dönüşmesi güzel. Ama Freeman’ın verdiği didaktik mesajlar MacFarlane’in eleştirdiği muhafazakar filmlere geri dönüş gibi... Sanki serbest ruhunu, saf mizaha odaklanan alaycılığını kaybediyor. “Diktatör”de (“The Dictator”, 2012) birazcık törpülenen Sacha Baron Cohen’i akla getiriyor yaratıcı…

        F. SCOTT FITZGERALD İLE JURASSIC PARK

        Ama “Harvey”, “Hayal Arkadaşım” (“Bogus”, 1996), “Frank” (2014) ile bildiğimiz, popüler kültürde ‘Donnie Darko’ ve “Ters Yüz”ün (“Inside Out”, 2015) duyguları ile tanıklık ettiğimiz çocukların hayal arkadaşları burada canlanan ayıyla taze bir bedene transfer ediliyor. Eski model ‘Teddy Bear’ aslında yeni nesil için ‘Alf’i harekete geçiriyor.

        Lezzetli ‘F. Scott Fitzgerald’ esprisiyle hatırlayacağımız, ‘okumuş üniversiteli-hayta X kuşağı’ farklarından beslenen mizah satıyor. Hatta mesaj kaygısı yerine bu konudaki sahnelerin fazlalaştırılması daha iyi olurmuş. Seyfried ile beraberlik tutmamış bir-iki sahneye rağmen sonuç veriyor. Kahkaha krizine sokuyor. Comic-Con’un varlığı malzemeleri arttırıyor. Ama ‘Ted’ serisinin antolojik sinema göndermelerinde, bu kez favorim ‘Jurassic Park’ tema müziğinden beslenen zeki sahne.

        FİLMİN NOTU: 6

        Künye:

        Ayı Teddy 2 (Ted 2)

        Yönetmen: Seth MacFarlane

        Oyuncular: Mark Wahlberg, Amanda Seyfried, Jessica Barth, Giovanni Ribisi, Morgan Freeman, Liam Neeson, Jay Leno

        Süre: 116 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        AÇ GÖZÜNÜ’ TARSEM

        Hücre” ile sevip bağrımıza bastığımız Tarsem’in memuriyetle altından kalkmaya çalıştığı, ama fazlaca 90’lar kokan ve bayat entrikalarla ayakta duramayan vasat bir bilimkurgu filmi. “Self/Less”, türde ‘beden değiştirme’ ve ‘dolgu bellek’ kavramlarını iç içe geçiriyor. Ama “Gerçeğe Çağrı” ve “Aç Gözünü”yü beşer kez izleme arzusu yaratmakla kalıyor.

        Bilimkurgunun bilinçaltında gezindiği, beynimizin her tarafından malzeme çıkardığı bilinen bir şeydir. Bu konudaki izdüşümlerini inceleyince özellikle 70’lerden itibaren bir fikir yürütüldüğünü görebiliriz. Aslında dolgu bellek, rüya inşaatı, anı yaratımı, kısa süreli hafıza silme ve hatta uzay gotiği gibi kavramlar da bu eksende ele alınmıştır.

        MEMUR KAFASIYLA BELLEK YARATMAK

        Hollywood’da çalışan Hint yönetmen Tarsem, “Hücre” (“The Cell”, 2000) ile bilinçaltında gezinen ve kendi kurallarını koyan bir polisiye filmine imza atmıştı. Bu atılımcı işten sonra ise tonu tutmayan yapıtlarla kendini sınadı. Ama genelde içindeki yaratıcı benliği ne zaman serbest bırakacağını iyi kestiremedi. “Ölümsüzler: Tanrıların Savaşı” (“Immortals”, 2011), “Düşüş” (“The Fall”, 2006) onun sanatçı ruhunu ortaya koyan işlerdi. “Pamuk Prenses’in Maceraları” (“Mirror Mirror”, 2012) ise popüler masala ‘kötü kraliçe’nin gözünden bakarken ‘Tarsem evreni’nin özenini barındırıyordu.

        Yönetmen ilk kez masalsı durmayan, kendi reklam, video klip ve resimle ilişkili dünyasını yansıtmayan bir işle uğraşıyor. “Self/Less”ın (2015) jeneriğinde onun ismini görmesek projede imzası olduğunu çözemeyiz. Filmin renk skalasında Tarsem’in Ermeni usta Parajanov’un yöresel dünyasının renklerini barındıran masalcılığı asla yok. Aksine açık maviye, grinin tonlarına alan açıp matlıkla sonuç arayan bir ‘bellek yaratımı’ hedefini görüyoruz. Ana mesele ise ‘deri değiştirme’ operasyonu... Bu da ‘beden değiştirme’ ile ‘dolgu bellek’i birleştiren bir işlem gibi…

        PASTOR’LAR VE REYNOLDS YARALIYOR

        Açıkçası ‘kansere yakalanan zengin adama yeni bir yüz ve beden verelim’ fikri net bir kapitalizm eleştirisi, ama çok yeni değil. Amenabar’ın Hollywood’da yeniden çevrim görmüş filmi “Aç Gözünü”de (“Abre Los Ojos”, 1997) aynı sınıftan César’ın trafik kazasında zedelenen yüzünü mucizevi bir tedaviyle eski haline döndürdüğü görülmüştü. Bunun devamında yeni bir dünyaya uyanan karakterimizin rüyalarla ve kabuslarla test edildiğine tanıklık ediyorduk. John Woo imzalı “Yüz Yüze” (“Face/Off”, 1997), özel bir yüz nakli operasyonuyla suratları değiştirilen bir FBI ajanı ile bir teröristin çekişmesini ‘teknolojik aksiyon’ formülüyle yansıtıyordu. Paul Verhoeven’ın “Gerçeğe Çağrı”sında (“Total Recall”, 1990) kendine ajan olduğu bir yolculuk satın alan sıradan bir adamın adrenalin yüklü Mars macerası ‘dolgu bellek’ adına çok net bir örnekti.

        2009’da “Veba”yla (“Carriers”) ‘yönetmen-senarist’ imzasıyla Hollywood’a transfer olan İspanyol Pastor Kardeşler, burada daha iddialı bir senaryoyla şanslarını deniyorlar. Sözünü ettiğimiz başyapıtları göz önünde bulundurup ‘bilinçaltında gezinen bilimkurgu’ alt türünün en bildik formüllerini uyguluyorlar. İlkel bir teknolojiyle 90’ların dünyasını akla getiriyorlar. Öncelikle bu gibi denemelere farklı dolgu bellekler eklemek istiyorlar.

        Gençleşen karakterimiz, “3x3”de (“The Nines”, 2007) üç kişiyi canlandıran şaşkın Ryan Reynolds’dan farksız. Yıllar onun olgunlaştırmamış. Rüyaların tempoyu arttırma adına birbirinin içine geçmesi, dışarıdan ‘gizemli’ gözüküyor olabilir. Ama bilimkurgu sinemasını takip eden kitle için ‘yine mi aynı numara?’ dedirtiyor.

        BAYAT ENTRİKALARIN MAĞDURU

        Tarsem ne kadar idare ederse, film de o kadar Pastor Kardeşler’in klişe senaryosunun özgüven yüklü dünyasına sapıyor. Buradan onu çıkarabilecek bir kahraman ihtiyacı olduğunda ise Reynolds bu kişi değil. Hatta Matthew Goode en kitsch ve inandırıcı durmayan bilim adamlarından birine dönüşüyor.

        Film bayat entrikalara mecbur bırakılınca dramatik açıdan aşamaları atlaması da zorlaşıyor. Buna sebebiyet veren dizi oyuncusu Natalie Martinez’i hiç saymıyoruz. “Self/less”, ‘dolgu bellek’ servis ederken bu alanın modern klasiklerini de unutmuyor! İlk rüyada “Aç Gözünü”de zenginliğin/konformizmin test edildiği bölümü kullanıyor, ikincide “Gerçeğe Çağrı”nın gizli casus senaryosunu boyutsuz hale getiriyor.

        Senarist Pastor Kardeşler adına ise ‘bir ümit var’ dedirten “Out of the Dark” (2014) ve “Dünyanın Son Günleri”nde (“Los Ultimos Días”, 2013) kadronun İspanyolca konuşmasıyla gelen ‘rahatlık’ ve ‘kıvraklık’ burada yok. “Veba” ve “Self/Less” gibi klişe tür filmlerini izlemek onların Hollywood’dan ayrılması gereğine dikkat çekiyor.

        FİLMİN NOTU: 3.7

        Künye:

        Self/Less

        Yönetmen: Tarsem Singh

        Oyuncular: Ryan Reynolds, Ben Kingsley, Matthew Goode, Natalie Martinez, Derek Luke

        Süre: 116 dk.

        Yapım yılı: 2015

        İSLAMİ KORKU’DA AZ EZAN, BOL DRAM

        Korku sinemamızdaki seri üretim çılgınlığının arasında parlayan bir devam filmi… “Siccin 2”, İslami korku filmlerinin içinde orijinalinin üzerine geçen yegane eser olarak zihnimize kazınacak. Cin furyasını başlatan “Musallat”ın müsebbibi Alper Mestçi, bu sefer ‘41 dikiş büyüsü’nü kalıcı hale getirmek istiyor.

        ‘İslami korku filmi’ üretmenin kar getirebileceğini gören yapımcılarımız, bu alanda 100.000’i geçen bütün işler için devam filmi projesi geliştirmeye başladı. Bu yaz ‘Şeytan-ı Racim’, ‘Azem: Cin Karası’, ‘Üç Harfliler: Marid’ ve ‘Siccin’ bu eylemde bulunan eserler... Duyduklarımıza göre yolda ‘Muska’ ve ‘Azazil: Düğüm’ de var. Açıkçası hem ‘Musallat’, hem ‘D@bbe’, seri üretim hamlelerinden alınlarının akıyla çıktılar. İlki 2011’de seyircisini neredeyse ikiye katlarken, ikincisi 2012’de ‘çöp’ (‘trash’) seviyesine inen yeniden başlangıcında 850.000’e dayandı. Yani ilk filmin 300.000 daha fazlasına…

        EZAN SESLERİNİN YERİNE NE GELMİŞ?

        Aslında HD ile çekilen üçüncü, dördüncü, beşinci D@bbe filmlerinin fazlasıyla gelir elde etmesi bu duruma yol açtı. Ama “Siccin 2”yi (2015) farklı bir yere koymalıyız. Belki de Türk sinemasının orijinalinden iyi olan tek korku filmi olarak ilerleyen dönemde de karşımıza çıkacak. Eylül 2014’te vizyona girip hatırı sayılır bir gişe rakamına ulaşan eser ‘41 dikiş büyüsü’nün faaliyetlerini serbest olarak ele almıştı.

        Bugünün ‘İslami/cinli korku filmi’ furyasını başlatan Hollywood kurgusuyla çekilmiş başarılı “Musallat”ın (2007) yönetmeni Alper Mestçi orada sadece prodüksiyon kalitesine bel bağlamıştı. Açıkçası ‘ezan okunan sahneler’in bir bütünü karşımıza ‘dini istismar filmi’ kıvamında baş ağrıtan bir yapıt çıkarmıştı. Seyirciyi yerinden sıçratma hedefiyle planlanmış skeçlerin arka arkaya dizilmesi, ‘senaryosuzluk’a yol açıp filmi uçuruma sürüklemişti.

        AÇGÖZLÜLÜK MEZARLIKTAN ÇIKIYOR

        “Siccin 2” ise sanki ezanların azaltıldığı, hikayenin, dramın daha fazla öne çıktığı, belli oranda oturaklı bir iş. Bu furyada ‘hızlanan doğaüstü varlık’ motifi burada da var. Araya giren dini öğeler de… Ama kurguyla iş bitirirken Okan Sarul’un en becerikli çalışması canlanıyor. Feza Çaldıran’ın ise renklere hakim sinematografisi filme ‘anlamlı’ bir destek vermiş.

        Genel anlamda “Musallat”ın (2007), çığır açan ‘musallat olan cin’ motifini ‘İslami büyü’yle değiştiren bir gelenek var. 1.85:1’de bir aile dramının, nesillere yayılan bir lanetin içinde var oluyor her şey. Lanetli bir taşra bölgesinde geçen eser “Musallat 2” (2011) ile bu açıdan akraba. Ama geçmişe dayanan sırlarda kötülük yapan insanoğlunun açgözlülüğünü masaya yatırıyor.

        KAPANIŞ CÜMLESİ YAPAY

        Tutucu ana karakterlerin inancı filme bir şeyler katıyor. Büyücü kılıklı kadından kadraja giren ‘öcü’lere kadar her şey çok sahici. Açıkçası geçmişteki sırlar üzerine, az ezanlı, bol trajedili bir eser canlanıyor. Issız Cuma Mezarlığı mekanı ürkünç... Özenli görsel efektler de Mestçi’nin işçiliğine destek veriyor. 41 dikiş büyüsünü külliyatımıza ilk filmden daha büyük heyecanla yazdıran bir yapıt canlanıyor.

        Ama “Siccin 2”, bazı yerlerde “Siccin”in (2014) anti-tezini yapma arzusuyla tempoyu fazla düşürünce ‘biraz daha kısa olabilirdi’ dedirtiyor. Unutmadan filmin kapanışındaki ‘büyü haramdır!’la biten cümlenin ve soyadlarının yazılmadığı yasakçılığı eleştiren söylemin bayağı durduğunu eklemek lazım.

        FİLMİN NOTU: 5

        Künye:

        Siccin 2

        Yönetmen: Alper Mestçi

        Oyuncular: Şeyda Terzioğlu, Bulut Akkale, Ece Baykal, Reyhan İlhan

        Süre: 94 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        HOLLANDA PRÖMİYERİNDE İZLEYİP YAZMIŞTIM

        Oyunun Sonu” ve “Sona Doğru” ile tanınan J.C. Chandor’ın, acemiliklerinden büyük oranda kurtulduğu son filmi…

        “A Most Violent Year”ı Ocak sonunda 44. Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nin kapanış töreninde yapılan Hollanda prömiyerinde izleyip yazmıştım:

        FİLMİN NOTU: 6

        Künye:

        A Most Violent Year

        Yönetmen: J. C. Chandor

        Oyuncular: Oscar Isaac, Jessica Chastain, David Oyelowo, Albert Brooks, Alessandro Nivola

        Süre: 125 dk.

        Yapım yılı: 2014

        HAFTANIN EN İYİSİ: YÜZÜNDEKİ SIR

        Toplama kampında hasar gören yüzünden estetik ameliyat olan bir kadının öyküsü… “Yüzündeki Sır”, Nazi Almanya’sına dair, şüphe, mitoloji, gerilim ve feminizm yüklü bambaşka bir sayfa açıyor. ‘Kimliksiz bırakan zalim savaş’ın yıkım potansiyeline dikkat çekiyor.

        Haftanın en iyisi “Yüzündeki Sır”ı dün kaleme almıştım:

        FİLMİN NOTU: 6.9

        Künye:

        Yüzündeki Sır (Phoenix)

        Yönetmen: Christian Petzold

        Oyuncular: Nina Hoss, Ronald Zehrfeld, Nina Kunzendorf, Michael Maertens, Imogen Kogge

        Süre: 98 dk.

        Yapım Yılı: 2014

        DÜNYA PRÖMİYERİNDE İZLEYİP YAZMIŞTIM

        Michael Douglas ile Jeremy Irvine’ı karşı karşıya getiren western filmi, “Carré Blanc”la dikkat çeken Fransız yönetmen Jean-Baptiste Léonetti imzalı.

        Filmi Eylül’de 39. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapılan dünya prömiyerinde izleyip kaleme almıştım.

        FİLMİN NOTU: 2.8

        Künye:

        Tehlikeli Oyun (The Reach)

        Yönetmen: Jean-Baptiste Léonetti

        Oyuncular: Michael Douglas, Jeremy Irvine, Martin Palmer, Ronny Cox

        Süre: 91 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Ajan (Spy): 2.5

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Araftaki Ev: 6

        Azem 2: Cin Garezi: 2.2

        Boynuzlar (Horns): 5.8

        Büyük Oyun (Big Game): 5.7

        Çıtır Kaçak Tehlikeli (Barely Lethal): 3.3

        Entourage: 2.7

        Escobar: Kayıp Cennet (Escobar: Paradise Lost): 4.9

        Gece Takibi (Run All Night): 3.5

        Hannas: 3

        Hayalet Dayı: 4.5

        Hayat Kitabı (The Book of Life): 6.9

        Hayatımın Şarkısı (La Famille Bélier): 3.8

        Haziran Yangını: 5.7

        Helak: Kayıp Köy: 5.2

        İntikam (The Salvation): 5.5

        İyi Biri: 3.3

        Jurassic World: 5.3

        Kabile (The Tribe): 3.8

        Kaçak Prenses (A Royal Night Out): 2.8

        Karanlık Yerler (Dark Places): 3

        Kötü Ruh (Poltergeist): 4.4

        Kuzu: 4.2

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Marnie Oradayken: 5.7

        McFarland USA: 3.1

        Mihrez: Cin Padişahı: 5.5

        Mutlu Kuzular: 4

        Niyazi Gül Dörtnala: 5.2

        Oflu Hoca’yı Aramak: 5.6

        Olur İnşallah: 0.8

        Onur (Pride): 5.3

        Öldürmenin 3 Yolu (Kill Me Three Times): 5

        Ölüm Ormanı (Backcountry): 3.5

        Ölümcül Takip (Survivor): 3.3

        Ölümsüz Aşk (The Age of Adaline): 5.5

        Pişt: 1.2

        Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 (Insidious: Chapter 3): 5.3

        Saint Laurent: 7.2

        San Andreas Fayı (San Andreas): 2.5

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Taksi Tahran (Taxi): 3.8

        Tepecik Hayal Okulu: 6.5

        Terminatör: Genisys: 6.2

        Ters Yüz (Inside Out): 7.5

        Vice: 4

        Yarının Dünyası (Tomorrowland): 3.5

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar