Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kerem Akça, bu hafta vizyona giren filmleri değerlendirdi

        Yüksek bütçesiyle dikkat çeken yeni ‘Görevimiz Tehlike’ filmi, yine Ethan Hunt’ı, Tom Cruise’u tüm çekiciliğiyle barındırıyor. Onun yanına ise seksi bir kadın, bir kötü adam ve eğlenceli ekip bireyleri ilave ediyor. “Mission: Impossible – Ghost Protocol”ün üzerine çıkan “Mission: Impossible – Rogue Nation”, iyi çekilmiş aksiyon sahneleriyle parlasa da seride çok baskın bir yere oturmuyor.

        1966’de yayınlanan TV dizisiyle bildiğimiz ‘Görevimiz Tehlike’, 1996’da sinemaya transfer oldu. Hedef iyiden iyiye kitlesi genişleyen ‘Bond’ ile rekabet etmekti. Zira bu kaynağın kökeni ‘ajan ekibi aksiyonu’ adlı başka bir formülün adını koyuyordu. Bu konuda fazla bir rakip de yoktu.

        DE PALMA VE WOO DOYURMUŞTU

        1996’da ilk, 2000’de ikinci film derken aslında bazı şeylere doymuştuk. “Görevimiz Tehlike 2”nin (“Mission: Impossible II”) ABD’de yakaladığı 215 milyon dolarlık hasılat rekoru halen kırılamadı. Ancak üçüncü filmde iç piyasada bunun çok altına düşülmesine karşın dünya çapında 400 milyonu bulan proje devam etti.

        Ethan Hunt ve arkadaşları, bir de seksi kadından destek alınca tadından yenmez bir 90’lar aksiyonu beraberinde geliyordu. Ama De Palma, 19 sene, Woo 15 sene önce yapacağını yaptı. Biri, ‘içimizdeki tehdit’e alan açan geleneksel aksiyon filmi, diğeri stilize ve mitolojik aksiyon filmi çekip bambaşka boyutlara uzandı. Bunları üst üste izlesek ‘bir tür filmi nasıl farklı stillerde çekilebilir?’ konusunda doktora tezi yazabiliriz.

        J.J. ABRAMS’IN SERİ ÜRETİM MANTIĞI HER ŞEYİ BOZDU

        2006’da “Görevimiz Tehlike 3” (“Mission: Impossible 3”) ile beraber dönemine göre fazla yorgun ve gençleşmeye muhtaç bir kimlik devreye girdi. J.J. Abrams artık seriyi kötü yola sokmuş, ‘arkası yarın’ izleyicisine uygun hale getirmişti. Belki de 60’lardaki dizinin mantığı geri gelmişti. Hoffman’ın kötü adamı oradan geriye kalan tek enstantane oldu belki de... 2011’de ise Kremlin’e dönüş, ‘Soğuk Savaş’la yeniden hesaplaşma arzusunun dışavurumuydu.

        “Mission Impossible: Ghost Protocol”, dünya çapında en çok iş yapan ‘Görevimiz Tehlike’ filmi oldu. Rekor kırarken Brad Bird’ün kuru gürültüye aksiyon demesiyle ‘Hızlı ve Öfkeli’ (‘The Fast and The Furious’) serisiyle yarışır hale gelmişti. Eastwood’dan bildiğimiz görüntü yönetmeni Elswit’in projeye ‘para’ için girmesi ise dikkatlerden kaçmıyordu.

        KOREOGRAFİSİ İYİ AYARLANMIŞ AKSİYON SAHNELERİ

        Bu sefer ise Hunt ve arkadaşları uluslararası organizasyon Syndicate’i yıkmak için devreye giriyor. Özellikle operada ve suların altında geçen sahnelerde Christopher McQuarrie aksiyon koreografisine kafa yormuş. Gayet sakin ve De Palma’nın alandaki eğilimini andıran bir reji geleneği var. Motosikletli sekanslar da bu duruma eşlik ediyor. Ama başlangıç ve finale bakınca sanki bir dizinin devamıyla yüzleşiyoruz.

        130 dakika hikaye öne çıkmadığından saf aksiyon için sıkıcılık riskini arttırıyor. Diyalogların yoğunlaşması, fazla geveze sahnelerin blockbuster seyirliğinden çalmasını sağlıyor. Rebecca Ferguson seksiliğiyle dudak ısırtırken, Pegg yine para kazanmak için programlanıyor. Cruise eski vücut çekiciliğini yitirip, yarı çıplak sahnesinde ‘yavaş yavaş yaşı geliyor’ düşüncesine kapılmamızı sağlıyor.

        MCQUARRIE, BIRD’DEN DAHA DOĞRU SEÇİM

        Genelde senaryolarıyla bilinen McQuarrie, ilk yönetmenlik denemesi “Silahların Gölgesinde” (“The Way of the Gun”, 2000) seviyesinde kaliteli bir aksiyon filmine imza atamıyor. Ama aradan aksiyon sahnelerini ayıklarsak oradaki kadar özen var. Aksiyonun dingin olması serinin dördüncü filmindeki gibi ‘kuru gürültü’ye yol açmıyor.

        Burada neyse ki Brad Bird gibi kafa olarak animasyondan kurmacaya geçemeyen bir isim yok. Böylece ‘G.I. Joe’ ve ‘Hızlı ve Öfkeli’ gibilerinin günümüzde iki arada bir derede kalmasıyla bağdaştırılacak bir ‘2000’ler aksiyonu’ canlanıyor. Mantık ise ‘her nesilden genç bir Mission Impossible izlemeli’…

        FİLMİN NOTU: 4.5

        Künye:

        Mission Impossible: Rogue Nation

        Yönetmen: Christopher McQuarrie

        Oyuncular: Tom Cruise, Simon Pegg, Ving Rhames, Rebecca Ferguson, America Olivo, Alec Baldwin

        Süre: 130 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        TEK PLANDA ‘BÜYÜK HESAPLAŞMA’

        140 dakikada kesintisiz bir plandan oluşan bir film çekmek zor iş. “Victoria” bunu bir-iki sekmeyle başarıp, görüntü yönetmeninin filmine dönüşüyor. Bu formülü uygulayan yapıtlarla çarpıştığında ‘tek plandan oluşan eserlerin Büyük Hesaplaşma’sı’ olarak anılmayı da hak ediyor. Sebastian Schipper’in üçüncü filmi, Şubat’ta 65. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışıp üç ödüle ulaşmıştı.

        Bir disko sahnesinde alırız soluğu… Victoria ve arkadaşları cepheden gelen flu ışıkların altında doyasıya eğlenir. Araya süzülen kamera bizi ‘netlik’e çıkarır. Victoria’nın peşine takılırız. İzleme planları derken tek çekimden oluşan 140 dakika, kendi başına bile saygıyı hak eder.

        ‘BALIK VE KEDİ’NİN AKSİYON KARDEŞİ

        Üçüncü filmini çeken Sebastian Schipper yapısal olarak Shahram Mokri’nin “Balık ve Kedi”si (“Mahi Va Gorbeh”, 2013) ile çekişiyor. Orada da 138 dakikada İran’ın Caspian Bölgesi’nde canlanan bir ‘teen-horror’ denemesi vardı. Hayaletlerin, seri katillerin kol gezdiği bir kesişen hayatlar öyküsü izlemiştik. Açıkçası onunla karşılaştırınca bu filmin gece zamanı geçmesi çok cüretkar. Buna paralel olarak karanlık bir renk paletinden destek almasını da takdir edebiliriz. 2.35:1’de grene düşmeyerek ve odak ayarını iyi yaparak arka planı es geçmeden genelde önde olup biteni yansıtması çok doğru tercih.

        “Victoria”nın (2015) bir enerjisi de var. Victoria ve arkadaşları sokağa “Dönüş Yok” (“Irréversible”, 2002) ile “Büyük Hesaplaşma” (“Heat”, 1995) arası yaklaşıma, farklı bir bakış getirme derdindeler. Ama 140 dakikayı kaldıracak bir hikaye, bir senaryo ne kadar var tartışılır. Araya giren banka soygunu, planlama aşaması, çocuk kaçırma gibi anlar son 30 dakikadaki aksiyon sahnelerini hareketlendirmek için yerleştirilmiş gibi. Oradan buraya yalpalanan bir kamera ile bunu devam ettirip adrenalin aşılamak zor. Schipper ve Norveçli görüntü yönetmeni Sturla Brandth Grøvlen bunu beceriyor.

        140 DAKİKAYI KALDIRABİLİYOR MU?

        Ama sonlara da doğru bir yerde bütün bu muntazamlığı baltalayan bir zaaf dikkatlerden kaçmıyor. Odadan asansöre geçme ve karanlığa düşme ile dijital çağa yakışmayan bir bağlama numarası görüyoruz. Elbette bu konuda bir hayli iddialı, 20 milyon dolarlık “Birdman” (2014) kadar cahil bir hamle değil bu. Ama süreyi doldurma adına canlanıp dramatik yapısızlıkla kol kola veriyor sanki.

        “Victoria”, bir yıl arayla çekilen Bulgar “Viktoria” (2014) gibi iddialı. Ama onun bir tık altında. Zira süzülen hareketli kamerayla tek plandan oluşan film çekmek “Rus Hazine Sandığı” (“Russkiy Kovcheg”, 2002) ile başlayıp “PVC-1” (2007), “Nokta” (2008), “Balık ve Kedi” gibi formülün başarılı tür sineması temsillerine uzandı. Bunların son üçü açık mekandaydı… Burada ise 140 dakika çok iddialı duruyor.

        Alman sokaklarının “Büyük Hesaplaşma”sı Mann’i memnun edebilir. Onun türe kattıklarına bir gerçeklik getirmek de… Ama örneğin finalde bir anda gündüz olması, bara gece 3.5-4 gibi gidildiğini anlatıyor ki, bu inandırıcı değil. Bu detayda bir mantık boşluğu yakalayabiliyoruz. Bu da altından kalkması zor olan projeyi ‘muhteşem’ durmaktan uzaklaştırıyor. “Victoria”, ‘tek gecede geçen filmler’ arasında sürekli aklımıza gelecek yaptığı iddialı denemeyle…

        FİLMİN NOTU: 6.5

        Künye:

        Victoria

        Yönetmen: Sebastian Schipper

        Oyuncular: Laia Costa, Frederick Lao, Franz Rogowski, Burak Yiğit

        Süre: 140 dk.

        Yapım yılı: 2015

        UNUTULMUŞ KUŞAĞIN MENSUPLARI

        X kuşağına mensup 40’larındaki iki kişinin evliliğini, Woody Allen’ın geleneğini hatırlatan bir diyalog kullanımıyla samimi kılmak zor iş. “While We’re Young”, bu yolda unutulmuş bir jenerasyonun bugünün bilgisayar kuşağıyla çarpışmasını perdeye taşıyor. Ama Amerikan bağımsız sinemasının yükselen yönetmeni Noah Baumbach’ın “Mürekkep Balığı ve Balina” ve “Kızkardeşim Evleniyor” gibi eserlerinin seviyesini yakalayamıyor.

        Gençlik anılarının günümüzde yer etmesi için fazla çaba sarf etmenize gerek yok. En basitinden arkanızda bir geçmiş, önünüzde bir gelecek var ise böyle bir imada bulunabilirsiniz. 1961’li Noah Baumbach, kendisinin de 50 yaşını geçtiğini “While We’re Young”da (2014) evli bir çiftin gözünden anlatıyor. Sanki Seth Rogen’ın Nicholas Stoller eseri “Kötü Komşular”da (“Neighbors”, 2014) yaşadığı kuşak çatışması olayının bir benzerini izliyoruz.

        KAYIP KUŞAK TANIMI

        40’larındaki evli ana karakter Josh (Ben Stiller), karşımıza yaratıcı bir belgesel yönetmeni olarak çıkarılıyor. Bu durum da ister istemez yitip gitmiş bir nesil, bir X kuşağı tanımına alan açıyor. ‘Komedi’ malzemesi veren hipster karakterler Jamie (Adam Driver) ile Darby (Amanda Seyfried) de aslında bir kuşak çatışmasına malzeme oluyorlar.

        Baumbach X kuşağının mezuniyet yıllarını anlatan ilk filmi “Kicking and Screaming”de (1995) diyalog müptelası olduğunu göstermişti. Ancak onu mizah-dram arasındaki ince çizgiyi silikleştirdiği “Mürekkep Balığı ve Balina” (“The Squid and the Whale”, 2005) ile sevip saydık esasen. İşlevsiz aileye melankolik yaklaşan, sallanan kamerayla çekilmiş filmleriyle kabullendik. Bu bağlamda Cassavetes, Rohmer, Godard gibileri esin kaynakları olarak ortaya çıktı. Ama “Greenberg”le (2010) birlikte yönetmenin önünde iddiasız bir Woody Allen kapısı açıldı.

        MELANKOLİ GEÇMİŞTE KALDI, BUGÜNE BAKALIM

        Burada da hayata iyimser bakan bir karakterin, basmakalıp aile hayatından çocuk sahibi olmasına uzanan süreç gençlik aşısıyla geçerli olabiliyor. Genç olunan zamanları geri getirmekten ziyade yeni nesli idare etme çabası, ‘belgeselden bana ne?’ sorunsalı ışığında Godard referanslarını boşa çıkarıyor. Ve artık pes etmek, bu diyarlardan gitmek Stiller ve Watts’ın ana amacına dönüşüyor.

        Baumbach, diyalogları öne çıkaran bir evlilik komedisine imza atıyor. İkili, üçlü diyaloglarla doğal renkleri, yer yer montaj sekanslarla donatıyor. Yeni görüntü yönetmeni ve kurgucusundan bolca besleniyor. Samimiyetten güç almak, anti-kahramanlara iyimser yaklaşmak istediğini, melankolinin geçmişinde kaldığını kanıtlıyor.

        WOODY ALLEN ETKİSİ DEVAM EDİYOR

        Bu arzuyu takdir etmek de, reddetmek de sizin elinizde. Ama bana kalırsa “Mürekkep Balığı ve Balina” ile “Kızkardeşim Evleniyor” (“Margot at the Wedding”, 2007) son derece önemli filmler, tavizsiz, kalıcı işlevsiz aile temsilleri. “Greenberg” (2010) ve “Frances Ha” (2012) ise komedi ile haşır neşir bir Woody Allen tanımını, felsefi bir damardan diyaloglarla yakalayıp entelektüel durmaya çalışıyor. “While We’re Young”da, “Kicking and Screaming”in karakterlerine sanki 40 yaşlarında orta yaş krizinde bakıyor yönetmen.

        Her şeyin duvar yazılarından bilgisayara geçtiği jenerasyon bizi dijital bir açmazla yüzleştiriyor. Eğer “Greenberg” sonrasına uygunsa üretilmesi normal. Ama Baumbach’ın, böylesi iyimser filmlerle kalıcı olması zor. Zamanla sıradanlaşması kaçınılmaz…

        FİLMİN NOTU: 5.9

        Künye:

        While We’re Young

        Yönetmen: Noah Baumbach

        Oyuncular: Ben Stiller, Naomi Watts, Adam Driver, Amanda Seyfried

        Süre: 97 Dk.

        Yapım Yılı: 2014

        DEVLET-CEMAAT ÇATIŞMASI

        Aynı yıl içinde iki film çeken bir yönetmende en azından bir sinema kumaşı olmasını beklersiniz. Ama Yasin Uslu “Bizim Hikaye”nin ardından “Darbe”de de hiç iyi sınav vermiyor, ucuzculuğu alışkanlık haline getiriyor. MİT krizini ele alan film, cemaat-devlet ilişkisine dair en azından bir önerme sunmaya çalışıyor, ama o konuda da tartışılacaktır.

        2012 Şubat’ında yaşanan MİT krizini sinemaya dönüştürmek günümüzde zor. Zira politik açıdan çok karmaşık bir atmosfer var. Ne tarafından baksanız ciddiye alınamayacak bir konuma gelebilirsiniz. Açıkçası “Darbe” (2015), önermesiyle birçok ‘dini istismar filmi’ denemesinin üzerine çıkıyor.

        KÜÇÜK EKRAN EZBERİNİN MAĞDURU

        En azından Hakan Fidan’ın yaptıklarını kendi bakış açısıyla önümüze serme gayretini göstererek bir görüş bildiriyor. O zamanların tartışılan ‘her şey cemaatin başının altından mı çıkıyor?’ sorusuna cevaplar veriyor. Açıkçası MİT müsteşarı ile başbakan arasındaki tapelerin hard disk’ten hiç gösterilmemesi böyle filmlerin aradığı bir ‘gizli komplo’ motivasyonu…

        Film bu yolda iyi bir aksiyon da, iyi bir gerilim de olamıyor. Sadece “Şaşkın”ın (2005) görüntü yönetmenliğini yaparak bile kalitesizliğini belli eden Yasin Uslu, ne hikmetse 2015’te iki ucuz filmle karşımıza çıktı. “Bizim Hikaye”den (2015) sonra “Darbe” de teknik açıdan TV kafasıyla üretilmiş, Samanyolu ekranında tutarlı durabilecek bir çalışma. Cansel Elçin ve biraz Şemsi İnkaya’nın dışındaki oyuncular küçük ekran oyuncusu.

        ‘VALİ’ GİBİ SİYASİ GERİLİMLERİ ARATIYOR

        Bazen senkron sorunu olan dublajla bile dalga geçiyoruz. Filmin ‘sosyal medya yoluyla düzenlenebilecek komplo’yla ilgili alaycı yaklaşımı güzel bir detay. Ama Hakan Fidan’ı kahramanlaştırıp, neredeyse ‘Hitler’ pozisyonuna getirmesi, arkasına bir ‘Vatan Millet Sakarya’ hikayesi eklemesi tartışılası. Fetullah Gülen’in yanındaki İngilizce konuşan kişilerle ilgili yorum yapmaya bile gerek yok.

        Nihayetinde hükümetin kelle uçurma alışkanlığı üzerine liberal ve biraz gevşek bir politik bakış var. Elbette “Darbe”, “Vali” (2008) gibi muhalif siyasi gerilimleri mumla aratıyor. Senaryosunda yine Avni Özgürel’in imzasını taşıyan TV projesi “Zincirbozan”ın (2007) sinema filmi olarak vizyona girdiği bir ülkeye çok yakışıyor.

        FİLMİN NOTU: 2.7

        Künye:

        Darbe

        Yönetmen: Yasin Uslu

        Oyuncular: Cansel Elçin, Öykü Çelik, Denise Capezza, Şemsi İnkaya, Emrah Akduman

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2014

        HAFTANIN EN İYİSİ

        “Seremoni” (1995), “Çıplak Ten” (1997), “Betty Fisher ve Diğer Öyküler” (2001), “Nedime” (2004) gibi sinema uyarlamalarıyla bilinen, gerilim romanı yazarı Ruth Rendell metnine en mesafeli yaklaşacak yönetmeni buluyor. Ozon’un “Yeni Kız Arkadaşım”ı, canlılıkla minimalizmi aynı potada eritip, tonuyla sivrilen bir ‘cinsel kimlik’ arayışı öyküsü... “Ölüm Korkusu”nu Almodóvar çekmiş izlenimi bırakan melodram örneği, 31 Temmuz haftasının en iyisi…

        “Yeni Kız Arkadaşım”ı dün kaleme almıştım: http://www.haberturk.com/yazarlar/kerem-akca/1109255-tonuyla-ayriksi-duran-cinsel-kimlik-arayisi

        FİLMİN NOTU: 6.8

        Künye:

        Yeni Kız Arkadaşım (Une Nouvelle Amie)

        Yönetmen: François Ozon

        Oyuncular: Romain Duris, Anais Demoustier, Raphaël Personnaz, Isild Le Besco, Aurore Clément

        Süre: 108 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        A Most Violent Year: 6

        Acemi Çapkın (Caprice): 2.8

        Ajan (Spy): 2.5

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Ant-Man: 5.5

        Araftaki Ev: 6

        Aşkın Dili (Gemma Bovery): 4.3

        Ayı Teddy 2 (Ted 2): 6

        Azem 2: Cin Garezi: 2.2

        Beden (Cialo): 5.1

        Bir Zamanlar New York (The Immigrant): 5

        Boynuzlar (Horns): 5.8

        Büyük Oyun (Big Game): 5.7

        Çıtır Kaçak Tehlikeli (Barely Lethal): 3.3

        Darağacı (The Gallows): 5

        Entourage: 2.7

        Escobar: Kayıp Cennet (Escobar: Paradise Lost): 4.9

        Fırtınanın Ortasında (Strangerland): 5.5

        Hannas: 3

        Hayatımın Şarkısı (La Famille Bélier): 3.8

        Haziran Yangını: 5.7

        İki Aşk Arasında (How To Make Love Like An Englishman): 3.4

        İntikam (The Salvation): 5.5

        İyi Biri: 3.3

        Jurassic World: 5.3

        Kabile (The Tribe): 3.8

        Kaçak Prenses (A Royal Night Out): 2.8

        Kağıttan Kentler (Paper Towns): 6.5

        Karanlık Yerler (Dark Places): 3

        Krallar Kulübü: 1.5

        Kuzu: 4.2

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Magic Mike XXL: 4.8

        Marnie Oradayken: 5.7

        McFarland USA: 3.1

        Mutlu Kuzular: 4

        Niyazi Gül Dörtnala: 5.2

        Onur (Pride): 5.3

        Öldürmenin 3 Yolu (Kill Me Three Times): 5

        Ölüm Fısıltısı (The Canal): 4.8

        Ölüm Ormanı (Backcountry): 3.5

        Ölümcül Takip (Survivor): 3.3

        Ölümsüz Aşk (The Age of Adaline): 5.5

        Pişt: 1.2

        Ruhlar Bölgesi: Bölüm 3 (Insidious: Chapter 3): 5.3

        Saint Laurent: 7.2

        San Andreas Fayı (San Andreas): 2.5

        Self/Less: 3.7

        Siccin 2: 5

        Son 5 Yıl (The Last Five Years): 5.3

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Taksi Tahran (Taxi): 3.8

        Tehlikeli Oyun (The Reach): 2.8

        Terminatör: Genisys: 6.2

        Ters Yüz (Inside Out): 7.5

        Yüzündeki Sır (Phoenix): 6.9

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar