Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kadın hakları için kilit bir dönemi mercek altına alırken seyirciyi yakın ve çok yakın plan bombardımanına tutan bir film. Carey Mulligan’ın bu tercihten beslenen başarılı performansıyla ses getirebilir, hatırlanabilir. Ama “Diren”, Oscar sezonunun en çok şişirilen yapıtlarından biri. Focus’un katkısıyla içi boş bir pazarlama harikasına dönüşmüş... Bizde 15 Ocak’ta sinemalara uğrayacak “Diren!”i, Cuma akşamı 33. Torino Film Festivali’nin açılış gecesinde yapılan İtalya prömiyerinde izledim. Gösterime Sarah Gavron ve Abi Morgan da katıldı.

        Bizi 1910’lara götürerek yaşamadığımız bir zaman diliminde dolaşmaya çıkaran bir filme çoğu kişi itiraz etmez. Zira sinema birçoklarına göre halen bu büyüyü yaşatma sanatıdır. Bambaşka bir diyara, olamayacağınız bir yere ışınlanmanın görsel karşılığıdır. Ama bunu yaparken temeli sağlam tutarken meseleyi sömürmemek, teknik ekibi iyi kurup, sinema dilini oturtmak şart olmalı…

        LOACH’LA BÜYÜMEK GÖRSEL BOYUTSUZLUĞA YOL AÇIYOR

        İkinci filminde Sarah Gavron hiçbir şekilde bunu beceremiyor. Alexandre Desplat, Abi Morgan, Edu Grau, kağıt üstünde kaliteli isimler. Carey Mulligan, Helena Bonham Carter, Brendan Gleeson, Ben Whishaw ve hatta misafir oyuncu Meryl Streep de. Ama yönetmen sinemaya tutkuyla değil, duygularıyla bağlanan biri olunca kaçınılmaz sona doğru ilerliyoruz. Duyarlılık, mantığın önüne geçiyor.

        Öncelikle Grau, bütün filmi muhtemelen zoom objektifle veya teleobjektifle, yakın ve çok yakın plan alarak geçiriyor. El-omuz kamerası izleme planlarına da, amors çekimlerine de başvuruyor. 2.35:1’de en geniş formatta gri-beyaz arası renk paleti ‘gerçekçilik’in adını koyuyor. Bu görsel tercihlerle Mulligan gözümüze sokuluyor. Adeta onun etrafını donatıyoruz. Büyük oranda ‘politik mesele yeterli’ diyen Ken Loach’la büyümüş bir yönetmenin görsel boyutsuzluğu, natüralist sancıları devreye giriyor.

        İngiliz Yeni Dalgası’nda ondan önce devreye giren Lindsay Anderson, John Schlesinger, Tony Richardson gibi daha öncü, belirleyici isimler var halbuki. Ama Gavron inatla sosyal gerçekçi sinemanın en ilkel haline, kitchen sink dramanın en reel temsiline odaklanmak istiyor.

        İSYAN POTPURİSİ

        Bu durum karşısında da aslında muhtemel yürüyüş riskine karşı bizi açlık grevine de, kişisel isyana da, at yarışına müdahaleye de davet ediyor. Aktif bir direniş var. Bunlardan sadece sonuncusu, final bölümünde müzik-görüntü-kurgu uyumuyla dikkat çekiyor. Filmin geri kalanı için ‘oyunculuk var’ dışında iyi şeyler söylemek mümkün değil. Sanat yönetimi bile şaşaalı olamıyor.

        Katja Von Garnier, TV filmi “Demir Çeneli Melekler” (“Iron Jawed Angels”, 2004) ile aynı dönemden Amerikalı kadınları merceğine aldığında daha başarılıydı. Gavron kadın haklarını savunmaya çalışırken hassaslaşan, duygusallaşan yönetmenler kervanına katılıyor.

        “Diren”i, “Kadının Fendi” (“Made in Dagenham”, 2010), “Tek Başına” (“North Country”, 2005) gibi olmamış filmlerle bir arada anabiliriz. Güncel örneklerden gidersek, “Onur” (“Pride”, 2014) ya da “Stonewall” (2015) gibi iyi çekilmiş protesto yürüyüşü filmleriyle, LGBT direnişleriyle boy ölçüşmek kolay değil. Zaten esasen Abi Morgan’ın kurmaca ve gerçek öğelerden beslenmesi bir ‘isyan potpurisi’ne yol açıyor.

        FOCUS, MULLIGAN, SHERWELL

        Ama tarihi arka planın görkemini bile kullanmayan yapıt, kendi kendini baltalıyor. Muhtemelen “Özgürlük Yürüyüşü”nün (“Selma”, 2014) tutmasıyla Focus’un el attığı proje fazla allanıp pullanmasının karşılığını alamıyor. Açıkçası aynı şirketin bir başka brit flick (İngiliz filmi) örneği “Danimarkalı Kız”ın (“The Danish Girl”, 2015) bir hayli altında bir tarihi dram canlanıyor. Gleeson, Whishaw, Carter idare ediyor. Streep’in her şeye rağmen bir endamı, ağırlığı var. Anne-Marie Duff ise en öne çıkan yan oyuncu. Erkek karakterler baştan itibaren pos bıyıkla ve net göstergelerle iyi-kötü çekişmesini Yeşilçam sığlığına, animasyon şekilciliğine yaklaştırıyor.

        Senarist Abi Morgan’ın ‘vur vur inlesin!’ planı metin kullanımı konusunda fazla bariz duruyor. Robyn Sherwell’in Landslide şarkısı ise eşsiz. 30’unu geçen Carey Mulligan kariyerindeki en çok harap olduğu performansı veriyor. Onun yakın ve çok yakın planlarla boğulup sallanan kameradan nasibini alması işini zorlaştırıyor. Bu performans ödül olmasa da Oscar adaylığı getirir. Oyuncu bu şerefi çoktan hak etmişti, buna kimse itiraz edemez.

        “Diren”, ‘En İyi Kostüm Tasarımı’ ve ‘En Özgün Senaryo’ gibi adı geçen diğer dallarda çok öne çıkamaz gibi. Temelde Dardenne’lerin de hayran olabileceği bir film. Sanki “Rosetta”yı (1999) 1910’lara, feminist hareketin başlangıcına taşıyor, ama görsel üsluba fazla kafa yormayarak basit, acemi bir İngiliz yönetmenin sinirini yansıtıyor perdeye…

        FİLMİN NOTU: 3.5

        Künye:

        Diren (Suffragette)

        Yönetmen: Sarah Gavron

        Oyuncular: Carey Mulligan, Anne-Marie Duff, Helena Bonham Carter, Brendan Gleeson, Ben Whishaw, Meryl Streep

        Süre: 106 dk.

        Yapım yılı: 2015

        Diğer Yazılar