Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kerem Akça, 1 Nisan’da vizyona giren filmleri değerlendirdi

        1 NİSAN FİLMLERİ

        ‘Çakallarla Dans’ serisinin gişede patlamasıyla ünlenen bir yönetmenin ciddi boks filmi denemesi… “Deliormanlı”, Sarp Levendoğlu ile Birce Akalay’ın, sinema evreninden koparan iki dizi yüzünün varlığıyla sahaya bir sıfır geride çıkıyor. Bunun devamında sinematografi-kurgu uyumu Hollywood estetiğini canlandırabiliyor. Ama her telden çalan senaryo, üslup ve Gürkan Uygun, sahicilik ve ritim problemlerine yol açmış.

        Futbolla yakın temas kuran ticari filmleriyle bilinen Murat Şeker, kariyerinin en iddialı yapıtıyla çıkageliyor bu kez. “Deliormanlı” (2016), çakma “Kara Şimşek”e (1985) değil, doğrudan ‘Rocky’ serisine özenen bir boks filmi. Alt türde ‘Türk işi’ olmak için çok çabalamaktan ziyade her telden çalmayı alışkanlık haline getiriyor. Yani ‘Çakallarla Dans’taki çeteciliği mafya babası üzerinden yorumlayan bir ‘kara komedi’ de olabiliyor.

        MURAT ŞEKER’İN KARİYERİNDE NEREYE OTURUYOR?

        Şeker’in, “Katiller”in (“The Killers”, 1946) kara film ile boks filmini kesiştirip, “Kızgın Boğa” (“Raging Bull”, 1980) ve “Ucuz Roman”a (“Pulp Fiction”, 1994) da miras bıraktığı retro damara yüklenme hedefi mi var bilemeyiz. Özellikle Soykut Turan ile Aytekin Birkon’un, sinematografi-kurgu birlikteliğinde bir özen görüyoruz. İç mekanlarda yapay ışığın filtre gibi gözükerek özenli durduğu, dış mekanlarda ise doğal ışığa ‘koyu renk’ ilave edildiği bir palet var. Finaldeki boks sekansı senaryosundan, anlatıcı sesinden bağımsız düşünürsek gayet iyi çekilmiş.

        Bu durumun üzerine ‘montaj sekans’, ‘paralel kesme’, ‘yavaş çekim’ gibi kurgu metotları da ekleniyor. Açıkçası kurgucu Birkon, kendi potansiyeline göre fena iş çıkarmamış. Şeker için ise “Aşk Geliyorum Demez” (2009) ve “Arkadaşım Max” (2013) ile birlikte, prodüksiyon kalitesini yükselten, Hollywood izi bırakmaya yaklaşan ender işlerden biri canlanıyor.

        KOLAYCILIK İÇİN ‘YEŞİLÇAM’ İÇERİ GİRMİŞ

        Yönetmenin 10 filmlik kariyerinde Yeşilçam samimiyetiyle duygusallaştırdığında (“Aşk Tutulması”) veya taşlamaya meyledince keyif verebildiği (“Hayat Sana Güzel”) olabiliyor. Ama “Deliormanlı”, baştan sona Hollywood ve Yeşilçam geleneklerini karıştıran bir eser. Üstelik komedi filmi de, aşk filmi da, spor filmi de, suç filmi de başvurduğu kaynaklar arasında.

        Melez omurganın özellikle zaman zaman ‘melodram’a kayıp Orhan Aksoy, Çağan Irmak usulü bir motivasyonla doldurulması dramatik yapıyı yüzeysel hale getiriyor. Sinematografi de bu bölümlerdeki kolaycılığa uyum sağlıyor. Turan, planların ayarını kaçırıyor, yüzleri yakalayamamaya başlıyor. Levendoğlu-Akay yüzleşmelerinde kameranın hareketlenmesi tamam, ama arkada dönen entrikalar inandırıcı değil. Işıklandırma ve ‘femme fatale’ motifi ise bayağı duruyor.

        GÜRKAN UYGUN VE ALİ TANRIVERDİ’YE HİÇ GİRMEYELİM

        ‘Çakallarla Dans’ serisinden bilinen Alı Tanrıverdi’nin yine Şeker’le birlikte senaristlik yapması, filmin mizah seviyesini ilkokul seviyesine düşürmüş. Gürkan Uygun’un ‘çizgi film kötü adamı’na dönüşürken ‘pespaye anlar yaratmak’ için çabalaması gözden kaçmıyor, ayrıca dramı baltalıyor. Bazı anlarda Tarantinesk olmak isterken kitsch dokunun sınırlarının zorlandığı görülüyor. Uygun’un tartışmasız en kötü performansını izliyoruz.

        Final sekansı ve açılış sekansı gibi bölümler ise görsel açıdan en dikkat çekici kısımlar. Hikaye kurgusuyla oynarken karelerin bağlanmasının bir estetiği var. En azından ‘Çakallarla Dans’ serisi gibi bir ‘görüntü erozyonu’ ile yüzleşmiyoruz. Sadece çok yönlü müzik seçimleri, kafa şişirir hale gelebiliyor.

        HER TELDEN ÇALINCA SENARYONUN ZAAFLARI AÇIĞA ÇIKMIŞ

        Aslında işin dramatik tarafında Sarp Levendoğlu ile Birce Akalay’ın dizi ekranına uygun performansları, filmi dalga geçilir hale getiriyor. ‘Rocky’ usulü drama darbe vuran da, Uygun’dan alınmak istenen karton mizah ve potansiyeli olmayan başrol oyuncuları. Murat Serezli, Neslihan Yeldan gibi isimlerde sıkıntı yok.

        Spor filminin bu alt türünde geçmişte tek tük örnekler var. Ama 2010’lardan gidersek ‘boks-kick boks’ kullanımı “Her Şey Aşktan” (2016) ve “Sadece Sen”deki (2014) gibi aşk filmine de hizmet ediyor. Net olarak bu alanda anılacak boks komedisi –ki Ata Demirer’in en zayıf işlerindendir- “Berlin Kaplanı” (2012) ile girilen bir yarış varsa eğer, ondan “Deliormanlı” galip çıkıyor. Ama ‘ciddi bir boks dramı’ olmaktan ziyade ‘eğlenceli, melodramatik ve duygusal bir boks filmi’nin tercih edilmesi, Hollywood sosuna, samimiyete zarar veriyor. Bu sayede senaryonun zaafları açığa çıkıyor.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Deliormanlı

        Yönetmen: Murat Şeker

        Oyuncular: Sarp Levendoğlu, Birce Atalay, Gürkan Uygun, Neslihan Yeldan

        Süre: 104 dk.

        Yapım yılı: 2016

        ÇOCUKLARIN GÖZÜNDEN 1915 OLAYLARI

        1915 olaylarının etkisinde iki çocuğun umut dolu öyküleri… “Yitik Kuşlar”, sinema tarihinde siyasi/sosyal meselelere aşağıdan, küçüklerin gözünden bakan eserlerden. Ele aldığı konuyla ilgili ilk yerli film olarak, samimiyetiyle hatırlanacak. Ama düşük bütçesi sebebiyle sanki yapmak istediklerini yapamamış gibi.

        İlkleri başarmak zor ve meşakkatlidir. Emek ister. Aren Perdeci ile Ela Alyamaç’ın ülkemizin ilk ‘1915 olayları filmi’ne imza atmalarıyla, başlı başına bir saygıyı hak ettikleri tartışmasız. Açıkçası 1910’larda geçen öyküye yaklaşım açısından da bir duruş var. Dila Uluca-Helas Agopyan ikilisi bu kıyımda sağ kalan iki çocuk olarak çok samimiler.

        ÇOCUKLARIN GÖZÜNDEN BİRÇOK SİYASİ OLAYA BAKILDI

        Açıkçası böylesi hüzünlü olaylara küçüklerin gözünden bakan ve bunu bir formüle dönüştüren fazlaca film izledik. 1940’lara uzanınca Vittorio De Sica’nın sosyal gerçekçi denemeleri karşımıza çıkar. Ama Erice’nin “Arı Kovanının Ruhu” (“El Espiritu de la Colmena”, 1973), Saura’nın “Besle Kargayı”sı (“Crias Cuervos”, 1976), Spielberg’in “Güneş İmparatorluğu” (“Empire of the Sun”, 1987), Panahi’nin “Ayna”sı (“Ayneh”, 1997), Gabriele Salvatores’in “Hiç Korkmuyorum”u (“Io Non Ho Paura”, 2002), Marcos Bernstein’in “Şeker Portakalı” (“Meu Pé de Laranja Lima”, 2012) da unutulmayacak çalışmalardır. Bizim “Ben Gördüm” (“Min Dit”, 2009), “Sivas” (2014) da örnek verilebilir. Perdeci-Alyamaç ikilisi bu filmlerin bir kısmını izlemiştir.

        Aren Perdeci’nin “Yanlış Zaman Yolcuları” (2007), Terry Gilliam esintileri barındıran bir yaratıcık dönemi krizi tasviriydi. Dünyasına özenli yaklaşımı ve yaratıcılığıyla tatmin ederken oyunculuklarda problemlerde yaşamıştı. Yönetmen, bu kez büyülü gerçekçiliğin yamacında duran ‘natüralist’ bir öyküye bakıyor. Döneme yaklaşım, kamera kullanımı, umutlar ve insanlık fazlasıyla tatmin ediyor. Açıkçası iç mekanda mum ışığının dönem algısı görünürde ucuz ama tutuyor. Film de bu anlatı taktiğiyle hikayesine bağlıyor.

        TARİHİ DOKU DAR ALANA SIKIŞIYOR

        Bu ikilinin çaresizliği, umuda yolculuğuna kapılmamak elde değil. Samimi oyuncular eşliğinde “Yitik Kuşlar” bizi sarıp sarmalıyor. Türkiye’deki Ermeni evinin pencerelerinden tasarımına kadar gayet iyi hesaplandığı çok açık. Ama her şeyi ortaya koyan kamera kullanımı sebebiyle mizansende büyüklerin teatral oyunculukları, yapay saç ve makyajları tabiri caizse kabak gibi ortaya çıkıyor. Perdeci-Alyamaç ikilisi bütçeyi kurtarmak için aslında ‘depremimsi’ bir soykırım efekti yaparak çocukların bakış açısına odaklanmış.

        Bu durum karşısında da biz bunu bir ‘kıyamet’ olarak görüyoruz. Ama Saura, Erice filmleri kadar hayali imgeler, gerçekliği kontrolüne almıyor. Sanki ‘büyülü gerçekçilik’ araları konulması gerekirken çayırlarda koşuşturulan sahnelerde bir şeyler yarım kalmış gibi. Bütçe eksikliği hissedildiğinde ise filmin ekonomik süresi kurtarıcı oluyor. “Yitik Kuşlar”, Fatih Akın’ın 1915 olayları filmi “Kesik” (“The Cut”, 2014) kadar başarılı bir rejiye sahip değil. Ama Perdeci ile Alyamaç’ın emeklerine karşı çıkamayız. Önemli bir tarihi meselenin yarattığı yıkımı yansıtacak bir dramatik yapı kuruyorlar.

        FİLMİN NOTU: 4.5

        Künye:

        Yitik Kuşlar

        Yönetmen: Aren Perdeci, Ela Alyamaç

        Oyuncular: Dila Uluca, Helas Agopyan, Sarkis Acemyan, Ahmet Uz

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2015

        HOLLYWOOD, ‘CLOVERFIELD’I RAHAT BIRAK!

        Yeniden çevrim ve devam filmi dışında yeni ‘seri üretim’ metotları arayan Hollywood için müthiş bir keşif! Hesaplı ticari ürün “Cloverfield Yolu No: 10”, çaktırmadan 2008 tarihli korku başyapıtı “Canavar”ı (“Cloverfield”) sömürüyor. Pazarlama ve sürpriz son stratejisiyle bu mantık üzerine inşa edilmiş filmin hiçbir özelliği olmaması şaşırtıcı değil.

        J.J. Abrams’ın yapımcılığında Matt Reeves’in çektiği “Canavar” (“Cloverfield”, 2008), sinema tarihinin en önemli canavar filmlerindendir, korku tarihinin de kilometre taşlarındandır. ‘Buluntu film’ meselesini yeni milenyumda en iyi kullanan tür denemesi olmasıyla da zihinlere kazınmıştır. Paramount, son yıllardaki ‘her türlü markadan yararlanıp ticari ürün yaratalım’ arzusunu bu projede de harekete geçiriyor.

        BİR MODERN KLASİK NASIL SÖMÜRÜLÜR?

        Reeves, Abrams ve “Canavar”ın senaristi Drew Goddard yapımcılık koltuğunda. Yönetmen ise ilk filmini çeken bir isim. Filmin adı “Cloverfield Yolu No: 10” (“10 Cloverfield Lane”, 2016). Şirket aynı olduğu için telif problemi de çekilmemiş. Ama istismar filmi “Koleksiyoncu”nun (“The Collector”, 2009) William Wyler’ın rehine gerilimi klasiği “Koleksiyoncu”yu (“The Collector”, 1965) sömürmesi kadar net bir sinir bozuculuk var.

        Açıkçası Mary Elizabeth Winstead çok uğraşmış, iyi oynuyor. Ama sadece finaldeki “Canavar”a gönderme olarak görülebilecek, hiçbir özelliği olmayan ‘sürpriz son’ için uzun metrajlı bir proje üretmenin nasıl bir mantığı var? Abrams’ın son dönemdeki ‘dizi kafası’ ile yaptıklarını bildiğimizden buna şaşırmıyoruz. Fakat yönetmen, görüntü yönetmeni ve ortak senaristler deneyimsiz olunca ister istemez baştan sona yalapşap çekilmiş, klişe bir rehine/tek mekan gerilimi izlenimi alıyoruz.

        Korkunun ‘doğaüstü’ ve ‘kanlı’ tarafından kurtulmayı ‘iyi film’ olarak düşünmenin ne kadar yanlış olduğunu ispatlıyor “Cloverfield Yolu No: 10”. Sinemada ‘bir modern klasiği sömürme’ konusunda ders olarak okutulacak bayat bir tür ürününe dönüşüyor. Hollywood artık belirleyici filmleri, klasikleri rahat bırakmalı! Bir başka soyut ve özgün canavar filmi “İstila”nın (“Monsters”, 2010) stüdyonun eline geçip tuhaf bir devam filmine, “İstila 2: Karanlık Kıta”ya (“Monsters: Dark Continent”, 2014) malzeme edilmesinin bir benzerini yaşıyoruz burada.

        FİLMİN NOTU: 3

        Künye:

        Cloverfield Yolu No: 10 (10 Cloverfield Lane)

        Yönetmen: Dan Trachtenberg

        Oyuncular: Mary Elizabeth Winstead, John Goodman, John Gallagher Jr.

        Süre: 103 dk.

        Yapım yılı: 2016

        KLİŞE YUMAĞI KAYAK FİLMİ

        Eddie Edwards’ın gerçek hikayesini, Hugh Jackman eklemesiyle Hollywood usulü bir başarı öyküsüne çeviren, bayat bir biyografik spor filmi… “Kartal Eddie”, memur yönetmeninin de katkısıyla net bir klişe yumağı. Niye çekildiğini kimsenin anlamadığı, Fox’un Oscar çabasını boşa çıkaran bir ara dönem ürünü.

        Sessiz dönemde Amerikan klasik sinemasında atılım yapan David W. Griffith, 1940’larda görse “Kartal Eddie” (“Eddie The Eagle”, 2016) ile gurur duyabilirdi. Elbette Eddie Edwards’ın sıfırdan başlayan başarı hikayesini kim duysa ‘vay be!’ der. Önce 70 m, sonrasında 90 metrede atlayışlarında rekor kırmasını belgesel veya kurmacada izlemek isteyebiliriz.

        NİYE ÇEKİLMİŞ, KİMSE BİLMİYOR

        Fox da bu hedefle yola çıkmış. Yapımcı Matthew Vaughn, “Kingsman: Gizli Servis”ten (“Kingsman: The Secret Service”, 2015) aynı başrol oyuncusu ve görüntü yönetmenini alıp bu ‘insani’ projeye getirmiş. 1980’lerde yaşanan gerçek olay, yoğunluklu olarak Kanada’da geçiyor. İşçi sınıfından zirveye yükselen, ‘sınıfsal atlama’ meselesinin etrafını donatıyor. Aşağı yukarı 70 senedir gördüğümüz gibi!

        Oyuncu olarak çıkış yapan Dexter Fletcher, “Wild Bill” (2001) ve “Sunshine on Leith” (2013) ile yönetmenliğe de el atmıştı. Sadece idare ederek kar rengini kaçırmamak, devamlılık kurgusunu bozmamak için uğraşıyor üçüncü uzun metrajında. Taron Egerton’ın rolüne yakıştığı, zor mimikleri kaldırabildiği söylenebilir. Ama ebeveynleri oynayan oyuncular ikinci sınıf. Walken ve Broadbent ise gerçek hikayeye vurulup gelmişler.

        Jackman, sanki Oscar’lık rol bulmak için burada. Ama aşırı makyaja bulanmamış, fiziksel dönüşüm geçirmemiş bu karakter nokta atışı değil. Aksine ses tonu ve göz ayarıyla ‘yeri geldiğinde zor rollerin altından kalkabilir’ dedirtiyor. “Kartal Eddie” bu devirde niye çekildiğini kimsenin anlayamayacağı filmlerden. ‘Kayak filmi’nin hantallığını kaldıramayan, tam bir klişe yumağı…

        FİLMİN NOTU: 2.8

        Künye:

        Kartal Eddie (Eddie the Eagle)

        Yönetmen: Dexter Fletcher

        Oyuncular: Taron Egerton, Hugh Jackman, Jim Brodbent, Christopher Walken

        Süre: 102 dk.

        Yapım yılı: 2016

        HAFTANIN EN İYİSİNİ ÖNCEDEN YAZMIŞTIM

        Hong Kong’un dövüş sanatları filmlerine entelektüel, plastik ve minimalist bir vizyon getirme arayışı… “Suikastçı”, Hou Hsiao-Hsien’in ustalığını, nakış gibi işlenmiş her karesinde gördüğümüz, büyüleyici bir sinema eseri… “Come Drink With Me” ile “Barry Lyndon”ı buluşturan anti-wuxia yorumu, Yimou’nun “Kahraman”ından bu yana en yenilikçi tarihi dövüş filmlerinden birine açılıyor.

        Yazının linki için: http://www.haberturk.com/yazarlar/kerem-akca/1207265-8-yuzyil-cinini-hic-boyle-gormediniz

        FİLMİN NOTU: 7.8

        Künye:

        Suikastçı (Nie Yin Niang)

        Yönetmen: Hou Hsiao-Hsien

        Oyuncular: Qi Shu, Chen Chang, Yun Zhou, Dahong Ni

        Süre: 105 dk.

        Yapım yılı: 2015

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        5. Dalga (The 5th Wave): 4.2

        Ali Kundilli 2: 1.8

        Annemin Yarası: 2.9

        Aşkın Seçimi (The Choice): 3.5

        Aşk ve Gurur + Zombiler (Pride and Prejudice and Zombies): 5

        Azazil 2: Büyü: 0.6

        Babalar Savaşıyor (Daddy’s Home): 3.7

        Batman v Superman: Adaletin Şafağı (Batman v Superman: Dawn of Justice): 4

        Carol: 7.5

        Deadpool: 6.1

        Diriliş (The Revenant): 6.2

        Dünyanın En Güzel Kokusu: 0.9

        Gizli Dünya (Room): 5.8

        Hasret (Yearning): 5.5

        Hatıraların Masumiyeti (Innocence of Memories): 7.2

        Hep Yek: 4.1

        Her Şey Aşktan: 4.5

        Hesaplaşma (Misconduct): 4.3

        Hes@pta Aşk: 5.2

        Hayatımın Yolculuğu (A Walk in the Woods): 2.6

        İftarlık Gazoz: 5.5

        İyi Bir Dinozor (The Good Dinosaur): 3

        Kaçma Birader: 5.4

        Kardeşim Benim: 4.4

        Kocan Kadar Konuş: Diriliş: 4.6

        Kod Adı: Londra (London Has Fallen): 3

        Kod 999 (Triple 9): 5.5

        Kolpaçino 3. Devre: 1.2

        Kötü Kedi Şerafettin: 7

        Kung Fu Panda 3: 5.1

        Mısır Tanrıları (Gods of Egypt): 4.5

        Mükemmel Bir Gün (A Perfect Day): 5.4

        Naciye: 4

        Olaylar Olaylar: 2.7

        Osman Pazarlama: 4.6

        Roma’da Aşk Başkadır (All The Roads Lead to Rome): 2.7

        Saul’un Oğlu (Saul Fia): 6.7

        Senarist: 1.9

        Seni Şimdiden Özledim (Miss You Already): 3.8

        Şeytan Tüyü: 3.5

        Spotlight: 2.5

        Yalan Labirenti (Im Labyrinth des Schweigens): 3.1

        Yandaş (Allegiant): 5.7

        Zor Saatler (The Finest Hours): 2.6

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar