Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        7 Nisan’da başlayan ve 17 Nisan’da sona erecek 35. İstanbul Film Festivali’nde seyrettiğim üç filmi ele aldım.

        “BİR LİDERİN ÇOCUKLUĞU”: DİKTATÖRLÜK ALEGORİSİ

        Lol Crawley’nin sinematografisi ve Scott Walker’ın besteleri için ‘muazzam’ denebilir. Brady Corbet, oyuncu çıkışlı bir rejisör olarak klasik Amerikan sinemasına yeni bir hava getirmeye çalışıyor. Savaşa paralel gelişen ve ABD’de yaşanan olaylar silsilesiyle Bérénice Bejo ve Liam Cunningham’ın ebeveynliğini üstlendiği bir çocuğun yaşadıklarını, yükselişini anlatıyor.

        Kaydırma hareketinden destek alan kameranın eski dönemin grenli dokusunu 35mm ile yansıttığı bir atmosfer var. Açılış jeneriği de bu arzuya eşlik eden bir ‘retro’ ambalajla sunuluyor. 1.66:1 iyi kullanılıyor. Müzik ise siyasi ve kapalı meseleyi ‘korku’ türüne kaydıran içi dolu bir tekinsizlik katıyor her şeye. “Bir Liderin Çocuğu” (“The Childhood of a Leader”), diktatör liderlerin nasıl doğacağı konusunda bir tez çalışması niyetine izlenebilir.

        Corbet’in Sartre’ın eserinden serbest uyarlamasında 1918’i renkli hale sokma çabası çok belirgin. Belki de Stalin, Hitler gibileri devreye girmeden alegorik bir diktatörlük öyküsü akıyor. Finalde tavandaki ışıktan aşağı inen ve masadan ayrılan kameranın aldığı uzun çekim, etkileyici detay planlarla da süslenince iz bırakıyor. En azından bu an, bu bitiriş bile filmin sinema tarihine kazınmasına önayak olabilir.

        “Bir Liderin Çocukluğu”, Hitler’in kurmaca biyografisi kıvamında. Buna ulaşırken aile bağlarına ve psikolojik detaylara gerilim ilave ediyor. Klasik hikaye anlatma sinemasında Paul Thomas Anderson’a özenen bir yönetmeni tanıtıyor.

        FİLMİN NOTU: 6.4

        “PARIS 5:59”: PARİS’TE DÖRT SAAT

        “Gülünç Felix” (“Drole de Felix”, 2000), “Rouen’deki Yaşamım” (“Ma Vie en Rouen”, 2002) gibi filmleriyle bilinen Oliver Ducastel-Jacques Martineu ikilisi, bir gecede geçen eşcinsel tutkuya bakıyor bu kez. İlk 30 dakikasında Gregg Araki-Gaspar Noé arası bir cinsel istismar filmine ya da gay pornoya kayan yapıt, buradan sonra kendini tutucu bir noktada buluyor.

        Ama kameranın Paris sokaklarında süzülürken ayarını kaçırmaması, çiftin uyumu derken, yürüyüşler de manalı hale geliyor. “Paris 5:59” (“Théo et Hugo Dans Le Meme Bateau”, 2016), “Hafta Sonu” (“Weekend”, 2011) gibi korkak ve hesaplı eşcinsel filmlerinin baş tacı edildiği günümüzde bir fırsat. Özellikle ilişkinin fiziksel etkileşime dikkat çeken plastik ilk bölüm fazlasıyla cüretkar.

        Sonrasında ise bizi Richard Linklater ekolünden, “Gün Doğmadan” (“Before Sunrise”, 1994) etkisinde bir bir saat bekliyor. Açıkçası bu yanlış dönüşte bile olgunlaşan yönetmen ikilisinin kumaşını görebiliyoruz. Ama ‘AIDS’e bir anda kaymanın sebebi nedir?’ ve ‘bu ilişkinin yürümesinin motivasyonları nelerdir?’ gibi sorulara cevap alamıyoruz.

        Fransız Şok Sineması’na, Noé’nin katkısıyla çıkan kuşağa yakışan bir eşcinsel filmini her şeye rağmen takdir etmek şart. “Paris 5:59”, muhafazakar ve ahlakçı bir film, ama 2.35:1 formatını iyi kullanan tutarlı bir iş de aynı zamanda… Yeri geldiğinde filtrelerden çıplaklığa kadar enerji depolayan ve 1:47-5:59 arasında neredeyse gerçek zamanlı ilerleyen yapısına kapılmamak mümkün değil.

        FİLMİN NOTU: 6.3

        “TEKİR”: PARÇALI BULUTLU BİR EŞCİNSEL TUTKU

        Handl Klaus’un Berlin’de Teddy Ödülü alan “Tekir”i (“Kater”, 2016) yükselen Avusturya sinemasının sinir bozucu eğilimlerinden besleniyor. İlk 30-40 dakikada eşcinsel bir aşkın adını koyuyor. Üst-orta sınıfa mensup rahat bir çiftin, fantezilerden de destek alan ev yaşamında çıplaklık serbestçe kullanılıyor. Kedileriyle yaşayan bu ikilinin, mutlu mesut olma şansı yok.

        Ama 40. dakikada kedinin ölmesiyle birlikte çırılçıplak dolaşırken evden ayrılmak bir sarhoşluk, yalnızlık, kopuş ve tekeşlilik arzusu anlamına geliyor. Filmin ‘deus ex machina’ ile birlikte yıkıma gittiği, bir anda dönüp Hollywood usulü damardan bir duygusal-drama dönüştüğü kesin. Bu konuda yönetmen hiçbir şeye engel olamamış.

        Kedi türlerinin girişi ne meditasyona sokma, ne metaforik durma, ne de yabancılaştırma şansına kavuşuyor. Her şey o acıklı finale doğru ilerliyor. “Tekir”, sanki Fassbinder usulü özgür bir eşcinsel ilişki filminden, Batı’nın seveceği, muhafazakar ve acıklı bir aşk filmine kayıyor.

        Üç yıl önce izlediğimiz Alman Ramon Zürcher’i sinemaya kazandıran küçük mucize “Tuhaf Kedicik” (“Das merkwürdige Kätzchen”, 2013) kadar çarpıcı ve mesafeli olamıyor. El kamerasıyla, sıçramalı kurguyla sadece soluk renklerin dokusundan faydalanmak dramatik yapı zeki olmayınca fayda etmiyor. 40-110. dakikalar arası derin bir boşluk... Görsel doku Rosa Von Praunheim’dan Peter Berg’e kadar uzanıyor üstelik!

        FİLMİN NOTU: 4.6

        KEREM AKÇA’NIN 35. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        11 Dakika (11 Minutes): 6.2

        24 Hafta (24 Wochen): 4

        3000 Gece (3000 Layla): 5.5

        Akdeniz (Mediterranea): 4.8

        Ara (Interruption): 5

        Aşk Birleşik Devletleri (United States of Love): 5

        Ayrılış (Departure): 6

        Ben ve Kaminski (Ich Und Kaminski): 4.5

        Beyaz İnsanlar (Det Vita Folket): 5

        Bin Başlı Canavar (Un Monstruo de Mil Cabezas): 5.5

        Bir Aile Filmi (Rodinny Film): 7.1

        Bir Liderin Çocukluğu (The Childhood of a Leader): 6.5

        Bir Nefes (Ein Atem): 5.3

        Bize Rüyalarımızda Huzur Ver (Paz Para Nós em Nossos Sonhos): 6

        Brooklyn: 5.3

        Bundan Sonra (Efterskalv): 5.2

        Çete (El Clan): 4.3

        Dağ (Ha’Har): 4.2

        Denizdeki Ateş (Fire at Sea): 4.9

        Dev Canavar (Behemoth): 7.3

        Doğru Zaman (Ji-Geum-Eun-Mat-Go-Geu-Ddae-Neun-Teul-Li-Da): 2

        Dolaptaki Canavar (Closet Monster): 5.4

        Eva’ya Huzur Yok (Eva No Duerme): 3

        Evrim (Evolution): 7.5

        Fısıldayan Yıldız (Hiso Hiso Boshi): 7

        Francofonia: 3.1

        Gökdelen (High-Rise): 7.2

        Hatırla (Remember): 4.5

        Hitchcock/Truffaut: 7.3

        Hüzünlü Gizem Ninnisi: 5.9

        İblis (Demon): 4.6

        Kadınların Gölgesinde (L’Ombre des Femmes): 4.8

        Kara Tavuk (Kalo Pothi): 3

        Karar Kimin? (Keeper): 4.5

        Karışma Anne! (The Meddler): 2.8

        Keder (Il Viaggio): 2.9

        Kızıl Topraklar (La Tierra Roja): 2.1

        Kibir (Vanité): 5.5

        Köpeğin Kalbi (Heart of a Dog): 6.3

        Kördüğüm (Maggie’s Plan): 3.7

        Küçük Adamlar (Little Men): 4.1

        Midnight Special: 5.8

        Neon Boğa (Boi Neon): 6.9

        Ötedekiler (The Other Side): 6.7

        Pek Ağır Yol İleri (Dead Slow Ahead): 7

        Rabin’in Son Günü (Rabin, The Last Day): 5

        Saraybosna’da Ölüm (Death in Sarajevo): 5.3

        Schneider Bax’a Karşı (Schneider vs. Bax): 3

        Semptom (Symptoma): 2.8

        Sihirli Dağ (La Montaigne Magique): 3.3

        Son (The End): 2.8

        Sorgu (Visaaranai): 2

        Suyun Kalbi (La Memoria Del Agua): 4.7

        Şövalye (Chevalier): 4.9

        Tekir (Kater). 4.6

        Tikkun: 5.6

        Truman: 3

        Toprağın Gölgesinde (La Tierra y La Sombra): 3

        Vahşi (Wild): 7.5

        Yılanın Kucağında (El Abrazo de la Serpentie): 5.5

        Yer Altı Kokusu (Underground Fragrance): 5.5

        Yolculuk (Viaje): 6.5

        Yüce Sezar! (Hail, Caesar!): 6.2

        Not: Yıldızlar, yurtdışındaki festivallerde izlediğim filmleri içermektedir. Festival süresince güncellenecektir.

        Diğer Yazılar