Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        69. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye yarışmasında olduklarını bilmesek bunu tahmin etmekte zorlanacağımız iki film… “Slack Bay” ve “Toni Erdmann”, sıra dışı ve tuhaf olmak için adımlar atan alternatif komedi denemeleri... Ama ne kadar başarılılar tartışılır.

        ‘SLACK BAY’, KÜLT OLUR MU?

        Bruno Dumont genelde minimalist geleneğiyle bilinen bir isimdir. Hatta Bresson’un 90’larda çıkan heyecan verici kuşaktaki veliahtı benzetmesini hak eder. Ama son iki projesinde şok üzerine şok yaşatmayı sürdürüyor. Mini dizi olarak planlanan garip ve gizemli dedektiflik komedisi ‘Küçük Serseri’den (‘P’tit Quinqin’) sonra burada da riskli bir mizah dili yaratmaya çalışıyor. Grotesk, kaba, absürt, çılgın ve anlamsız sıfatlarıyla anılmaya açık bir film karşımızdaki.

        “Slack Bay”in orijinal ismi ‘Ma Loute’, Türkçede ‘Yolum’ anlamına geliyor ve buradaki çiftçi karaktere denk geliyor. Finalde de uçan insanlar farklı bir cümbüşe yol açıyor. Luchini ve Binoche özellikle kasmış. Pandomim, Laurel-Hardy, vodvil etkileri, aristokrasi-proletarya çekişmesinin en sert ve kanlı haline açılıyor.

        Ama yönetmen işin mizahını yapma, 1910’ların hayat tarzıyla dalga geçme peşinde. Bütün karakterlerin yüzünün beyaza boyandığı, kendilerini kasarlarken aslında suyun içine girmekten de gocunmadıkları bir ‘delirme’ hali var. Dumont, belli ki çok sevdiği taşra yaşamının (genelde kendi bölgesi) natüralist tarafları üzerine ‘kült tarihi komedi’ damarı yaratmak istiyor. Buna en çok destek veren ise ‘abartılı performans’ı bile becerebilen Juliette Binoche.

        Hedef büyük oranda miras filmi gibi gelenekleri devre dışı bırakan, sinir bozucu bir dönem tanımı yaratmak. “Slack Bay”, ‘Dumont’dur ne yapsa yeridir’ tümcesini zihinden geçirerek izleniyor, ama onun filmografisinin en zayıf halkalarından birine de dönüşüyor.

        ‘TONI ERDMANN’I SANDRA HÜLLER SIRTLIYOR

        Maren Ade’de yeni Alman sinemasının birçok özelliği vardır: Mat renkler, dingin kamera kullanımı, mesafeli yaklaşım, yabancılaşma ve cinsellik… Ama “The Forest for the Trees” (“Der Wald Vor Lauter Bäumen”, 2006), “Herkes Gibi” (“Alle Anderen”, 2009) iki farklı ekole yakın. İlkinde bir öğretmenin özel hayatının, ikincisinde uzun süreli ilişkilerin yol açabilecekleri vardı. Ama bunlar fazlasıyla karamsar ve ciddi metinlerle karşılık bulmuştu.

        “Toni Erdmann”da (2016), 70 yaşlarına gelen babasının etrafında olmasından kurtulamayan bir kadın kimliği var. Sandra Hüller, Ines’te başarılı kariyerine yakışan bir performans çıkarmış. Filmin ana karakteri yaratmada fena olmadığı kesin. Ama onun etrafına hikayeyi kurmakta sıkıntılar var.

        Öncelikle filmin potansiyeli 162 dakika değil. Hatta belki 30 ile 90. dakikalar arasında olup bitenleri görmeseniz bile olup bitenlere adapte olabilirsiniz. Ayrıksı bir baba-kız ilişkisi filmi olarak yola çıkan “Toni Erdmann”, zamanla zeki durmayan bir kılık değiştirme komedisine meylediyor. Sallanan el kamerasının keskinliği, omuz üstü ve bakış açısı planlarının varlığı ise sıçramalı kurguyu anlamlı hale getiriyor. Yine ‘Cassavetes usulü Alman filmi’ lafı afili geliyor.

        Ama Ade, final bölümünü kapsayan ‘çıplak parti’ meselesi dışında filmle ilgili düşünmemiş, yalapşap ilerlemiş. Sadece kadının kimliğine kafa yorunca da uzun süreyi dolduracak şeyler bir süre sonra azalmaya başlıyor. Aksine TV ekranında görsek kanalı değiştirebileceğimiz boyutsuz bir komedi denemesi ile yüzleşiyoruz. Tam bir Pazar Sabah Kuşağı komedisi… Bir dakikada akla gelmiş fikirlerin, ‘sıra dışı baba-kız ilişkisi’ olarak sunulması tatmin etmiyor.

        KEREM AKÇA’NIN 69. CANNES FİLM FESTİVALİ YARIŞMASI İÇİN YILDIZ TABLOSU

        I, DANIEL BLAKE: 3

        SIERANEVADA: 4.5

        SLACK BAY: 5.2

        STAYING VERTICAL: 2

        TONI ERDMANN: 3.1

        Not: Yıldızlar, festival boyunca güncellenecektir.

        Diğer Yazılar