Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        69. Cannes Film Festivali’nde dün Sean Penn’in yönetmenliğini yaptığı, Altın Palmiye için yarışan “The Last Face”in dünya galası yapıldı. Savaş altındaki Liberya’ya giden iki Amerikalı’yı ele alan eser, hayal kırıklığı yarattı ve basın gösteriminde yuhalandı. Oyuncuların hazır bulunduğu basın toplantısında ise Sean Penn ile Charlize Theron arasına mesafe konulması dikkat çekiciydi.

        Bilinen oyuncu kimliğinin dışında yönetmenlik de yapan Sean Penn, Cannes Film Festivali’nde üçüncü kez yönettiği bir filmle boy gösteriyor. Festivalde jüri başkanlığı da yapan iki Oscar’lı oyuncu, bu sene Altın Palmiye yarışındaki “The Last Face” için Croisette’de… Bir uluslararası yardım kuruluşunun direktörü Dr. Wren Petersen (Theron) ile Dr. Miguel Leon (Bardem) arasındaki aşk, Afrika’daki, Liberya’daki iç savaşın adeta alevlerinin ortasına atılıyor filmde.

        Ama deneyimlediğimiz, oyuncu-yönetmenin kariyerinin uzak ara en kötüsü. “The Last Face”, 21 filmlik Altın Palmiye yarışının en zayıf beş filmi arasında. Fazlasıyla gülünç ve trajikomik duran boyutsuz tercihlerle ‘sosyal sorumluluk’un ötesine gidilemiyor. Yöreyi bilmeyen yaklaşım, fazla dışarıdan bir bakış getirip, Iñárritu hayranlığını açığa çıkaran ve temellendiremeyen bir çabayla bizi salondan uğurluyor. Ağlak aşk öyküsünü düzlüğe çıkarmak için en çok Theron çabalamış.

        İSTERSEN İSPANYOLCA KONUŞALIM’

        Açıkçası 2014’te “The Last Face”in setinde aşk yaşayan ve 2015 yazında kısa süreli ilişkileri biten ve o zamandır konuşmayan Theron-Penn çifti için de ilginç bir son buluşma sanki bu. Basın toplantısında bu konu da gündeme geldi. Sean Penn, Charlize Theron, Javier Bardem, Adele Exarchopoulos, Jean Reno, Jared Harris ile Zubin Cooper’ın yanı sıra yapımcı Matt Palmieri de dün Festival Sarayı’nda yapılan toplantıya katıldı.

        Bardem’in Reno ile şakalaşarak ‘istersen İspanyolca konuşalım’ demesi de ilk samimiyet kıvılcımlarıydı. Ama uluslararası kadronun bu tarz bir iletişim depoladığını söylemek güç. Penn elbette filmi için çok çaba sarf etmiş: ‘Hans Zimmer ile müzik üzerine çok uğraştım. Afrika dilindeki şarkılar da kullandık. Bunları İngilizce olanlarla birleştirdik. Flashbacklerle geri sarmak da önemliydi.’ lafları bu durumu ortaya koyuyor.

        ÇEKİMLER START ALDIĞINDA AŞK HİKAYESİ HENÜZ BAŞLAMAMIŞTI’

        Ama iki Oscar’lı oyuncunun tecrübesini ispatladığı ilk soruyla yaşanan ilişkiyle ilgili dedikoduların yeniden gündem olmaması sağlandı. Toplantıda Exarchopoulos ile Bardem’in, Penn ile Theron’un ortasına oturması, yani yönetmen ile başrol oyuncusunun arasına mesafe konulması şaşırtıcı değildi. 1.5 senedir konuşmayan ikilinin ise ‘saygısızlık’ yapmadığı görüldü.

        Penn’in yüzünün kıpkırmızı olduğu da gözlemlendi. Bir basın mensubunun aşk ilişkisinin filme etkisini sorması üzerine, ‘filmin çekimleri start aldığında aşk hikayesi daha başlamamıştı. Bu sebeple de ondan bağımsız olarak konuşmakta fayda var.’ cevabını vererek panik yapmaması ve noktayı koyması bir tecrübe göstergesiydi. Şimşeklerin ikilinin üzerine çekilmesini engelledi. Robin Wright ve Madonna ile evli kalan bir Hollywood starına yakışan beyefendilik örneğiydi bu…

        Theron’u projeye seçme konusunda ise: ‘Uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir senaryoydu. Tekrar okuduğumda onun içinde olmasını, filmin genel tonunu etkileyeceğini düşündüm. Seçenek yoktu, bir anda karar verdim. Javier ile olmasını da istedim. Aralarında müthiş bir etkileşim var. Güçlü performansların hayranıyım ve burada onu görüyoruz.’ derken gözlerini biraz kısması dikkat çekiciydi. Zira filmde ikili arasında bir-iki çıplak sahne var, bunlar estetik açıdan çok başarılı. Aradaki tutkunun yansıtılması sanki Penn ile Theron’ın ilişkisini başlatmış gibi.

        CANNES’A GELİNCE DAHA İYİ YÖNETMENLER OLDUĞU ANLAŞILIYOR’

        Oyuncunun özgüvenli itirafları ise dikkat çekiciydi: ‘Cannes’da jüri başkanı olmak gerçek bir festival deneyimiydi. Günde iki-üç film izliyorsunuz. Dünyada daha iyi yönetmenler olduğunu görebiliyorsunuz. Filipinli yönetmen ne kadar iyi diye düşünüp kendinizi sorguluyorsunuz. Filmler ABD’ye gelmezse bu deneyimi yaşama şansınız yok.’

        Penn’in entelektüelliğini ortaya koyan Jack Kerouac’ın lafından alıntı da ilginçti: ‘Bir gün doğru kelimeleri bulacağım ve onlar basit olacak.’. Oyuncuların ego sahibi olmasıyla ilgili sorulan bir soruya: ‘Aşağılanma ve ego. Benim etrafımdaki insanlar çok zor. Donald Trump gibi yapmayacaksanız eğlendirmek de lazım. Riskli zamanlarda oluşan hayati tehditler başka bir mesele.’

        Theron ise oradaki zor durumdaki kişilerle ilgili ‘İnsan olarak yaşamak zorundalar, birine eşit dağıtılan yasaklarla bağlanma, ucuz gülüşler, bunlar en son düşüneceğiniz şeyler. Ne yapılacağı ve yapılması gerekenler önemli’ dedi. Aslında böylece onun da sosyal meselelere değer veren, aktivist ve duyarlı bir insan olduğu ortaya çıktı.

        Diğer Yazılar