Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Romanya, İtalya ve Polonya’dan çıkan filmlerle Kristal Küre yarışması heyecan kazandı. Peki ama tüm bunlar “Babamın Kanatları”nın şansına nasıl yansıyacak? 51. Uluslararası Karlovy Vary Film Festivali’ndeki gelişmelere 9 Temmuz’daki ödül törenine kadar yazılarımdan ulaşabilirsiniz.

        “BY THE RAILS”: RAYLARIN YAMACINDA ÇOCUK SAHİBİ OLMAK

        Romen Yeni Dalgası’nın içinde yer alsa da, geri planda kalan bir yönetmendir Catalin Mitulescu. 2006 ve 2011’de çektiği filmlerle kendine temalar belirlemiş ve bu akımda ayakta durmaya çalışmıştır. “By the Rails” (“Dincolo de Calea Ferata”, 2016) onun üçüncü eserinde olgunluğa geçişini zaman zaman hissettirmesini sağlıyor.

        Öncelikle ‘tren raylarının yamacına konuşlanan ev’ fikri (görmediğimiz bir şey değil) üzerinden ‘deprem’e ya da ‘sarsıntı’ya sürüklenen bir aile manzarası sunuyor. Çocuğun gelmesiyle aradaki etkileşimi, cinsel elektriği, yakın teması kaybeden çiftin bir senelik aranın ardından iletişim kurmayı yeniden denemesi filmin ana çatısını oluşturuyor. Liviu Marghidan’ın dingin kamerası, uzun planlarla sabit açıları bir araya getiriyor. Zaman zaman kaydırılan kameranın yine az kesme kullandığı görülüyor. Doğal renklerden kopmamak da oyunculara yük bindiriyor.

        Mitulescu, Muntean’ın “Noelden Sonraki Salı”sı (“Marti, Dupa Craciun”, 2010) ile bağ kuran bir ahlaki çöküntüyü, çıkışsızlığı, yeniden başlama denemesini ele alıyor. Giydiği tuvaletle seksi duran kadının yatakta bile seks yapacak seviyeye gelmemesi, yolda yürürken bu durumun bertaraf edilme çabası derken film çiftin yaşadıklarıyla asap bozuyor. Minimalizm ‘sabit kamera’yla akımın içindeki eğilimlere bir katkıda bulunuyor.

        Başta final olmak üzere Jean-Paul Wall’un tamamlayıcı ezgileri ise filme ayrı bir hava katıyor. ‘Rayların yamacında ayakta durmaya çalışan aile’nin belirgin problemi yüzümüze vuruluyor, tüm gerçekliği ve dönüşüme muhtaç haliyle. Evlilikte çocuk sahibi olma döneminin yarattığı sancıları inceliyor temelde film. Ona uygun bir mekan ve metafor da bularak başını sonunu iyi bağlıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.7

        “THE CONFESSIONS”: G8 BULUŞMASINDA GÜNAH ÇIKARMA SEANSI

        İlk filmini 1995’te çekse de yeni milenyumda tanınan Roberto Ando’yu bizde vizyona giren “İhtirasın Bedeli” (“Le Prix du Désir”, 2004) ve “Gizemli Yolculuk” (“Viaggio Segreto”, 2006) ile hatırlayanlar olacaktır. Yönetmen bu kez bir keşişin yaşattıklarına bakıyor. İtalyan sinemasında çokça ele alınan kutsal bir karakterin görebileceğimiz en vasat tezahürü bu. Lüks bir otelde geçen “The Confessions” (“Il Confessioni”, 2016) maliye bakanlarının günah çıkarma seanslarına bakıyor. IMF başkanının (Daniel Auteuil) düzenlediği G8 toplantısının çevresinde geçiyor.

        Keşiş Roberto Salus’u “Muhteşem Güzellik” (“La Grande Bellezza”, 2013) ile bildiğimiz, 2014’te Ando’nun vasat “Yaşasın Özgürlük!”ünü (“Viva La Liberta!”) de kurtaramayan Toni Servillo canlandırıyor. Kabul edelim ki onun varlığı filme bir dinamizm katıyor. Korunmuş eski mimarisiyle otel ve oda, adeta ‘ferahlık’ı tersine çeviriyor. Yönetmen, para uzmanlarına, ekonomistlere, aristokrasiye haddini bildirirken Hıristiyanlığın inanışlarını da eleştiriyor.

        Auteuil’ün yanı sıra Lambert Wilson, Connie Nielsen, Pierfrancesco Favino ile Moritz Bleibtreu’yu barındıran uluslararası bir kadro var. Açıkçası “İhtirasın Bedeli”nde de bir şeylerin tonunu tutturamayan Ando, burada sabit açılara bel bağlayan sinematografinin özeni haricinde stilize bir gelenek için çabalamıyor. Sorrentino, Costanzo, Guadagnino gibilerinin gerisinde kalıyor bir kez daha.

        Bizi ise kapalı mekanda, korku sinemasının kilometre taşlarından, bir çeşit kedi-fare oyunu “Lanetli Ev”in (“House on Haunted Hill”, 1959) görüntüsünün içinde skeçlere boğuyor. Tiyatro oyunu izlenimi yaratan eserin ana dilinin zoraki İngilizceye dönüşmesi, bir süre sonra sanat yönetiminin tutarlılığını ve birtakım çekici aksesuarı da unutturuyor. ‘Günah çıkarma’ meselesi asla Larrain’in “The Club”ı (“El Club”, 2014) gibi sert ve çarpıcı olamıyor. İz bırakmak istiyorsa umursamadığı müzik ve kurguya daha fazla çalışmalı yönetmen. Hatalarından ders alırsa burada olduğu gibi elindeki günümüz toplumuyla ilgili anlamlı şeyler söyleyebilecek fikirleri heba etmez.

        “By the Rails”, ortalarında sendeleyerek ‘müthiş de bir reji yok’ cümlesini bazen kurmamızı sağlıyor. Ama ruhunu koruyor. Asap bozuyor, çıkışsızlık yaratıyor ve çocuk sahibi olmaktan nefret ettiriyor. Evliliğin o dönemine hazırlıksız yakalanmanın gözüktüğü kadar kolay aşılamayacağını söylüyor.

        FİLMİN NOTU: 3.9

        “WAVES”: KONUŞMADAN İBARET KUAFÖR ÖYKÜSÜ

        İki genç kadın kuaförün öyküsü, asla Lübnan yapımı “Karamel”in (“Sukkar Banat”, 2007) karamel kokusu sinmiş görsel yapısı kadar leziz ve tutarlı bir meslek tanımına malzeme olamıyor. Aksine Gregorz Zariczny karşı cinse odaklandığı andan itibaren 2.35:1’i (sinemaskop formatı) belgesel karesiyle karıştırıyor. Parkta, evde veya herhangi bir açık alanda aileden bir fertle konuşma numarası, ikili planlara boğuyor seyirciyi.

        Bu da kuaför yaşamının konuşmalardan ibaret hale gelmesini sağlıyor. Açıkçası “Waves” (“Fale”, 2016), isminin anlamını arayacağına bir yerden sonra yormaya ve çocuklara ders vermeye başlıyor. Bu durum karşısında da hazırlıksız yakalamandan ‘perde’nin kapanmasını beklediğimiz seyir sürecinden uzaklaşıyoruz.

        Polonyalı yönetmen belli ki sinemayla ilgili daha çok çalışmalı. İkili-üçlü planlarla her şeyi monolog halinde anlatırım dememeli, ‘ver diyaloğu gitsin!’ kolaycılığına kaymamalı. Storyboard çizmese bile bunu yapacak birilerini tutmalı. Aksi takdirde hem projelere, hem seyirciye, hem de oyunculara yazık etmeyi sürdürebilir. Sonu iyi değil. Zariczny, ne festival programındaki Polonya yapımı “The Lure”un (“Corki Dancingu”, 2015) rejisörü Agnieszka Smocyznska ile, ne de “Karamel”in yaratıcısı Nadine Labaki ile aşık atabiliyor. Ülkesi için de, dünya sineması için de ‘kadınlarda iş var!’ dedirtiyor.

        FİLMİN NOTU: 3

        KEREM AKÇA’NIN KARLOVY VARY ANA YARIŞMASI İÇİN YILDIZ TABLOSU

        THE NEXT SKIN: 4.1

        THE TEACHER: 6.5

        ZOOLOGY: 5.5

        Not: Yıldızlar festival süresince güncellenecektir.

        Diğer Yazılar