Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        21-31 Temmuz arasında düzenlenen 16. Wroclaw New Horizons Film Festivali’nde fark yaratarak dikkat çeken üç Polonya filmini değerlendirdim. İkisi ana yarışmada ödül şansına sahip.

        “BABA VANGA”: KIYAMETE TEĞET GEÇEN MEDYUM BİYOGRAFİSİ

        Sinemada ‘medyum’ motifi genelde ‘korku türü’nde kendine yer bulur. Bunun sonucunda da aslında ‘parapsikolojik korku filmi’ alt türü doğmuştur. Ama ‘Nostradamus’ gibi gerçek tiplemeler de yedinci sanatın büyülü dünyasının içinde nefes alıp verebilir. Polonyalı Aleksandra Niemcyzk, “Baba Vanga”da bu ezberi yıkmak için yola çıkıyor.

        Tek mekanda geçen medyum biyografisi ya da biyografik medyum filmi, aslında ‘kıyamet filmi’ne meyleden melankolik bir ‘öngörüde bulunma’, ‘zihninden geçirme’ devresine sokuyor seyirciyi. 20. yüzyıldaki bütün olayları gören efsanevi kahramanın bilinçaltı ‘hipnotik’ ve ‘minimalist’ öğelerle servis ediliyor. Bela Tarr okulundan çıkan yönetmenlerin arasına katılan Niemcyzk ilk uzun metrajında onun ses tasarımı ve atmosfer becerisini tek bir mekanda devreye sokuyor. Monokrom pelikülle bunu destekliyor.

        Plan sekanslardan oluşturduğu filmini ‘gözleri görmeyen Baba Vanga’nın ruh halinin üzerine şekillendiriyor. Geçen görüntüler ve duyulan sesler filmin dingin kadrajlama esaslarıyla etkili duruyor. Kıyamet mantığının fazlasıyla korkutucu olduğu, zamanla ‘uzaylı’, ‘nükleer tehdit’, ‘dünyanın sonu’ gibi şeylerin ‘karabasan’a dönüştüğü görülüyor. Sinemacı, filmini 1930’larda çekmiş de, retro bir doku oturtma arzusunda gibi.

        “Baba Vanga”nın sinemaya girişini müjdelediği kadın yönetmenin, bir başka başarılı ilk film “The Lure”un (“Corki Dancingu”, 2015) yaratıcısı Agnieszka Simoczynska’yla aynı yıl içinde çıkması ise Polonya için ilginç bir dipnot. Kabul etmeliyiz ki, Vanga’nın yakın planları üzerine kurulu, dış sesin sanrıları/tahminleri sıraladığı final bölümü biraz fazla didaktik duruyor. Gerçek karakteri tanımayanları ekrandan soğutuyor. Buna rağmen 1996’da vefat etmiş Bulgar medyumun yaşadıkları bize tesir edecek bir ‘sanatsal’ modelle yansıtılıyor. İmgeleriyle iz bırakıyor.

        ‘Nostradamus’un sömürüldüğü ve başarılı filmlere malzeme olamadığını bildiğimizden, fazlasıyla işlevsel hale geliyor bu eser. “Baba Vanga”, biyografik medyum filmi olarak, içsel ve melankolik tehdide yaklaşımından etraftaki televizyon görüntülerini video-art gibi kullanmasına kadar her şeyi halletmiş. Metafiziksel ve fütüristik bir modern sanat müzesi işlevi görüyor. Bunu yaparken ise Tarr’ın işitsel yapısından destek alarak hayran bırakıyor. Oleg Szymula’nın tınıları akılda kalıyor.

        Sinematografi net olarak Tarr’ı, onun geniş alandaki becerisini yansıtmıyor belki. Ama “Baba Vanga”, onun miras filmi “Torino Atı”nın (“A Torinói Ló”, 2011) kıyamete karamsar yaklaşımı ile Roger Christian’ın vasat “Nostradamus”unu (1994) bir araya getiriyor sanki. Her şeyin karanlık olduğu dünya korkutucu, asap bozuyor, ürkütüyor ve bolca bilimkurguya kayarak kontrolden çıkıyor.

        FİLMİN NOTU: 6.8

        “KNIVES OUT”: AKILLI TELEFON KUŞAĞI İÇİN ‘ŞÖLEN’

        Polonya’nın “Protesto”su (“La Haine”, 1995) ya da “Otomatik Portakal”ı (“A Clockwork Orange”, 1971) olarak anılabilecek “Polonya Yapımı” (“Made in Poland”, 2010) ile dikkat çekmişti. Przemyslaw Wojciecsek, 1999’dan bu yana film çeken bir isim. “Knives Out”ta, demokrasinin devre dışı kaldığı, yabancı düşmanlığının arttığı bir coğrafya yaratıyor. Günümüz Polonya’sına ayna tutuyor.

        Yönetmen filmi 1:1 iPhone formatında çekmiş. Dolan’ın en olgun işlerinden “Mommy”den (2014) sonra bu konuda bir ilk izlediğimiz. Filmin tamamında bu sıkışmışlık, delirmiş karakterlerin salyasının yüzümüze aktığı karanlık dünyaya yansıyor. Kamera onları takip etme görevini de üstlenebilirken, yakın ve çok yakın planların, sıçramalı kurgunun hakimiyetini görüyoruz.

        Bu durum karşısında da bize siyah-beyaz bir kesme-biçme durumu, kadına tecavüz etme olayı, cinnet hali yansıyor. Wojciecsek, ülkesinde şiddetin kontrolden çıkmasıyla ilgileniyor genelde. Burada da bir emeği, hedefi var. Bunu yaparken ise aslında akıllı telefon kuşağının “Şölen”ini (“Festen”, 1998) yaratma peşinde.

        Ama “Mommy”nin varlığı ve filmin hikayesinin 90 dakikayı kaldırmaması derken, siyah-beyazda yorucu hale geliyor her şey. “Polonya Yapımı”nın son düzlüğünde plan sekanslarla kendini ciddiye alıp meseleye yönelmenin dinamik yapıyı zedelemesi problemi burada da var. Yine de günümüz gençliğinin sosyal medya ve cep telefonuyla ilişkisini iyi yansıtan bir film izliyoruz. “Knives Out”, aralara giren piyano tuşları ve yavaş çekimle ‘es verme’ taktiğinde dahi ‘el-omuz kamerası’nı zekice kullanıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.9

        “EDERLY”: YEREL KOMEDİYLE ‘ZERO CITY’ ESİNTİSİ

        Piotr Dumala, zamansız bir coğrafyaya bakıyor “Ederly”de. Kasabaya da verilen ismiyle bir anlamda ‘yaşlanma’nın bir harf eksikle canlanmış hali bu. 20 senedir kayıplara karışan bir adamın, ‘kasabaya gelen yabancı’ formülüne uyarak giriş yapması Bertrand Blier etkisine dönüşüyor büyük oranda…

        “Ederly”, Majewski ve Skolimowski’nin yanında çalışmış görüntü yönetmeni Adam Sikora’nın katkısıyla da Jim Jarmusch’a yakın bir mizah anlayışına yaklaşıyor. Ama temelde Rus sinemasının nev-i şahsına münhasır yönetmeni Karen Shakhnazarov imzalı “Zero City”yi (“Gorod Zero”, 1988) andırıyor.

        Önerilen siyah-beyaz coğrafyada yazlar ile kışların ayrımının kalmadığı, mevsimlerin rastgele değişebildiği bir zaman akışı var. Shakhnazarov’un filminde de ‘gizemli bir bilimkurgu’ düşüncesi ‘kara mizah’tan besleniyordu. Kasabaya mahkum kalan insanların ruh halleri tuhaf bir etki yaratıyordu. “Ederly”de ise bir evin içinde sapkınlık, üçlü ilişki, seks ve nicesi karşımıza bir ‘ütopya resmi’ olarak çıkabiliyor.

        Ama Dumala, hem başrol oyuncusunun sahici olamaması hem de komedinin yerel durmasıyla aslında yaratmak istediği etkinin uzağında kalıyor. Sinematografinin özeni işitsel yapıya ve oyunculara yansımıyor. Böylece aslında izlerken esprilere Lehçe bilen kitle kadar bağlanmak kolay değil. Bu durum da ikinci filmde olası bir ‘tehditkar’ çıkışı, adaplı ve mütevazı hale getiriyor ister istemez.

        “Ederly”, ‘gizem-komedi filmi’ kırması yapısının ikinci tarafında ve geliştirme aşamasında sıkıntılar yaşıyor. İddialı laflar söylenecek noktada da “Zero City”nin şaşkına çeviren yapısının uzağında onun çaylak oğlu olarak konumlanıyor.

        FİLMİN NOTU: 4.9

        Diğer Yazılar