Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar noktalanan 16. New Horizons Film Festivali, ilginç bir etkinliğe de ev sahipliği yaptı. Esas kapanışa paralel olarak 29 ve 30 Temmuz’da Matthew Barney’nin üç perdeli bir opera olarak tasarladığı 350 dakikalık “River of Fundament”ı Ulusal Müzik Forumu’nda (NFM) gösterildi. Açıkçası ses düzenini de düşününce deneyimlemesi büyük keyifti bu etkileyici ve katmanlı sanat eserini…

        Matthew Barney, 20 seneyi aşkın süredir sektörün içinde. “River of Fundament”ta ise Norman Mailer’ın 1983 tarihli eski Mısır’da geçen romanı ‘Ancient Evenings’ini, günümüz New York’una postmodern bir uyarlamayla transfer ediyor. Üç perdeli bir opera olarak tasarlanan eser, aslında yönetmenin alternatif ruhuna yakışıyor. Onun için ‘kurmaca yönetmeni’nden ziyade ‘sanatçı’, ‘performans sanatçısı’, ‘heykeltıraş’, ‘deneysel yönetmen’, ‘modern sanat icracısı’, ‘avant-garde sinema temsilcisi’ tanımları daha uygun olabilir.

        SEKİZ SENELİK EMEK HİSSEDİLİYOR

        ‘Cremaster’ gibi seremonilerin estetiğini yaptığı 1994-2002 arasında süregelen özgün bir serinin müsebbibi olan yönetmen bu kez de benzer bir yolun yolcusu. Beraber çalıştığı görüntü yönetmeni (Peter Strietmann) ve besteciyi (Jonathan Bepler) korurken, kurgucuyu değiştirmiş. Buradan ilerlersek aslında 2006-2014 arasında, 7-8 senede çekilen görüntülere odaklanan ‘eşsiz sanat eseri’nin arkasındaki emeği görebiliriz.

        “River of Fundament”, ‘kurmaca’dan ziyade ‘deneysel’ ile ‘performans’ arasındaki ince çizgide dolaşan, koreografilerden oluşan bir çeşit ‘nehrin ve atıkların senfonisi’ yaratıyor. Nehrin etrafında dolaşan, araba ticaretinden aristokrat ailelere kadar fazlaca yan hikaye kullanıyor. Bir bakıma Gianfranco Rosi’nin sahici belgeseli “Çevreyolu”nda (“Sacro GRA”, 2013) özel bir yola yaptığıyla uçarı kardeşi olarak konumlanıyor. Sanki Renoir’ın egzotik nehir tanımı “The River”ı (1951) ile Robert Altman’ın savruk yan hikayelere sahip kesişen hayatlar filmi “Nashville” (1975) birleşip ‘modern sanat ezberi’ ile yeniden yorumlanıyor.

        KANALİZASYON BORUSUNUN FONETİĞİ

        Ama Barney, bunları ‘nehir’ ve ‘kanalizasyon borusu’ şeklindeki imgelerden, nesnelerden bir yere ulaştırıyor. Yeri geldiğinde anüsün içinin, yeri geldiğinde akan bir suyun, yeri geldiğinde erkek cinsel organının ortasındaki deliğin, yeri geldiğinde sıvıların fonetiği devreye girebiliyor. Imamura’nın kontrolü kaybettiği miras filmi “Köprünün Altından Akan Ilık Sular”ın (“Akai Hashi no Shita No Nurui Mizu”, 2001) daha törenselleştirmiş versiyonu gibi olup bitenler.

        Ama etkili açılışın ardından “Büyük Tıkanma” (“La Grande Bouffe”, 1973) olmaya evrilen, New York’un entelektüel sınıfının camp haline girişi anlatan ilk perde, Paul Giamatti’den Deborah Harry’ye, Jonas Mekas’a uzanan bir ‘iğrençlik’ ve ‘plastiklik’ sunuyor. Sanayileşmenin atıklarının yol açtığı kirlilik; bütün sınıflara sıçrarken, oraya giren ‘Kızılderili’ görünümlü karakterlerle aslında ‘ırkçılık’a dair de iğnelemeler hissediliyor.

        ATIKLARIN İŞİTSEL YAPIYLA UYUMU

        Nehrin pisliklerinden etkilenen kişilerin de her şeye müdahil olması kusursuzluğu yıkıyor. Bu durum “Büyük Tıkanma”nın bir ileri aşamasını aslında damlayan demir rengindeki sulardan da beslenir bir konuma sokuyor. Filmin ilk bölümü “Hayat Ağacı”nın (“The Tree of Life”, 2011) evrim teorisini kurcalamasını ‘Amerikan araba endüstrisi’ne kaydırarak aslında bir ‘cyborg’ arayışına yönlendiriyor bizi. Barney, sürekli bir enstrüman keşfetme, detay planla farklı objelerin sesini bulma peşinde. Bunu yaparken de aralara çıplaklık, cinsel organ yakın planları, orgazm anları sıkıştırabiliyor. Bir çeşit pornografik atık gösterisiyle karşılaşıyoruz.

        Geleneksel durmayan karakterlerin ve hikayeye ‘çöp’ yığma çabası, zaman zaman eğlendirse de temelde ‘kökten gelen nehir’in bir şekilde ‘çevreci bir söylem’e hizmet etmesine yarıyor. Koskoca kapitalizmin ortasındaki akan bu sıvı, büyük oranda aslında insanlığı avcuna alıp sömürüyor. Ortaya çıkan Chrysler gibi Amerikan kültürünü temsil eden imgeler de ona eşlik ediyor, köprü üzerinde paralel kurgu ve performanslarla desteklenen bölüm eşsiz. ‘Esas parça’, ‘anüs’, ‘makat’, ‘temel’ gibi anlamlara gelen ‘Fundament’tan nehir yollu bir şeyler çıkarma çabası düşünsel katmanları zenginleştiriyor.

        LEONE-DEREN KIRMASI BİR SENFONİ GİBİ

        “River of Fundament”, Barney’nin Amerikan deneysel sinemasını, Leone’nin opera estetiğiyle birleştirdiği tarzına dikkat çekiyor. Aslında ortaya çıkan etkileyici modern sanat ürünü; Mekas ile Leone, ‘spagetti’ ile Deren yüzleşmesini dahice canlandırıyor. Yönetmen her şeyi ortada bırakmıyor çoğu modern sanatla ilgilenen yaratıcı gibi. Finalde son noktayı da koyuyor.

        Belki de müzik ve ses çalışması görüntünün üzerine çıkıyor. Ama yeri geldiğinde başka bir sanat yaratma derdi var gibi. Barney’nin işi uzunluğuyla sıkma, diyaloglu bölümlere kayarak etkisinden koparma riskine sahip. Birinci bölüm, ikinci ve üçüncü bölüm kadar diken üstünde tutmuyor bizi. Elbette ‘Cremaster’ gibi bölünse, öyle izlense daha etkili olur. Bu haliyle ise sanayileşme eleştirisini, ‘atıkların senfonisiyle nehrin etrafındaki hayatın törenselleştirilmesi’ yoluyla devreye sokmak çok çarpıcı duruyor. Müzik-görüntü birlikteliği silkeliyor, hayran bırakıyor, artan kirliliğe dikkat çeken çevreci mesaj düşünceye sevk ediyor.

        FİLMİN NOTU: 7.5

        Künye

        River of Fundament

        Yönetmen: Matthew Barney

        Oyuncular: Paul Giamatti, Deborah Harry, Maggie Gyllenhaal, Ellen Burstyn, Jonas Mekas

        Süre: 350 dk.

        Sene: 2014

        Diğer Yazılar