Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Üretimin artmasıyla Türk popüler sinemasında korku türü furyaya dönüştü. 2016’nın ilk sekiz ayında 17 yerli korku filmi vizyona girdi. Eylül’de ‘Azem’ ve ‘Siccin’in devam filmleri dahil dört filmle bu gelenek sürecek. Ama bu sene 2015’e nazaran yaz ayları biraz daha sönük geçti.

        Blockbuster sezonunun göbeğine yerleşen yerli korku filmlerinin sayısı zamanla arttı. Özellikle 2015’te Nisan-Ağustos arasında neredeyse her hafta böyle bir örnek gördük. Sene totali ise 21’i buldu. Bunlardan 200.000’i geçenler nadir olsa da 50-150.000 arası gişe rakamı tatminkardı. Bu dönemde aslında korku sinemasının yeni kuşağına ait isimlerin, senede iki filme de uzanarak kariyerlerini geliştirme çabalarına tanıklık ettik.

        ZORAKİ TÜRKÇE FURYASI

        2016’nın ilk yarısında uluslararası festivallerde kendini ispatlayan “Baskın: Karabasan” vizyona girerek adeta gövde gösterisi yaptı. Can Evrenol’un filminin an itibarıyla bu türde ülkemizde üretilmiş en iyi bir-iki iş arasında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama bu dönemde Hasan Karacadağ, Alper Mestçi, Özgür Bakar ve Doğa Can Anafarta’nın işlerini izlemek şaşırtıcı değildi. İlk yarı diyoruz zira Temmuz ve Ağustos’ta sadece birer yerli korku filmi vizyon şansı bulabildi. Bu devrede ‘Üç Harfliler’, ‘Ammar’, ‘Azem’ ve ‘Azazil’in devam filmlerini izledik. Hatta Eylül’de Azem ikileyecek…

        Bunun yanında “Kanlı Girdap” (“The Ghosts of Garip”) gibi Şilili yönetmen Patricio Valladares’in aksanlı İngilizce konuşan tuhaf video oyuncularıyla imtihanı da vizyona girdi. Bu ‘trash (çöp) film’ örneği, ‘mağara laneti’ ile egzotik bir hava kavuşuyor kavuşmasına. Selma Ergeç de belki idare ediyor, ama Selim Bayraktar’ın pespaye durma rekortmeni hali evlere şenlikti. Karacadağ’ın “Magi”sinde Michael Madsen dahil bütün ucuz Amerikalı oyuncuların sonradan eklenen dublajla Türkçe konuştuklarını da düşününce bir furya çıkmamasını umut ediyoruz. Ama bu eğilimin ‘B-tipi öğeler’i harekete geçirme ve belki gece yarısı kitlesini çıldırtma dışında bir çekiciliği yok gibiydi.

        ‘Buluntu film’ ezberini yarı yarıya uygulayan “Kanlı Girdap”, çöp seviyesinde durmaktan kurtulamadı. Halbuki Özgür Bakar imzalı “Ammar 2: Cin İstilası”, “Tepenin Gözleri”ne (“The Hills Have Eyes”, 1977) saygı duruşunda bulunan başarılı “The Hills Have Run Red” (2009) örneğinde görüldüğü üzere orijinal filmin lanetinin izini süren bir film ekibini izledi. Sıkıntıları olsa da tutarlı bir denemeydi, ormandaki gerilime odaklanmasıyla “Blair Cadısı”nı (“The Blair Witch Project”, 1999) andırıyordu. Bu dönemde ‘vasat’ durmak bile aydınlatıcı olabiliyor neyse ki…

        GELENEKSEL CİN MOTİFİNDEN UZAKLAŞANLAR DA VARDI

        Diğer filmler arasında ise özellikle okült korku filmi “Alamet-i Kıyamet”, “Rosemary’nin Bebeği” (“Rosemary’s Baby”, 1968) çakması dursa da kurgusu, sinematografisi ve efektleriyle o hikayeyi Galata’ya zekice transfer ediyordu. Hollywood gramerinde gayet başarılıydı. Oradaki satanist tarikat ise bu kültüre transfer etmek için bir şeyler yapıyordu. Aslında “Magi”de Hasan Karacadağ’ın yerel motiflerden sıyrılıp evrensel mitleri keşfe çıkması seyirci kaybına da yol açtı. Ama Anafarta’nın filminde de ‘sonradan eklenen dublaj’ problemi bu devrenin yarası gibiydi. Belki de Yeşilçam’dan gelen bir ‘ucuza getirme’ hastalığı…

        Alper Mestçi ise en kötü filmi “Üç Harfliler 3: Kara Büyü”de ce yapmayı bir prodüksiyon başarısıyla destekleyemedi. Ama serinin en çok iş yapan filmini karşımıza çıkardı. “Şeytanın Çocukları: El-Ebyaz” ve “Cinni: Uyanış”, biri gemide, diğeri evde geçse de ‘gotik korku filmi’ alt türüyle akraba işlerdi. Net başarı sağlayamasalar da çiğ cin furyasına, dini sömürüye kaymadılar. Hatta ikincisinin ‘yeni Türkiye’nin yarattığı dönüşüm’e bağlanan finali akıllarda kalabilir. Bunlara Yeni Fransız Aşırılığı usulü slasher filmi “Naciye” (2015) de eklenebilir. Alabora’dan yaratılan ürkütücü Béatrice Dalle tanımı bir yana, yine bu ekolden beslenen Can Evrenol’un “Baskın: Karabasan”ıyla birlikte bu dönemde kanı en iyi kullanan iki filmden biri olmayı becerdi.

        ÇÖP KORKU FİLMLERİNDEKİ ARTIŞ DİKKAT ÇEKTİ

        “Lanetli Anahtar”, , “Azazil 2: Büyü”, “Şeytan Pabuçta” ve “Mel-Un”, bu dönemde ‘çöp’ olarak anılabilecek yerli denemelerin bir kısmıydı. Yönetmenleriyle seyirciyi bir Flash TV izlencesine sürüklüyorlardı. Bu kadar ucuzluk pes dedirtti. ‘Bir Emre Aydın korkusu’ olarak pazarlanan “Cinni: Uyanış”, tuhaf isim takma rekortmeni korku sinemasında en trajikomik pazarlama yöntemiydi. Bir şarkıcıdan söz etmiyor muyuz?

        2016 yazı, geçen seneki kadar hareketli geçmedi. İlk sekiz aydaki 17 korku filmine Eylül’de dört tane daha eklenince 2015’teki rakam çıkıyor: 21. Ama dini sömürüye yol açan ‘cin’ motifinden beslenen denemeler geri planda kaldı. Bu fark yaratma arzusu gişe rakamlarına negatif yansıdı. ‘Üç Harfliler’ haricinde üzerine koymayan devam filmleri ve ucuz denemeler öne çıktı. Markalaşan yönetmenler kendi hallerinde takılırken artan ‘çakma dublaj’ meselesi hiç de iç açıcı değildi. Box Office Türkiye’nin rakamlarına göre sekiz film 50.000’i geçerken, 200.000’i deviren “Magi” ve “Üç Harfliler 3: Kara Büyü” gişede liderlik koltuğuna oturdu.

        KEREM AKÇA’YA GÖRE 2016’NIN EN KAYDA DEĞER 3 YERLİ KORKU FİLMİ

        1-Baskın: Karabasan

        2-Alamet-i Kıyamet

        3-Naciye

        Diğer Yazılar