Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “La La Land”in ilk eleştirisi HABERTÜRK’te! Kerem Akça, Venedik’teki dünya prömiyerinde izledi…

        John Travolta-Olivia Newton-John’dan bu yana müzikallerin gördüğü en unutulmaz çifti duyuruyor… “Aşıklar Şehri” (“La La Land”), Amerikan müzikalleri tarihini sahne sahne arşınlayan bir sinema fetişizmi... “Grease”-“Cherbourg Şemsiyeleri”-“Yürekten Biri” kırması bir De Palma/Tarantino cinliği gibi… Her izleyişte sinema referansı bulmak isteyenlere uygun bir sinefil hazinesi aynı zamanda da... Oscar yarışına bomba gibi giren filmi dün 73. Venedik Film Festivali’nin açılışında yapılan, Ryan Gosling ve Emma Stone’un da katıldığı dünya prömiyerinde izledim.

        Müzik-sinema ilişkisini ele alan güncel yönetmenler denince akla gelecek birkaç isim arasında o. Damien Chazelle’den bahsediyoruz. Yönetmen, Oscar’a aday olan ikinci uzun metrajı “Whiplash”le (2014) dikkat çekse de kariyerinin izdüşümlerini 2009’da belli etmeye başlamıştı. “Aşıklar Şehri”nde (“La La Land”, 2016), sanki Amerikan müzikalinin ve Hollywood’un altın çağını müzikal koreografisine çeviriyor. 50’li 60’lı yıllarda aktif olan ‘peri masalı müzikali’ ile ‘şov müzikali’ni iç içe geçiren hayali bir Los Angeles canlanıyor.

        AÇILIŞ SEKANSIYLA MÜZİKALDE GÖVDE GÖSTERİSİ BAŞLIYOR

        Piyanist adam ile oyuncu kızın aşkı çok tanıdık. Ama tanıdık olması da değerli. Zira Ryan Gosling’in “Casablanca”nın (1942) siyahi piyanisti Sam (Dooley Wilson), Bob Fosse ile Gene Kelly’yi bir araya getiren sahne kimliği taze değil coşkulu duruyor. Emma Stone ise, her zaman bir Ginger Rogers, Doris Day olması gerekiyormuşçasına ona eşlik ediyor. Chazelle, bu çifti tasvir ederken aslında retro bir doku kullanıyor.

        Summit’in 1.33:1’de siyah-beyaz logosuyla açılan film, Technicolor formatında Cinemascope yazan bir ikinci kare ile format geçişini gerçekleştiriyor. Günümüz Los Angeles’ında bir köprüdeyiz. Arabalar ve trafik kapitalizmin sıkıntılarına dikkat çekiyor. Ama arada dolaşan kamera 10 dakikayı bulan bir plan sekansta modern şarkılar ile klasik müzikallerin ezgilerini birleştiren dahice bir müzikal sekansına imza atıyor. İsveçli görüntü yönetmeni Linus Sandgren’in payı büyük bu başarıda…

        HAYAT FENA HALDE MÜZİKALE BENZER

        Stone ve Gosling ise arabalılar olarak arka plandalar. Filmin tamamında Los Angeles’taki bu konumlarını koruyorlar. Chazelle, onların ‘şarkıya eşlik etme’, ‘ritmi yansıtma’ olarak ana bütüne destek vermesini istiyor sanki. Gosling ile Stone karşılaşınca bir aşkla doluyoruz. Filmin özelliği de zaten bu coşku, neşe ya da dinamizmde yatıyor.

        Yönetmen yıldırım, hip-hop kurgu, görüntü bindirme gibi teknikleri de kullanıyor yeri geldiğinde. Asla klasik müzikal dokusunda kalmıyor. Farklı dönemlerdeki anlatı metotlarını uyguluyor. Technicolor’un yeşil, mavi ve kırmızı renkleriyle bir ‘Los Angeles’ın kaybedenleri’ portresi yansıtıyor. Sıradan insanları izleyerek Jacques Demy’nin “Cherbourg Şemsiyeleri” (“Les Parapluies de Cherbourg”, 1964) ve “Tatlı Günler”ini (“Les Demoiselles de Rochefort”, 1967) akla getiriyor. Özellikle bunlardan ilkinde mevsimlerin bölüm olarak sunulması, görüntü yönetmeni Jean Rabier’nin üç şeritli renk dokusu için özellikle titiz davranması ve mekanın ‘hayali’ gibi gözükmesi akla geliyor.

        AMERİKAN MÜZİKALLERİNİN FETİŞİZMİ ÇOK LEZZETLİ

        Başarı hikayesine uzanan yolda Minelli imzalı “Paris’te Bir Amerikalı”nın (“An American in Paris”, 1951) 17 dakikalık dans/bale sekansını andıran final sekansı fazlasıyla ‘postmodern’ duruyor. Araya giren nostaljik perdeyi ve yansımaları unutmamalı. Chazelle, saygı duruşunu sahne sahne planlamış. De Palma’nın Hitchcock filmlerine, Quentin Tarantino ve Guy Maddin’in unutulmuş türlere uyguladığı ‘sinema fetişizmi’ni hatırlatıyor. Bu anlayışı bambaşka bir türe ve döneme uyarlıyor.

        Özellikle Los Angeles sırtlarında ikilinin ‘tap dansı’ yaparak Astaire-Rogers’in ‘dans filmleri’ne atıfta bulunduğu plan sekans çok lezzetli. Arka plandaki ışığın dokusu da müthiş. “Asi Gençlik”e (“Rebel Without a Cause”, 1955) saygı duruşunda bulunan, onun Griffith Gözlemevi’ndeki planetaryumda geçen ikonik sekansını yeniden canlandıran şarkılı ve hayali bölüm de ondan aşağı kalır gibi değil. Gosling’in konserindeki ışık dolgusu ise sanki “Bütün O Caz”ın (“All That Jazz”, 1979) en kritik sekansının girişini hatırlatıyor.

        Finalde konulan kallavi nokta sanki her şeyi tamamlamak için... Chazelle koreografileri müzikalin ve Hollywood’un 50’li yıllarına saygı duruşu için kurmuş. Filmin görsel omurgası ise kült “Grease” (1978) ile Coppola’nın saklı klasiği “Yürekten Biri”ni (“One from the Heart”, 1982) birleştiriyor. İlkinin 50’lerin Kaliforniya’sını canlandırırken ortaya çıkardığı retro doku ile ikincisinin tam ekran ve Technicolor çekilerek oturttuğu ‘narin’ gözüken zamanının ötesinde pembe dizi estetiği aynı noktada buluşuyor. Olivia Newton-John’u düşününce Stone’un da garsonluk yapması şaşırtmıyor.

        GOSLING VE STONE TÜRDE UZUN ZAMANDIR ARANAN ÇİFT

        Gosling ile Stone, Astaire-Rogers ve Travolta-Newton-John gibi unutulmaz müzikal çiftlerine ekliyor. Özellikle “Halk Düşmanı”ndan (“The Public Enemy”, 1931) “Aşık Shakespeare”e (“Shakespeare in Love”, 1998), Ingrid Bergman’dan Marilyn Monroe’ya uzanan sözlü ve posterli göndermeler bir saygı duruşu (homage) için var. İkisinin dünyalarının değeri de başlangıçtaki ‘bakış açısı değiştirme’ tekniğinde yatıyor.

        Bir “Kırmızı Değirmen” (“Moulin Rouge!”, 2001) veya “Hedwig ve Kızgın Çıkıntısı” (“Hedwig and the Angry Inch”, 2001) olamasa da, yeni milenyumda alanının en kayda değer denemeleri arasına giren “Aşıklar Şehri”, Hollywood’un altın çağında müzikal izleme heyecanını yeniden yaşatıyor. Ama başka bir tarzla… Her izleyişte bir enerjiyle eşlik edip duygulanmak isteyebilirsiniz. Chazelle de ritim, kimya ve bolca sinema referansı ile buna eşlik ediyor. Kurgucusu ve bestecisi ile ayrılmamanın hakkını veriyor. Umut vaat ettiği öğretmen-öğrenci ilişkisi filmi “Whiplash”in üzerine koyuyor.

        Özellikle Emma Stone, sanki doğuştan müzikal oyuncusu gibi oynuyor. Yüz ifadelerinden hareketlerine kadar rolünün hakkını veriyor. J.K. Simmons ise neredeyse bir dakika gözükerek fazla ‘misafir’ duruyor. Filmin 89. Oscar Ödülleri’nde ilk aşamada ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Müzik’ ve ‘En İyi Kurgu’ dallarının favorisi olduğunu da ekleyelim.

        FİLMİN NOTU: 8.3

        Künye:

        Aşıklar Şehri (La La Land)

        Yönetmen: Damien Chazelle

        Oyuncular: Emma Stone, Ryan Gosling, J.K. Simmons, Rosemarie DeWitt, Fin Wittcrok

        Süre: 127 dk.

        Yapım yılı: 2016

        Diğer Yazılar