Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        'Transformers: Ay'ın Karanlık Yüzü' bugün vizyonda!

        Dört senede bir fenomene dönüşen ‘Transformers’ın üçüncü halkası, ikincisinin aşırı militarist ve küçük düşürücü tavrını sisteme alaycı bakışıyla bertaraf etmeyi becerirken, teknik detaycılığı da üst boyutlara taşımış. Ama ‘uzaylı robot istilası filmi’nden, Nükleer Savaş dönemini akla getiren ‘teknolojik bir savaş filmi’ çıkarma arzusuyla yanıp tutuşan Michael Bay’in, bu seferki son 40 dakikası öncekilerin üzerinde değil. Ancak zeki-eğlenceli yan karakterlerden, samimi aşk üçgeninden, aksiyon dozajı yüksek görkemli sahnelerden, robot türlerini geliştiren evreninden ve sinemasal göndermelerden güç alarak farklı türler arasında gezen omurgasıyla keyifle tüketilen bir blockbuster var karşımızda. Anlayacağınız Spielberg’in ‘Jaws’, ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler’, ‘E.T.’ ve ‘Jurassic Park’tan sonra en yaratıcı A tipi düşü için kurduğu formül yine tutmuş. Robotlar bu sefer o kadar gerçek ve çok boyutlu ki, adeta perdeden üzerinize atlayacaklarına inanıyorsunuz onların.

        İnanılmaz olanı ‘gerçek’ yapmakla nam salmış bir yapımcı-yönetmen. Spielberg, hiç kuşkusuz Yeni Hollywood döneminin oluşumunda ve iz bırakmasında büyük katkıda bulunmuştur. Bizi dibimizdeki köpekbalığı korkusuyla yüzleştirmesi, uzaylı ile dost etmesi, dinozorların gerçekliğine inandırması ve aksiyon-macera mizanseninde kovboyun varlığına inandırmasıyla, bir çocukluk-gençlik figürüdür. B sınıfından A tipine transfer ettiği şeylerle bazı tanımların oluşmasına yol açmıştır.

        Yeni neslin ‘E.T.’si ya da ‘üçüncü tür’ünün ‘Transformers’ olduğuna şüphe yok

        Halen de işlevlerini sürdüren Spielberg’in son hedefi bildiğiniz gibi 80’lerin sonunda çocuk yaşlarda olanların hayalini canlandırmaktı. İlki 2007’de çekilen ‘Transformers’ serisinin son halkası da bu düşün halen ayakta durduğunu kanıtlıyor. Seri her zaman Amerika’nın dış tehditlere karşı politikalarını emperyalist bir bakış açısıyla ele alması ve militarist bir söylem depolamasıyla eleştiri odağı oldu belki. Ancak robot, insan, asker ve daha nicesini içinde bulundurup aksiyonun boyutunu değiştiren görkemli sahnelerinin yanında ‘robot tasarımı’ konusunda da bir teknoloji harikası olduğuna şüphe yok üç filmlik toplamın.

        Bu minvalde de ‘uzaylı robotlar’ı gerçek kılan ve içimizden biri haline getiren yönetmenin, yeni neslin ‘E.T.’sini ya da ‘üçüncü tür’ünü yarattığı söylenebilir. Zira buradaki A tipi efektlerin çığır açacak düzeyde olması, bir bakıma “Super 8”den (2011) ziyade bu serinin iz bırakmasını sağlayacak ilerleyen dönemde. Belli ki Spielberg, robotların (ya da transformerların) ancak şimdinin teknolojisiyle bu kadar detaylı -ki ağızlarındaki salyaya kadar derinleştiriliyorlar- halde perde canlısı olabileceğini önceden tasarlamış. Serinin üçüncü halkası “Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü” ise, tabiri caizse ikincisinin kaldığı yerden devralıyor. Bunun devamında karşımıza bir kez daha bir blocbuster harikası ya da eğlenceliği çıkarıyor.

        İkinci filmin emperyalist söylemi burada liberale kaymış

        İkinci filmde çöle yerleştirilerek ötekileştirilen deceptikonların durumu burada daha farklı bir söyleme oturtulmuş. Bu açıdan da bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Zira filmin bakış açısı, gerçek anlamda savaşa yönlendiren ve Ortadoğu’yu kötü gösteren, bir ‘Irak Savaşı karıştırıcı’ bütüne açılmıştı. Burada ise kurulan olay örgüsünde bu ultra-emperyalist tavır biraz arka plana atılmış. Belki de bunu Bin Laden’in yakalanmasına paralel bir duruş olarak görebiliriz.

        Filmi izleyenler 1960’larda Soğuk Savaş döneminde başlayan ve bunu bir ‘demo görüntüsü’ ile halleden eserin (ki Kennedy bile canlandırma görüntüleriyle gösterilirken, döneme uygun 1.33:1 formatında video ya da 8 mm doku kullanılmış), alternatif tarih yaratma çabasından yakınabilir. Ancak sonradan anladığımız gibi Spielberg ve Bay’in amacı bundan mümkün olduğunca liberal ya da tarafsız bir bütün çıkarmak olmuş. Bu doğrultuda Soğuk Savaş ve aya çıkış sonrasında 1970’lerin başında devreye giren ‘uluslararası ticaret pahalı’ tavrı, ‘deceptikonlar ikiyüzlü bir Amerikan şirketini para ile kandırdı’ya bağlanmış.

        Lider karakterlerin alaycı desteği ‘içimizdeki tehdit’i daha baskın hale getirmiş

        Bu noktada da filmin gerçek kötüsü olma özelliği, bu militan kılıklı çizilen, metalik grinin eskimiş haliyle dolaşan robot türünün (deceptikonlar) alegorik karşılığının ötesinde Dylan’ın (Patrick Dempsey) babasının kurduğu bu göstermelik iletişim şirketinin üzerine yerleştirilmiş. 40 senelik bir söğüşlemenin de ‘Ortadoğu ile birliktelik kuran içimizdeki zalim’ üzerinden kodlanması ise kabul edelim bir stüdyo filmi için dikkat çekici. Bunun üzerine gerçek Amerikan toplumu gibi renkli ve çok ırklı gösterilen otobotların ‘kırmızı’ kabuklu ‘Sentinel Prime’ karakterinin, ‘sisteme karşı lider olmak için ayaklanan azınlık’ konumunda karşımıza çıkarılması şaşırtıcı değil.

        Böylece Bay, bizi sonda bir teknolojik cephe savaşı izlemeye yönlendirse de bunun taraflarını çok net çizmemiş. İçimizdeki kötülerden oluşan bir ‘ihanetçiler birliği’ oluşturmuş adeta. Bu bağlamda filmin lider konumundaki karakterlerine John Turturro, John Malkovich ve Frances McDormand’dan gelen ‘alaycı’ destekle de bir şekilde ‘emperyalist-şovenist savaş filmi’ ideolojisini ya da ‘militarist Hollywood bakışı’nı elinin tersiyle itmiş.

        Son 40 dakikadaki aksiyon sahnesi ‘teknolojik savaş filmi’ üretmek için var

        Buna one-liner (tek cümlelik) esprilerle ‘kötü bilimkurguda olacak klişe’ gibi tanımların katılması veya ‘Star Trek’, “Maymunlar Cehennemi” (“Planet of the Apes”, 1968) gibi mekansal göndermelerin eklenmesi, bir bakıma pastiş (postmodernizmde başka yerlerde yapıştırma sanatı) bir boyut da doğuruyor işin gerçeği.

        Ancak serinin işleyen olay örgüsünün çatısında son 40 dakikadaki varlığına alışık olduğumuz ‘finişi yapan aksiyon sahnesi’nin ilk filmdeki kadar tatmin ettiğini söylemek zor. Zira 2007 tarihli eserdeki ‘sokak çatışması’ anlayışına bir dönüş var halihazırda. Ancak bu durumun ‘şehir cephesindeki kötüler ile insanların mücadelesi’ne odaklanan bir savaş sahnesi olarak belirlenmesi yaratıcılığı yıkmış.

        İlk filmin otobot-deceptikon mücadelesi neticesinde robotların üstümüze gelmesiyle sonuçlanan, ikincide ise yine bu boyutta bir çöl sahnesiyle karşımıza çıkarılan bu görkemli koreografi harikası sekansların buradaki şubesi kanımca fikir aşamasında işlemiyor. Zira otobotların devre dışı kaldığını düşünen Amerikan askerinin cepheye helikopterle girmesinden başlayarak ‘öteki’ ile mücadelesi adeta Irak Savaşı, Körfez Savaşı ya da Soğuk Savaş farketmeden bir ‘yabancı tehdidi var’a bağlanmış. İşin daha da kötüsü karşı tarafın da büyük kısmının ‘gerçek insanlar’dan oluşması.

        Araba takip sahnesi son sekanstan daha görkemli

        Halbuki Bay’in araba takip sahnesinde adım atan robot türleriyle kurduğu koreografi olağanüstü bir teknolojik çatışmayı perdeye getirse de, onların neredeyse yanımıza gelip aksiyona boyut atlatma hali son 40 dakikada geçerli değil. Zira korkuya hakimiyetinden bildiğimiz Ehren Kruger’ın kaleminin katkısıyla karşımıza çıkarılan, iletişim şirketindeki istila sahnesi gibi ufak boyutlu sekanslar daha iyi işlemiş gibi.

        Aslında bu yaklaşımı bir kenara bırakınca ikinci filmden itibaren topu eline alan senaristin burada da Gremlins kılıklı bir otobot ile onun arkadaşından Laurel-Hardy kıvamında bir mizah ikilisi yaratması, bütün filmi aynı abartılı makyajla tamamlayan seksi model Rosie-Huntington Whiteley’i bir aşk üçgeninin orta yerine yerleştirmesi ve Turturro, McDormand, Malkovich, Jeong gibilerinden abartılı-fiziksel mizah çıkarması kolay işler değil.

        Blockbuster yönetmenliğine farklı anlatı metotları eklemiş

        Seyirci de zaten filmin blocbuster güdüsüne hayran kalıp, savaşın 60’larda da şimdi de aynı olduğu gerçeğini kabul ederek ayrılacaktır sinema salonundan. Ancak elbette finaldeki durumun ‘yeni bir savaş filmi yaratma’ güdüsü aşılamasına karşın, ‘Terminator’ serisinin aksiyon kat sayısını üstlere çekme mantığını birazcık gerilere hapsettiğini söylemek şart. Yine de orada son beş dakikayı kapsayan üçlü düello sahnesindeki “İyi Kötü ve Çirkin” (“Il buono, il brutto, il cattivo”, 1966) göndermesi, durumun birazcık toparlanmasını sağlıyor.

        Bay ise burada seri boyunca yaptığı gibi blockbusterdaki ya da Amerikan klasik sinemasındaki anlatı yeniliklerine bir halka daha ilave etmiş. Koreografi harikası sekansların dışında çarpık açı, alt açı, üst açı gibi sinema dili araçlarını olmadık yerlerde karşımıza çıkarma cesaretini gösterirken, objektif çeşitlerini de yerine göre “Zoraki Kral”daki (“The King’s Speech”, 2010) gibi hafiften tersine yerleştirmekten gocunmamış. Sadece tempo ve aksiyon koreografisini daha yükseklere çekme konusunda sıkıntıları var yönetmenin.

        Uzaylı istilasının ‘öteki’lerinin yeni boyutu işini sağlama almış

        Halbuki Kruger’ın katkısıyla gelen açılıştaki ‘uzay operası’, finaldeki ‘teknolojik savaş’, orta bölümdeki ‘iş hayatı taşlaması’ ve ‘romantik-komedi’ gibi alt türlere-formüllere açılan alanlar arasındaki egzersiz, teknolojik çok boyutluluktan destek almış fazlaca. Bunların arasında uzay gemisi, yeni deceptikon Shockwave, ‘Rodan’ kıvamındaki küçük uçan robot ve adeta bir boyut daha kazanan robotların tamamı, seriye yeni halkalar ekliyorlar.

        “Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü”nün teknolojik anlamda da “Metropolis”ten (1927) günümüze uzanan robot üretiminde iz bırakacağı kesin. Zaten bu sayede ‘uzaylı yaratık’ın en güncel tanımının, her türlü eşyanın şekline girebilen metamorfoz kabiliyetli Transformer’lar olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz.

        FİLMİN NOTU: 6

        Künye:

        Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü (Transformers: Dark of the Moon)

        Yönetmen: Michael Bay

        Oyuncular: Shia Laboeuf, Rosie-Huntington Whiteley, Patrick Dempsey, John Turturro, Josh DuHamel, Frances McDormand, John Malkovich, Tyrese Gibson, Ken Jeong

        Süre: 153 Dk.

        Yapım Yılı: 2011

        keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar