Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yapıbozucu kimliğiyle ve özgün mizah tadı sunan diyaloglarıyla dikkat çeken Uğur Uludağ, Woody Allen, Mel Brooks ve Mike Myers gibi yaratıcılarla akrabalık kurarken parodinin ötesine geçen bir komedi yazarı. Yönetmenliğini de kendi üstlendiği oyunlarından en çok beğenileni ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler’in üçüncü halkası ‘Başlangıç’ geçtiğimiz günlerde perdelerini açtı. Ben de 15 Kasım’da Akatlar Kültür Merkezi’nde yapılan gösterimdeydim. Bir Uludağ oyunu daha kahkaha tufanı, ilişkilerle ilgili metinler, sahici-planlı ekip komedisi yetisi ve postmodern dokusuyla dikkatleri çekti. Spielberg’in “Close Encounters of the Third Kind”ını bozup alaya alan serinin, bu seferki hedefi yaratıcılık dönemi krizi formülünden hiciv dolu bir portre çıkarmak olmuş. Oyun, meraklısı için Kasım ve Aralık boyunca her Salı Akatlar Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.

        Komedi yazarlarımızın sayısının artması kuşkusuz her açıdan bir geri dönüş anlamına geliyor. Gani Müjde, Cem Yılmaz ve Ata Demirer gibilerinin sinema sahnesindeki işlevlerinin yanında tiyatro arka planlı Uğur Uludağ’ın da özellikle son 10 senedeki çıkışı dikkate değer. Kendisinin 2001 yılında yazdığı ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler’ oyunu ile ortaya koyduklarını ve onun devamında yaşattıklarını bir ‘kimlik’ üzerinden okumak mümkün. Bu durum da onu aslında farklı ekollerden beslenen postmodern bir mizacın sahibi yapmış.

        Sinemada olsa auteur diyebilirdik

        Woody Allen’ın ilk dönemlerinde görebildiğimiz ‘seks diyaloğu’ yazma becerisinden ve ilişkileri ele alma inadından tutun da Mike Myers’ın vodvili terkedip absürt ve kitsch dünya üzerinden oluşturduklarına uzanan kaynakçaların listesi uzatılabilir. Ancak burada esas olan nokta böylesi bir bilincin aşıladığı ‘inadına üreticisi, yaratıcısı ve yönetmeni ben olacağım’ arzusuyla sinemada olsa ‘auteur’ ibaresini yakıştırabileceğimiz bir isim oluşturulması.

        Hakim kalıpları ve formülleri bozmaktan korkmayan, hatta ‘fars’ ve ‘vodvil’ gibi komedi eğilimli tiyatro geleneklerini yok eden Uludağ’ın gerçek anlamda kimlik sınavından geçmesinin üzerinden çok zaman geçti. ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler: Başlangıç’ ise sanki 2002’de ikincisi üretilen, arada bir de kitabı çıkan serinin ‘kişisel geri dönüş’ hikayesi olarak anılabilir.

        Uludağ usulü yaratıcılık dönemi krizi formülü

        Büyük bir özgüven, alçakgönüllülük ve cesaret ile kendi hayat hikayesini alaya alan Uludağ’ın en kişisel işini vereceği noktaya uzanması, nedendir bilinmez ama yönetmenlerin ‘miras filmleri’ni akla getirmiyor değil. Bu da bir yükseliş ve kendini kabul ettirme sürecinin bir kanıdı aslında. Oyunun gerçek anlamda onun ruhunu taşıyan bir noktada ‘yaratıcılık dönemi krizi’ formülüne el attığı, ancak ne “Barton Fink”in (1991) kara film, ne “Hayal ve Görüntü”nün (“Images”, 1972) gizemli kadın hikayesi, ne “Çıplak Şölen”in (“Naked Lunch”, 1991) bedensel gariplikler, ne de “Sekiz Buçuk”un (“8 ½”, 1963) gerçeküstücüsü rüyalar zemininden beslenip ciddi çıkarımlara uzandığı söylenebilir.

        Aksine sinema dünyasıyla haşır neşir olan yaratıcısının şimdilerin modası ‘önbölüm’ eğilimini, kendi zihnine “John Malkovich Olmak”ın (“Being John Malkovich”, 1999) yaptığı gibi alaycı sokuşu olarak görebiliriz. Bu doğrultuda psikolojik anlamda libido, sevgi, erkeklik ve başarılar gibi bölümlere ayrılabilecek dört karakterin beynin içinde konuştuğu, Uludağ’ın kendisinin ise kriz sürecinde gerçek hayatta debelendiği iki yönlü bir mizansen kurulmuş.

        Postmodern dokusu sinema mizansenini aratmıyor

        Beyin algısının ‘Young Frankenstein’ın Broadway müzikaline benzer bir izlenim bıraktığı hafif gerçeküstücü halini ve Michel Gondry’nin yaratıcılığını akla getirdiği de çok açık. Sahne düzeni açısından da bir postmodern doku izleyen Uludağ’ın sinemaya temelli sıçrarsa; Onur Ünlü, Reha Erdem, Gani Müjde, Ezel Akay gibi yönetmenler gibi böylesi algılı yenilikçi yönetmenlerimizden biri olacağı kesin. En azından 2007 tarihli ilk filmi “Bir İhtimal Daha Var”da bunu gözlemleyebilmiştik.

        Zira bozucu senarist-yaratıcı kimliğinin yanı sıra (ki burada Spielberg’in bizde Tehlikeli İlişkiler adıyla bilinen Close Encounters of the Third Kind filminin parodisini yapma amacıyla yola çıkan bir seri var) gerçek anlamda oyuncu yönetimine de kafa yoran bir isim Uludağ. Doğa Rutkay’dan sinema perdesinde göremediğimiz yetkinlikte bir ‘kapitalizmin makineleştirdiği iş insanı’ figürü çıkarırken, bunu tekrarlara dayalı bir mizah anlayışıyla ‘karakter portreleme’ becerisine çevirebilen de onun ta kendisi.

        Türk sinemasının kadın starını daha fazla aramaya gerek yok

        Yağmur Kaşifoğlu’nun 90’ların sonunda dizilerde yaptığı yükselişle Türk sinemasının kadın starı olacağını düşündüğüm acı tatlı sahne kimliğini saklandığı yerden çekip çıkaran da yine Uludağ’ın yetisi. Aynı zamanda Kaşifoğlu’nun yeteneğine ve şimdiden aranan ‘yıldız’ arayışına çare olabilecek performans bütünlüğüne, burada gerçek bir ‘iki karakterlilik-seslilik’ duruşuyla boyut kazandırması da etkileyici. Bu durum adeta bir oyunculuk resilatini beraberinde getirmiş. Onun sinemada “Gülün Bittiği Yer”deki (1999) performansıyla dikkat çekip dizilerde yoluna devam etmesi ise sektörün ayıbı.

        Hakan Bilgin’in son dönemde oynadığı Türk filmlerinin yan rollerinde parlayıp o eserlerin önüne geçmesini sağlayan ‘karakter komedisi’ yetisi de bunlara eklenince aslında bir bakıma ‘ekip ruhu’ tamamlanmış.

        Neredeyse Marx Kardeşler kıvamında bir ekip bütünlüğü

        E.S.E.K. ekibinin Marx Kardeşler kıvamında bir inandırıcılık, birbirine uyum ve genelde ayrı kimliklerden oluşan bir mizah yetisi sundukları şüphesiz. Türkiye’de her şeyin tek başlı başarıya bağlandığı dönemde böylesi bir duruşun sergilenmesi de önemli. Bir bakıma tiyatronun ve sanatın abecesini bilen bir grubun sanat yönetiminden oyunculuklara, yönetimden senaryoya her konudaki becerisini izleyebiliyoruz sahnede. Derinden hissedilen bu durum da Uludağ’ın bozucu ve postmodern ruhuna uyumlu ve inandırıcı bir dış görünüş vermiş.

        İlişkilerle ilgili alt metinleri var

        Geleneksel tiyatrodaki vodvil odaklı komedinin gerçek bir anti-tezini sunan yaratıcının bu noktadan sıyrılıp kült eserler çıkarmayı sürdürmesi sevindirici. Tabii bu noktada Nuri Bilge Ceylan, Hıncal Uluç, “Derin Darbe” (“Deep Impact”, 1998), Freddy Krueger, “300 Spartalı” (“300”, 2006) gibi referanslar da onun ‘sözlü gag’ gerçeğinden beslenen bir mizahçı olduğunu ispatlıyor. Aynı zamanda küfür ve seks içeren diyaloglarının son dönemde yükselen eğilimin sonucu olarak görülmesi çok doğru değil gibi. Sanki daha çok Allen ve bürlesk kaynaklı bir durum söz konusu.

        Yaratıcısının ilişkilerle ilgili açtığı metinsel tartışmaların yanında alaycı göndermelerle hicvettiği alanlar da aslında düşünsel metinler katmış oyuna. Her Uludağ ürününde olduğu gibi ilişkilerle ilgili Yeşilçam duygusal-dramlarında sadece yüzde birini gördüğümüz detaylar ve gözlemler ilgi çekici. ‘Üçüncü Türden Yakın İlişkiler: Başlangıç’ın Uğur Uludağ’ın en kişisel eseri olduğu kesin. Ancak en eğlenceli ve en yaratıcı olanı olmadığını da kimse iddia edemez.

        keremakca@haberturk.com

        Diğer Yazılar