Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Altın Palmiye zaferiyle gururumuzu okşayan “Kış Uykusu”nun, mantıklı bir şekilde Oscar aday adayı seçilmesi sevindirici... Bunun yanında 27 Ağustos-6 Eylül tarihleri arasında 71. kez düzenlenecek Venedik Film Festivali’nde de ilk kez yerli bir ilk film, ana yarışmada şans arayacak. Kaan Müjdeci’nin mucizevi “Sivas”ının rekabetçileri arasında Fatih Akın’ın ortak yapımı “The Cut” da bulunuyor. Öte yandan festivalde FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ve SİYAD’ın ilk yerli ve kadın başkanı Alin Taşçıyan, Ufuklar (Orizzonti) yarışmasının jüri üyelerinden...

        Yılmaz Güney, Erden Kıral ve Ömer Kavur’un sırasıyla Cannes, Berlin ve Venedik’in ana yarışmalarında ikişer filmleriyle boy göstermesi önemliydi. Ama Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da beş filmiyle üst üste yarışıp ödülsüz sene geçirmemesi, bir alışkanlık yarattı. Mayıs’ta, 12 yıllık emek, kendini geliştirme süreci karşılık buldu ve Altın Palmiye zaferi geldi.

        Uluslararası zafer, dünya çapında bilinirlik ve fısıltı gazetesinin etkisiyle ülkemizin “Kış Uykusu”nu (2014) Oscar aday adayı seçmesi kaçınılmazdı. Bu ‘olmazsa olmaz’ durum gerçekleşince, “Üç Maymun” (2008) ile bizim adımıza Akademi Ödülleri’nde ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ dalında en üst noktayı (ilk dokuz) gören yönetmen onurlandırıldı. En baştan hatırlatmakta fayda var: 22 Şubat 2015’te düzenlenecek 87. Oscar ödül töreninin adayları, 15 Ocak 2015 tarihinde açıklanacak. Yani önümüzde uzun bir zaman dilimi var.

        ÇOK DOĞRU BİR TERCİH

        Peki o tarihe kadar bizi neler bekliyor? Geçen yıl bu kategori için 76 ülke film göndermişti. Bunları görmeden yorum yapmak sağlıksız olur. Açıkçası önceden belirtelim, bu yarışta esas adaylıktan iki-üç hafta önce açıklanan ‘dokuz filmlik kısa liste’ye girmek bile büyük başarı olarak kabul edilmeli.

        1975’ten bu yana Altın Palmiye kazanan sadece üç film ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ Oscar’ına ulaştı (bundan öncesinde de istatistikler çok farklı değil). Bunlar Volker Schlöndorff’un “Teneke Trampet”i (“Die Blechtrommel”,1979), Bille August’un “Fatih Pelle”i (“Pelle Erobreren”, 1987) ve Michael Haneke’nin “Aşk”ı (“Amour”, 2012) idi. Her üçü de genel kitlenin özdeşleşme algısına uyan, hikayeyle veya karakterlerle bağ kuranları etkileyen, bu konuda becerikli filmlerdi. Bunlara ek olarak bu 39 sene içinde Cannes’da zafer kazanan sadece dört yapıt daha bu kategoride aday olabildi: “Savaşçının Gölgesi” (“Kagemusha”, 1980), “Babam İş Gezisinde” (“Otac Na Sluzbenom Putu”, 1985), “Sınıf” (“Entre Les Murs”, 2008) ve “Beyaz

        Bant” (“Das Weiße Band - Eine deutsche Kindergeschichte”, 2009).

        ADOPT FILMS NASIL BİR KATKI SAĞLAR?

        Bu noktada esas soru şu olmalı: “Kış Uykusu”nun ABD haklarını alan yeni şirket Adopt Films ne yapar? Son iki yılda “Yukarıdaki Çocuk” (“L’Enfant D’en Haut”, 2012) ve “Ömer”i (“Omar”, 2013) sırasıyla ilk dokuza ve ilk beşe sokmak bir gösterge mi? Açıkçası bu kategoride Sony Pictures Classics kadar tecrübeli değiller. Ama yavaş yavaş olgunlaşıyorlar. Doğru ve bilinçli kampanyalarla hareket ediyorlar. Henüz bir vizyon tarihi belirlemediler. Ama “Kış Uykusu”, seyirciyi bölen bir film. Kuzey Amerika festivallerinin en önemlisi ve Oscar açısından belirleyici Toronto Film Festivali’nde Amerika prömiyeri yapmak avantaj. Zira genelde aday olan beş filmden en az dördü oradan bir şekilde geçmiş oluyor.

        Fakat genel soruları sormakta fayda var: 196 dakika daha en baştan zorlamıyor mu? Kurulun filmi yarıda bırakmasını sağlamaz mı? Bir auteur’ün zihninden geçenleri dökerken, teatrale düşen entelektüel diyaloglar izleyenleri negatif etkileyebilir mi? Egzotik Kapadokya doğası ‘başka bir dünyaya girme’ arzusunu karşılar mı? Bu ve bunun gibi soruları süreç içinde cevaplarız. Ama tercih doğru…

        KAAN MÜJDECİ, ‘TARKOVSKY’ KADAR TALİHLİ Mİ?

        100. yılına giren Türk sinemasının uluslararası piyasadaki en güncel başarısı için Kaan Müjdeci’nin “Sivas”ına (2014) bakmak yeterli. 11 yaşında bir çocuk ile Sivas isimli bir dövüş köpeğinin bozkırdaki dostluğunu anlatan eser, prestijli Venedik Film Festivali’nin 71’incisinde ana yarışmaya girdi ve gururumuz oldu. Böylece “Küf” (2010) ve “Çoğunluk”un (2012) Geleceğin Aslanı’na ulaşmasıyla kazandığımız bilinirlik sonuç aldı. Bu noktadan sonra ne olur bilinmez. Ama her şey Alexander Desplat’nın başkanlığını yaptığı jüriye, Jessica Hausner, Philip Gröning, Jhumpa Lahiri, Sandy Powell, Tim Roth, Elia Suleiman ve Carlo Verdone’ye bağlı.

        Daha önce Andrei Tarkovsky, Tom Stoppard, Milcho Manchevski ve Andrey Zvyagintsev, 30 yaşın üzerindeyken ilk filmleriyle Altın Aslan’a uzanmıştı. Kaan Müjdeci bu başarıyı tekrarlar mı? Bir sürpriz olma şansı var. Venedik’te denk gelince kendini kabul ettirmiş usta yönetmenler (bu sene Roy Andersson ve belki Wang Xiaoshuai seçenekleri var) ödüllendiriliyor. Ama yakın zamanda “Dönüş” (“Vozvraschchenie”, 2003), “Durgun Yaşam” (“Sanxia Haoren”, 2006), “Lübnan” (“Lebanon”, 2009), “Sacro GRA” (2013) gibi sürprizler yaşanıyor. “Brokeback Dağı” (“Brokeback Mountain”, 2005), “Şampiyon” (“The Wrestler”, 2008), “Başka Bir Yerde” (“Somewhere”, 2011) gibi Amerikan bağımsız sinemasının değerli ürünleri ve yaratıcıları da onurlandırılabiliyor. Bu sene bu kontenjandan Iñárritu’nun “Birdman”i (2014), sevilen belgeselci Joshua Oppenheimer, Andrew Niccol, David Gordon Green ve fazla önemsenmeyen Abel Ferrara var.

        FATİH AKIN ÖDÜLSÜZ GEÇMEZ GİBİ

        Şans faktörü önemli. Ama eğer beğenilirse Fatih Akın’ın “The Cut”ı daha önde. 1915 Ermeni olaylarını anlatan çokuluslu eser, tam festivallerin mantığına göre. Cannes’da beğenilmeyip ‘Belirli Bir Bakış’ (‘Un Certain Regard’) bölümüne alınmak istendiği söylendi. Akın’ın Berlin’de zafer, Cannes’da En İyi Senaryo ödülü, burada Jüri Özel Ödülü ve Genç Sinema Ödülü aldığını biliyoruz. Üç majör festivalin ana yarışmalarını boş geçmeyen bir isim. Bu sebeple bir şeyler alacaktır. Ama en üst nokta kolay değil.

        Bakalım “Anayurt Oteli”, “Gizli Yüz”, “Bekçi”, “Ayna”, “Karartma Geceleri” ve “Süt”ün yaşadığı hayal kırıklığı tekrarlanacak mı, yoksa Venedik’te bu kez zafer veya büyük ödül sevinci yaşayabilecek miyiz? Ann Hui’nin başkanlığındaki Ufuklar (Orizzonti) jürisinde FIPRESCI ve SİYAD’ın ilk yerli ve kadın başkanı Alin Taşçıyan’ın yer alması da bir övünç kaynağı. Alin’e ayrıca başarılar dilerim.

        Diğer Yazılar