Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        29 AĞUSTOS FİLMLERİ

        Ünlü edebiyatçı Elmore Leonard’ın ‘Get Shorty’ ve ‘Be Cool’ romanlarına konu olan tefeci Chili Palmer, sinemada 10 yıllık bir arayla (1995 ve 2005’te) karşımıza çıkmış, ilgi de çekmişti. Bu kez ise 90’larda Leonard uyarlaması “Jackie Brown”da gördüğümüz Louis Gara ve Ordel Robbie’nin ilk kez görüldüğü 1978 tarihli ‘The Switch’ romanı perdeye aktarılıyor. Rehine kara komedisi “Belalı Rehine”, ön bölüm işlevini eğlenceli diyaloglarla yerine getiriyor. Tim Robbins’ten Will Forte’ye, John Hawkes’tan Isla Fisher’a tüm oyuncular döktürüyor.

        Martin Ritt’in revizyonist western’i “Asi Kabadayı”ya (“Hombre”, 1967) kaynaklık eden romanın yazarı Elmore Leonard, meslek hayatının ilk 20 senesini bu türde geçirdi. Ancak esasen 1969’dan itibaren yazmaya başladığı polisiye/suç romanları ile tanındı. Geleneksel kara filmin ya da hard-boiled dedektiflik romanlarının kalıplarından modernize edilmiş, renkli piyasaya uygun karakterler, dahiyane diyaloglar ve bugünü yakalayan hikayeler çıkardı. Bunlar 90’lardan itibaren karakteristik özellikleriyle dikkat çeken özel kara komedi filmleri yarattı.

        John Frankenheimer’ın “52 Pick-Up”ından (1986) Steven Soderbergh’in “Aşk ve Para”sına (“Out of Sight”, 1998) uzanan uyarlamalar onun adını duyurdu. Ama esasen “Tut Şu Bücürü” (“Get Shorty”, 1995) ve “Jackie Brown”ın (1997) başarısı, suç ile mizahı, hızlı akan diyaloglar ile hafif karikatürize karakterleri harmanlama kıvraklığıyla konuşuldu. Leonard, ABD’nin göbeğinde suçun normal bir şeye, sıradan bir alışkanlığa dönüştüğü günümüz toplumunu topa tutmayı hedefledi. 1978 tarihli ‘The Switch’ romanından uyarlanan “Belalı Rehine” (“Life of Crime”, 2013) de bu duyguyu hissettiriyor.

        RESMİ ‘JACKİE BROWN’ ÖN BÖLÜMÜ

        Daniel Schechter’ın üçüncü filminde daha önce Samuel L. Jackson ile Robert De Niro’nun canlandırdığını gördüğümüz Ordell Robbie ve Louis Gara adlı Leonard mamulü karakterler, bir ön öyküyle karşımıza çıkıyor. 70’lerde geçen film, 1992 tarihli ‘Rum Punch’tan uyarlanan “Jackie Brown”da öldüğünü gördüğümüz tiplemeleri sanki uykusundan uyandırıyor. Ama oradaki gibi retro müziklerle ve sinemasal müdahalelerle yürüyen, oyuncaklı, postmodern bir akış yok burada. Tarantino uçarılığı canlanmıyor. 70’lerden yükselen rehine mizanseni büyük oranda dönemsel bir doku getiriyor. Nokta atışı diyaloglar, suç dünyasındaki alaycı dönüşler ve çekici karakterler, güldürme hedefiyle beliriyor.

        Ordell ve Louis’in genç hallerine can veren John Hawkes ve Mos Def’in ağırlığının Isla Fisher, Tim Robbins, Jennifer Aniston ve Will Forte’ye de sıçradığı süreç seyirciyi hikayeye bağlıyor. Herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı, para karşısında kontrolü kaybettiği, ama kendini bu ikiyüzlülükten çekip çıkarmak istediği bir etme bulma dünyası canlanıyor. “Belalı Rehine”, çabuk unutulacak bir rehine kara komedisi olarak doğru yollar belirliyor. “Jackie Brown” ön bölümü olarak ilerliyor. Ama daha ziyade Danny Boyle’un “Olağanüstü Bir Hayat”ı (“A Life Less Ordinary”, 1997) ile akraba duruyor.

        UFAK SEKMELER YAŞAYAN EĞLENCELİ BİR KARA KOMEDİ

        Schecther kendini geri çekiyor. Oyunculara alan açarken, asla stil numarasına veya ambalaj hilesine gitmiyor. Robbins’in can verdiği zengin koca Frank, Aniston’ın oynadığı boşanma arifesindeki eş Mickey, Isla Fisher’ın enerji kattığı herkesle ilişkiye giren Melanie ve daha nice açgözlü ve kafadan kontak tiplemenin üzerinden bir eğlence sunuyor. Belki 90’larda olsa daha etkili olabilecek bu yaklaşım, kalite olarak deneyimli yazarın ‘The Big Bounce’ romanının ikinci uyarlaması “Büyük Vurgun”un (“The Big Bounce”, 2004) üzerine çıkamıyor.

        Ancak yine de Leonard’ın kalemiyle gelen pratik zekanın iyi oyuncularla sarılması aksamıyor. Sadece finale doğru yönelirken aralara konulan ‘mantık boşluğu’ hamleleri biraz fazla yapıştırma ve ileriye gönderme yapma hedefli duruyor.

        Sinsilik fışkıran diyaloglar, bunu önemsememizi sağlarken Hawkes’un bir yanlış anlaşılmada hemen işi ‘hikayeyi düzeltme’ye götürmesi biraz fazla kolaycı duruyor. Kötüler-iyiler arasındaki farkın kolayca açılabilmesi, ‘bu kadar da değil’ dedirtiyor. 54 yaşındaki John Hawkes’un Louis Gara’ya, 1997’deki Robert De Niro’yla aynı yaştayken can vermesi (arada 15 yıl fark olmalıydı) ise bir ‘casting’ hatası olarak gözlerden kaçmıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Belalı Rehine (Life of Crime)

        Yönetmen: Daniel Schecther

        Oyuncular: John Hawkes, Mos Def, Jennifer Aniston, Isla Fisher, Tim Robbins, Will Forte, Mark Boone Junior

        Süre: 98 dk.

        Yapım yılı: 2013

        GERÇEK HİKAYE YETERLİ Mİ?

        Bundan 30 yıl sonra başarılı korku filmi “Lanet” (“Sinister”) ile anacağımız Scott Derrickson’ın ısmarlama stüdyo projelerinden “Bizi Kötüden Koru”, ne korkutma ne iyi çekilmiş bir film sunma ne de usturuplu performanslarla içine alma konusunda becerikli. Aksine ‘şeytan filmi’ni “Fallen”da polisiye ile birleştiği yerden alıp olgunlara uygun bir seyir sürecinin peşine düşüyor. Ama sonuç pek iç açıcı değil.

        Yetişkinleri de tatmin edecek bir korku filmi çekmek için en basit yöntem ciddiye alınan bir türle melez bir formül oluşturmaktır. Scott Derrickson, bu konuda becerikli bir isim. “Şeytan Çarpması”nda (“The Exorcism of Emily Rose”, 2005) gerçek bir şeytan çarpma olayını mahkeme filminin kalıplarıyla yorumlamıştı. Sanıkların dinlenmesini, sırların aralanmasını ve adalet sisteminin sorgulanmasını perdeye taşırken, olayın ahlaki ve toplumsal boyutunu da unutmamıştı. Bu film, ABD’de 20 milyon dolarlık bütçeyle 75 milyon dolarlık hasılat elde ederek Sony Pictures’ın kasasını doldurmuştu.

        POLİSİYE MELEZİ “FALLEN”IN FORMÜLÜ TUTMAMIŞTI

        Yönetmen, 2014’te bir kez daha Sony’nin yan kuruluşu Screen Gems’in altında çalışıyor. Jerry Bruckheimer Films’in ortak yapımcılığıyla bütçesi 30 milyon doları bulan “Bizi Kötüden Koru”da (“Deliver Us From Evil”, 2014) ise sömürmeye açık ‘şeytan filmi’ne ‘polisiye’ ambalajı giydiriyor. Ancak ‘şeytanlık’, Azazil adlı bir tehditle 1998 tarihli, klasik Amerikan sinemasının anlatısına hakim Gregory Hoblit imzalı “Fallen” ile benzer bir uygulama görmüştü. Üstelik buna da adapte olamamıştı. Denzel Washington’ın canlandırdığı polis karakteri John Hobbes’ın, bir anda doğaüstü olaylarla karşılaşması, kenar mahallelerdeki suçu farklı bir noktaya kaydırırken formül tutmamıştı.

        Burada da Ralph Sarchie-Lisa Collier Cool ikilisinin romanından uyarlanan ve gerçek olayları perdeye taşıyan eser, bu konuda bir korkutuculuk taşıyor mu tartışılır. Zira Derrickson’ın ‘found footage’ (buluntu film) meselesinin ayyuka çıktığı yıllarda, bu furyaya kapılmadan kendi inanışlarını klasik ana akım anlatı ile kavraması, bazen eğreti durabiliyor. Burada da aynı sorun var.

        YÖNETMEN KENDİ PROJELERİNDE BECERİKLİ

        Üç milyon dolar bütçeli “Lanet” (“Sinister”, 2012), tekinsiz bir tarikatın açığa çıkmasını, 8mm görüntüler, “Ruhlar Bölgesi”yle (“Insidious”, 2010) kurulan paralellik, internetin rolü ve dördüncü duvarın yıkılışıyla kalıcı kılmıştı. Yönetmenin ‘geçmişte yaşanan olaylar’a ilgisini öne çıkarıp bu eğiliminin en başarılı eserini vermesini sağlamıştı. Adeta filmin ortak yapımcılarından olduğu ortaya çıkmıştı. Burada ise Bana’nın tek star olduğu, yanına geleneksel olmayan bir rahibi aldığı süreç, ‘şehri kaosa sürükleyen şeytan olayları’ gibi bir klişeye sığınıyor.

        Elbette adakların adandığı, iblisin yüzünü gösterdiği, bilinçaltının devreye girdiği noir-şeytan filmi başyapıtı “Şeytan Çıkmazı” (“Angel Heart”, 1987) veya Taylor Hackford’ın ‘hukuk piyasası’ndaki ‘kötülük’leri kavrayan eseri “Şeytanın Avukatı” (“The Devil’s Advocate”, 1997) gibi bir beceri beklemiyoruz. Ya da beklemeli miyiz?

        JERRY BRUCKHEIMER NE ALAKA?

        Ama öyle ya da böyle “Bizi Kötüden Koru”nun, ortak kurgucu konumuyla becerikli Jason Hellmann’ın kontrolü eline almasıyla başlayan sorunları gerilimi yaratamamakla desteleniyor. Sanki sorgu seansındaki şeytan çıkarma meselesi “Ayin”in (“The Rite”, 2010) benzer süreçteki ucuzluğu ile dolduruluyor. Şeytan filminin ‘içine şeytan girme/şeytan çarpma filmi’ alt-alt türü, ‘polisiye’ yeleğiyle hareket ediyor.

        Fakat “Fallen”ın bir kademe üzerine çıkamıyor. Film, Bana’nın tek adamlık şovuna bel bağlıyor. Onun eşini oynayan Olivia Munn bile çok ruhsuz. “Stigmata”yla (1999) duvara yazılmış gizemli Latince kelimeler yoluyla kurulan bağ ise en fazla Rupert Wainright’ın oradaki biçimci yönetmenlik gösterisini hatırlamamızı sağlıyor. Jerry Bruckheimer’ın potansiyeline göre düşük bütçeli bir korku filmine şaşırtıcı desteği ‘nasıl yani?’ tepkisine yol açarken, ‘gerçekten yaşandı bunlar!’ damarını ne tüyler ürpertici ne de inandırıcı kılmaya yarıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.2

        Künye:

        Bizi Kötüden Koru (Deliver Us From Evil)

        Yönetmen: Scott Derrickson

        Oyuncular: Eric Bana, Edgar Ramirez, Olivia Munn, Chris Coy, Dorian Missick

        Süre: 118 dk.

        Yapım yılı: 2014

        YENİ BİR ‘ŞEYTAN’A GEREK VAR MIYDI?

        Türk işi bir şeytan çarpma filminin tanımını yapan “Azazil: Düğüm”, Amerikan sinemasında da karşımıza çıkan bir dini terimin peşine düşüyor. Ancak o alt-alt türü alanının klişe duran öğeleri ve kimi görsel problemlerle sarınca, sadece kurgusunun tempo yaptığı anlarda anlam kazanabiliyor.

        Kültürel korku filmlerinin ‘din’ ile ilişkisinde genelde Kur’an’daki önermeler, kavramlar ve daha fazlası karşımıza çıktı. Bu durum da özellikle ‘D@bbe’ serisinden bu yana gişeden bir geri dönüş kazandırdı. Özgür Bakar ise bu konuda fikirleri olan bir yönetmen. “Ammar: Cin Tarikatı”nda (2014), tarikatlı cin filmi formülü yaratarak dikkat çekerken, görsel efekt becerisi ve Mustafa Preşeva’nın profesyonel kurgu katkısı ile dikkat çekmişti.

        BİR EV İÇİNDEKİ ŞEYTAN ÇARPMA OLAYI

        “Azazil: Düğüm”de (2014) ise yine benzer bir yola baş koyuyor. Ancak bu kez Amerikan sinemasında ‘Azazil’ olarak adı geçen, İncil’de ‘iblis’e denk gelmesiyle incelenen bir dini kavrama bakıyor. Böylece karşımıza ormanlık bir bölgede konuşlanan kapkaranlık bir evin içindeki metafiziksel olay çıkıyor.

        Bakar, korkuda metafizikle, öte dünyayla, paralel evrenle ilişkiyi seviyor. Burada da o dünyanın nasıl olduğuna dair yorumları var. Ancak esasen burada Metin Erksan’ın “Şeytan”ında (1974) trajikomik bir ‘orijinalinden kopya yeniden çevrim’e dönüşen formülü alıyor. “Semum”da (2008) Hasan Karacadağ’ı bir ruhani yaratık üzerinden uyguladığı bu metot karşımıza bir kez daha çıkıyor.

        İMGELER ÇOK KLİŞE DURUYOR

        Böylece defalarca kez gördüğümüz ‘şeytan çarpma’, ‘içine şeytan girme’ ve sonrasında bir din adamının bu kötü varlığı çıkarmasıyla sonuçlanan süreçle yüzleşiyoruz. Üstelik burada ‘tersine dönen ayaklar’, ‘havalanan beden’ gibi şeyler çok klişe kalıyor. Sanki hiç bu konuda yabancı örnek görmemiş gibi hareket etmek ise kolay olmuyor. Amerikan sinemasının şeytan çıkarma meselesine artık ‘Yahudilik’ üzerinden gitmeye başladığı günlerde böyle bir film çekmek ne kadar akıl karı. Tartışılır.

        “Azazil: Düğüm”, şeytan çarpması filmlerinin Müslümanlıkla imtihanı kıvamında… Ancak o dehlizlerde koyulaştırılmış ve yapay renklere bürünmüş sinematografi “Ammar: Cin Tarikatı”ndaki gibi özensiz. Burada tabiri caizse çabuk tüketilmeye açık, post-prodüksiyon mamulü kareler herhangi bir katkı vermiyor. Yakın planlar sinemaskopta filmi yolundan çıkarırken, finaldeki hızlanan kurgu biraz ‘can simidi’ oluyor. Bakar, hızlandırılan kurguyla Hollywood estetiğine yakın görsel yapılar kursa daha yetkin işler çıkarabilir. Fakat bu yaklaşımı, yüksek volümlü müzik ve "ce" yapan ses efektleriyle kafa şişiren bir işitsel yapıya çevirirse, sıkıntı orada başlar. ‘Cerberus’ göndermesiyle ‘mitolojik’ metinler açma çabası ise ‘gözüne fener yerleştirilmiş ucuzluk abidesi bir köpek’le ne kadar inandırıcı olabilir? Anlamak mümkün değil.

        FİLMİN NOTU: 2.8

        Künye:

        Azazil: Düğüm

        Yönetmen: Özgür Bakar

        Oyuncular: Murat Ercanlı, Tolga Akman, Cansu Diktaş, Nurten İnan, Zafer Altun, Burak Sarımola

        Süre: 95 dk.

        Yapım yılı: 2014

        BECERİKSİZ SEKS KOMEDİSİ

        Seks hayatında ustalaşmak isteyen bir kadının hikayesi, çekici bir komedi iskeletiyle capcanlı durabilir. Ancak bunun için en azından başarılı bir senariste ve yetenekli oyunculara ihtiyaç var. “Yatak Dersleri”, yönetmenliği bırakın sinemanın bu ana kalemleri konusunda da dikkatli olmayınca, bizim sığ yerli seks komedilerinin bile altında kalıyor.

        Dünyanın her yerinde ‘chick flick’ (‘kadın filmi’) üretimi yapılabilir. Hollywood’da da “Benimle Evlenir Misin?” (“27 Dresses”, 2007), “Gelinlerin Savaşı” (“Bride Wars”, 2009), “Yine Mi Sen?” (“You Again”, 2010), “Nedimeler” (“Bridesmaids”, 2011) gibi başarısız örnekler bir geleneğe dönüşmüş gibi. Roger Kumble’ın eğlence bombardımanı “Ateşli ve Tatlı”yı (“The Sweetest Thing”, 2002) bir kenara bırakınca yeni milenyumda bu konuda ‘seks komedisi’ne kayan ve seviyeyi düşüren sığ bir anlayış hakim durumda. Üstüne üstlük genelde meseleyi kadınların şapşal olabileceğine kadar götüren, kimi zaman seksistlikle de itham edilebilecek eserler bunların çoğu…

        YENİYETME BİR YÖNETMENİN TUHAF İTİRAFLARI

        ‘Sex and The City’ kitlesi gücenmezse, onun sinema temsillerinin bu durumu tetiklediği de ortada. Böylesi bir tablo ortadayken, ne olduğu belli olmayan bir yönetmen, oyuncular ve ekiple çekilmiş “Yatak Dersleri” (“À Coup Sûr”, 2014) nasıl açıklanabilir? ‘Mata Hari’liğe soyunan Emma’nın seks hikayeleri ya da üste çıkma çabasının kartonluğuna kapılarak belki. Ama o da imkansız gibi…

        Zira bu sene izlediğimiz C-tipi “Aşk, Tutku, Dedikodu” (“Les Gazzelles”, 2014) gibi yine bir kadının açmaza düşmesinden ‘komedi’ çıkarılmak isteniyor. Ama oradaki varoluşçu süreç, burada daha çiğ bir mizahla dolduruluyor. Sonuç ise yeniyetme bir kadın yönetmenin tuhaf itirafları...

        NERESİNDEN TUTSANIZ ELİNİZDE KALIYOR

        Görüntü yönetmeni Antoine Monod, sinemaskop çektiği “Havada Aşk Var” (“Ma Vie En L’Air”, 2005) ve “Aramızda Bebek Var” (“Un Heureux Evénement”, 2011) tecrübeleriyle, popüler sinema yetkini bir işin üremesini sağlayamıyor. Donuk karelere meyleden iyi çekilmiş, ışığında sıkıntı olmayan savruk çerçevelerle ortada kalıyor. Zira bunların bütünlüğünün yeri TV ekranında bir film ya da dizi olabilir.

        “Yatak Dersleri”, ne oyuncuları, ne senaryosu, ne de mizanseniyle tutarlı durabiliyor. İtici ana karakterinin peşine takılıp duygusallaşmış, film çekmeyi unutmuş ya da baştan hiç bilmiyormuş gibi davranıyor.

        FİLMİN NOTU: 2.1

        Künye:

        Yatak Dersleri (À Coup Sûr / Best in Bed)

        Yönetmen: Delphine De Vigan

        Oyuncular: Laurence Arne, Eric Elmosnino, Didier Bezace, Valerie Bonneton

        Süre: 92 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Anormal Aktivite 2 (A Haunted House 2): 3

        Arınma Gecesi: Anarşi (The Purge: Anarchy): 3.4

        Attila Marcel: 4.2

        Ayin (The Sacrament): 6.7

        Aynı Yıldızın Altında (The Fault in Our Stars): 3.5

        Barcelona’da Bir Yaz Gecesi: 2.9

        Bela (Borgman): 7.5

        Ben, Kendim ve Annem (Les Garçons et Guillaume, à Table! / Me, Myself and Mum): 3.5

        Betondaki Çatlakla (Risse Im Beton): 4

        Bir Don Juan Öldürmek: 2.2

        Cehennem Melekleri 3 (The Expendables 3): 2.3

        Cin (Jinn): 6

        Çakma Polisler (Let’s Be Cops): 3

        Çöldeki İzler (Tracks): 4

        Dehşet Kasabası (Aux Yeux Des Vivants / Among the Living): 5.5

        Fırtınanın İçinde (Into The Storm): 2.7

        Galaksinin Koruyucuları (Guardians of the Galaxy): 7.6

        Geçmişin İzleri (The Railway Man): 3.9

        Göz (Oculus): 1.9

        Günah Şehri: Uğruna Öldürülecek Kadın (Sin City: A Dame To Kill For): 7

        Hafta Sonu (Weekend): 4

        Hayalet (Phantom): 1.4

        Hayatımın En Kötü Gecesi (Walk of Shame): 5.2

        Herkül: Özgürlük Savaşçısı (Hercules): 2

        Hızlı ve Korkusuz (Vehicle 19): 6

        İlk Görüşte Aşk (Une Rencontre): 5.4

        İtalya Tatili (Walking on Sunshine): 6.1

        İnce Buz, Kara Kömür (Black Coal, Thin Ice): 4

        Kahraman Şövalye Justin (Justin and The Knights of Valour): 2.9

        Kan Bağları (Blood Ties): 5.5

        Karabasan (The Babadook): 7

        Karışık Aile (Blended): 5.4

        Kayıp Karıncalar Vadisi (Minuscule): 6.5

        Keşke Burada Olsam (Wish I Was Here): 5.7

        Kış Uykusu: 4.5

        Liseli Polisler 2 (22 Jump Street): 4.7

        Locke: 6.5

        Lucy: 3.9

        Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes): 5.5

        Meleklerin Mucizesi: 2.8

        Motel (The Bag Man): 3

        Muska: 2.7

        Öteki (The Double): 9.3

        Paris’te Bir Hafta Sonu (Le Week-End): 5.4

        Pislik (Filth): 4.5

        Sinyal (The Signal): 5.5

        Sürpriz Damatlar (Qu'est-ce Qu'on A Fait Au Bon Dieu?): 2

        Şef (Chef): 4.2

        Takip (The Rover): 6.5

        Tom Çiftlikte (Tom a la Ferme / Tom at the Farm): 3.3

        Toprağa Uzanan Eller: 3.1

        Transformers: Kayıp Çağ (Transformers: Age of Extinction): 5.5

        Uçuş 7500 (7500): 5.5

        Vecide (Wadjda): 4

        Yetenek Avcısı (Million Dollar Arm): 4.5

        Zamanda Yolculuk (Saving Santa): 1

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar