Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Adnan Tanrıverdi ile 2018’de yaptığım uzun röportajdan beri kamuoyunda iddia edilenin aksine SADAT’ın hevesli fakat son derece etkisiz hatta ticari anlamda başarısız bir güvenlik şirketi olduğu kanaatindeydim.

        Yaşanan gelişmelerin tamamı bu kanaatimi pekiştirdi.

        Adnan Tanrıverdi, 15 Temmuz sonrası iktidarın “Dindar, güvenilir, orduyu bilen asker” arayışının ekmeğini yiyerek bir süre Cumhurbaşkanlığı Güvenlik Politikaları Kurulu’na atandı. Fakat kısa zamanda hayalperest bir İslamcı olduğu anlaşıldı. “Mehdi gelecek” açıklamasının ardından kuruldaki görevine son verildi.

        Önerileri veya talepleri devlet nezdinde hiçbir zaman dikkate alınmadı.

        Şirketin Türkiye’de faaliyet göstermesine müsaade edilmedi. Yurt dışındaki girişimlerine de destek verilmedi.

        Buna rağmen iddialar o kadar absürt bir boyuta ulaştı ki Cumhurbaşkanı sonunda “SADAT’ın yöneticileriyle yakından uzaktan hiçbir alakam yok” diye açıklama yaptı.

        Adnan Tanrıverdi’den sonra Yönetim Kurulu Başkanı olan Melih Tanrıverdi muhalif medyadan pek çok mecraya çıkıp “Türkiye’deki istihbarat ve güvenlik kurumlarıyla bağlantımız yok” dedi. Hatta “Devlet bize destek vermiyor” diye dert bile yandı!

        Peki SADAT yurt dışında bugüne kadar ne yapmış dersiniz?

        Libya’da bir iki proje yapmak istemişler olmamış. Proje dedikleri de askeri spor müsabakalarıyla ilgili tesis önerisi!

        REKLAM

        Libya olmayınca Sudan’ı denemişler. Onu da bir inşaat firmasıyla birlikte danışmanlık hizmeti vererek yapmışlar.

        “Cesaret parkuru dediğimiz, atlama, zıplamayla ilgili bir sportif faaliyet alanı yapıldı. Başka hiçbir ülkede hizmet vermedik. Keşke verebilsek” diye yakınmışlar.

        Ha bu arada SADAT’tan bir yönetici çıkıp Makine Kimya Endüstrisi’nin ürettiği ürünleri, yurt dışında müttefik olduğumuz ve ülkemizin izin verdiği ülkelere götürüp satıyoruz” dedi. Hem MKE hem de Dışişleri Bakanlığı yalanladı. Söz konusu yönetici istifa etti.

        Dün de “SADAT, emniyet ve jandarmaya silah satmış” diye bir iddia ortaya atıldı.

        Cumhuriyet’ten Işık Kansu imzalı haberde “SADAT, emniyet ve jandarmaya cephane tedarik işi yaptığını açıkladı” denildi.

        Buna dayanak olarak da SADAT’ın internet sitesindeki şu duyuru gösterildi:

        “SADAT Savunma; hizmet verilen ülkenin silahlı kuvvetleri ve polis teşkilatının ihtiyaç duyacağı her türlü silah, araç, gereç, yedek parça, patlayıcı madde ve malzemenin ihtiyaçlarının tespiti, depolanması, tedariki, dağıtımı, bakımı ve onarımı hizmetlerini yapar.”

        Allah aşkına bu açıklamada “SADAT olarak Türkiye’de emniyet ve jandarmaya cephane tedarik ettik diye” bir cümle görüyor musunuz?

        Görmüyorsunuz çünkü öyle bir şey yok. SADAT’ın Türkiye’de bir faaliyeti yok. Yasak, izin verilmiyor. Ciddiye alınmıyor.

        Adamlar bir umut yurt dışından iş alırız diye internet sitelerine yapmayı arzu ettikleri görev tanımını yazmışlar.

        Dün yine de emin olmak için İçişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir ismi arayarak “Böyle bir alım söz konusu mu?” diye sordum. Cevabı son derece netti:

        REKLAM

        “Kübra Hanım bu iddia öylesine saçma ki... Emniyet ve Jandarma’nın silah ihtiyacı olursa Türkiye’nin bu anlamda faaliyet gösteren kuruluşları bellidir. Biz ihtiyaçlarımızın çok büyük kısmını Savunma Sanayii Başkanlığı üzerinden temin ederiz. Aselsan, Havelsan, Savunma Sanayii Başkanlığı, Makine Kimya Endüstrisi… İhtiyaç duyduğumuzda başvuracağımız şirketler bunlardır. Bu tür iddialar devletin itibarlı kurumlarını itibarsızlaştırmak dışında bir amaca hizmet etmez” dedi.

        İşin açıkçası ben çok sıkıldım SADAT hakkında yazılan bu uydurma haberlerden.

        Muhalif medya olmasa kapısına çoktan kilit vuracak ‘loser’ bir güvenlik şirketi, karanlık bir odakmış gibi abartıldıkça abartılıyor.

        Tam bir trajikomedi…

        5 çocuğa mezar taşı kırdıran karanlık

        5 çocuğa mezar taşı kırdıran karanlık
        0:00 / 0:00

        Dünün en üzücü haberi İstanbul Beyoğlu'ndaki Hasköy Mezarlığı'nda Yahudilere ait çok sayıda mezar taşının tahrip edilmesiydi.

        Neyse ki Türkiye Hahambaşılığı Vakfı görüntüleri paylaşıp bu vandalizmin sorumlularının yakalanması çağrısı yapar yapmaz yetkili makamlar harekete geçti.

        İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yaparak saldırıyı kınadı. Faillerin gözaltına alındığını duyurdu.

        “Bu tür provokatif saldırılarla birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışanlara asla müsaade edilmeyecektir” dedi.

        Dün İstanbul Valiliği de olaydan 11-12 yaş aralığındaki 5 çocuğun sorumlu olduğunu açıkladı.

        Benim edindiğim bilgiye göre, ifade veren bir çocuk düşen toplarını almak için mezarlığa girdiklerini ve sonrasında oyun amaçlı mezarlık mermerlerini tahrip ettiklerini iddia etmiş. Toplamda 81 adet mezar çeşitli yerlerinden zarar görmüş.

        İçişleri Bakanı Soylu’nun talimatıyla verilen hasarlar derhal onarılmaya başlanmış. Musevi Cemaati’ne de bilgi verilmiş.

        Açıkçası 5 küçük çocuğun 81 adet mezar taşına zarar verecek kadar vahim bir eyleme girişmesi insanın aklına “Dışarıdan yönlendirilen bir provokasyon mu var?” sorusunu getiriyor.

        Tam da İsrail ile ilişkilerin normalleşme yoluna girdiği bir dönemde acaba birileri ülkemizdeki huzur ve barışı sabote etmek mi istiyor?

        Eğer öyle değilse bile hangi karanlık zihniyet 5 küçük çocuğu böylesi korkunç bir şeyi yapmaya yönlendirdi?

        Ülkemizde öteden beri belli kesimler tarafından pompalanan bir Yahudi düşmanlığı var maalesef ve eğer bu çocukların zihnine böylesi nefret tohumları ekildiyse çok vahim.

        Bu açık bir nefret suçudur. Ne dinimizde ne kültürümüzde hoş görülmesi, tolere edilmesi mümkün değildir.

        İşin adli boyutunun yanı sıra toplumsal tarafının da üstüne gitmeliyiz.

        Diğer Yazılar