Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ayasofya’nın, Topkapı Sarayı’nın, Arkeoloji Müzesi’nin ve Sultanahmet’teki pek çok yapının yeraltından su kanallarıyla bağlı olduğu, Roma döneminden bu yana Istrancalar’dan gelen suların burada nihayetlendiği efsane halinde bilinirdi de ilk bilimsel çalışmalar, dalışlar nedense 2005’ten bu yana yapılıyor. Türkiye’nin en büyük raylı toplu taşıma ağını oluşturacak Marmaray ve metro inşaatı nedeniyle Yenikapı kazılmasa, erken Bizans döneminin en büyük limanı Theodosius bulunmayacak, İstanbul çevresinde bilinen en büyük tarihöncesi yerleşim yeri de ortaya çıkmayacaktı. Yenikapı kazıları, kentin çok eski tarihine götürüyor bizi ve ilerleme sağlandıkça böbürleniyoruz: Şimdi İstanbul’un dünya tarihinde ne kadar önemli olduğunu herkes öğrenecek!

        İSTANBUL’UN TARİH ÖNCESİ

        Bu, biraz sahte ve ikiyüzlü bir gurur cümlesi olur. Zira İstanbul’un tarihöncesine ilişkin mevcut verilerle pek de hemhal olmadığımız, kentin kültür tarihinden bihaber yaşadığımız apaçık ortada. İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Mehmet Özdoğan, İstanbul’un uygarlık tarihi açısından taşıdığı önemi anlamak için basit bir haritaya bakmanın yeterli olduğunu, ancak bunun İstanbulluların kent bilincine pek yansımadığını söylüyor: “İstanbullu, geçmişini somut veriler yerine efsaneler, söylencelerle görmeye alışmış. Bu nedenle zaman boyutunu düşünce sistemine katamamış. Megaralıların gelip burada bir koloni kurmalarını, ‘Körler Ülkesi’ öyküsünü, kent, tartışmasız kabullenmiş. Ve düşünce sisteminde kentin geçmişini MÖ 8’inci yüzyıl gibi oldukça yakın bir tarihe bağlamış.” Özdoğan’a göre bu durumu araştırmaların eksikliğiyle açıklamak olanaksız. Çünkü İstanbul’un geçmişini yüz binlerce yıl eskilere götüren Yarımburgaz, Fikirtepe, Pendik, İçerenköy, Hipodrom, Dudullu buluntularının ortaya çıkışının üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçmiş, bunlar çeşitli şekillerde İstanbullulara aktarılmış, ancak 2700 yıllık Megara kolonisiyle başlayan öyküyü değiştirememiş, İstanbul bu buluntuları bir türlü benimseyememiş, kent bilincine tarihöncesi dönemler bir türlü yansıyamamış. “Yenikapı’da saptanan kültürler daha önceleri Fikirtepe, Pendik ve Yarımburgaz kazılarından bilinen kültürlere (MÖ 6400 – 5800) aittir. İlginç olan, 2007 yılında Yenikapı tüp geçit ve metroray çalışmalarıyla ortaya çıkan sonuçların kentliyi heyecanlandırmayı ilk kez başarmış olması” diyor Özdoğan.

        ANTİK TARİHTEN RÜZGÂRLARA

        Bunları, kentin kültür tarihiyle ilgili önemli bilgiler ve görsel malzemeler sunan iki ciltlik “Karaların ve Denizlerin Sultanı İstanbul” (Yapı Kredi Yayınları) adlı ansiklopedide söylüyor. Filiz Özdem’in yayına hazırladığı, Ali Konyalı’nın fotoğrafladığı çalışmada 43 farklı ismin yazısı var. Pek çoğu akademisyenlerin elinden çıkmış yazılarda İstanbul’un dini yapılarından topluluklarına, antik tarihinden çarşı, han ve pasajlarına, rüzgârlarından modasına, müziğine kadar kültür tarihini oluşturacak pek çok konu ele alınıyor. Kültür tarihçisi Catherine Pinguet’nin “Adalar – Tarih ve Anlatı,” Prof. Artun Ünsal’ın “Seyyar Aşevlerinden Lokanta, Restoran ve ‘Food Court’lara İstanbul,” araştırmacı Emin Nedret İşli’nin “İstanbul Hamamları ve Şinasi Akbatu” (İstanbul hamamlarının dökümünü de veriyor), İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Mikdat Kadıoğlu’nun “İstanbul Rüzgârları,” İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Nuran Yıldırım’ın “İstanbul’un Sağlık Tarihine Bakış,” İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Suraiya Faroqhi’nin “İstanbul Bedesteni’nde İpekli Dokumalar – Bir Lonca Nasıl İşletilir ve Ürettikleri Nasıl Satılır?” başlıklı yazıları özellikle ilgiyi hak ediyor. İlk ciltte incelenen, dini ve kentteki azınlıklara ait yapılar ayrıca görsel bakımdan çok zengin. Afrika’dan çıkan ilk insanların zorunlu göç yolu üzerinde bulunan, 1 milyon 250 bin yıl önce o topraklardan gelen “birilerinin” mutlaka buralardan geçtiğine inanılan (Kazılar, ilk insanın dünyaya yayılmasında kentin çok kritik bir öneme sahip olduğunu gösteriyor.) İstanbul’un kültür tarihiyle yeni kitaplar yayımlanmaya devam ediyor. Ama ilgisizlik gösteriyor ki, İstanbul’a, buraya ilk kez ayak basan Afrikalıdan daha yabancıyız.

        KİTAPTAN: YEDİ TEPELİ KENTTEN YEDİ BİLİNMEYEN

        Gerçi Mimar Doğan Kuban, “Bu kentin topografyası tarih yazarlarının, Roma kentinin yedi tepesine atıf yaparak uydurdukları gibi yedi tepeli değildir” diyor ama 7 rakamının uğuruna inanan Bizanslıların kenti böyle kurguladıklarını söyleyenler mevcut. Tartışmaya girmeden, kitaptan süzdüğümüz İstanbul’un “yedi bilinmeyeni”ni sıralayalım.

        * Tanzimat’tan (1839) sonra İstanbul’a para kazanmak için gelen yabancı hekimler evlerinin bir bölümünü muayenehane yaptı. Bazı hekimler eczanelerde hasta bakmaya başladı. Daha sonra kimi tanınmış hekimler eczaneleri terk ederek Avrupa usulüne göre özel muayenehane açtılar. İlk olarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane cerrahi muallimi Opr. Dr. Cemil (Topuzlu) Babıâli’de muayenehane açtı.

        * İstanbul’da sünnet, genellikle 5-11 yaşları arasında, uğurlu olduğu düşünülerek tek rakamlı yaşlarda, sonbahar mevsiminde, perşembe günü öğleden önce mütevazı bir törenle evlerde yapılırdı.

        * 31 Temmuz 1840’ta William Churchill adlı İngiliz tarafından İstanbul’da çıkarılan Ceride-i Havadis, ikinci Türkçe gazetedir. Gazete, ileride yayımlanacak Türkçe gazetelere örnek teşkil eder. Muhabir gönderme, ansiklopedik bilgiler, ölüm ilanları, okuyucu mektuplarını yayımlaması, Kırım Savaşı sırasında savaş muhabirliği gibi Babıâli’nin ilklerine imza atmıştır. Ceride-i Havadis’in okur sayısı iki yüzü geçmeyince gazete kapanır.

        * Beyoğlu’nda halka açık ilk sinema gösterimi 1897’de Galata’da bir birahanede yapıldı.

        * 18’inci yüzyıl başında, alınan bütün önlemlere karşın İstanbul’a göçlerin durdurulamaması üzerine, 1735 yılında bazı semtlerde tahliye yoluna gidildi. Hıristiyanların sur dışında yeni yapılar inşa etmemeleri hakkında Galata, Üsküdar ve Haslar kadılarına 1767 yılında ferman çıkarıldı. I. Abdülhamid döneminde (1774-1789), Boğaz’da yeni yerleşimler kuruldu; Beylerbeyi ve Emirgan, Müslüman mahalleleri olarak gelişti. İstanbul’un ilk bilimsel haritası da 1776’da kente gelen François Kauffer tarafından hazırlandı.

        * 1839’da Beyoğlu’nda apartman yaşantısının baş göstermesiyle azınlıklar ve Levantenlerin Avrupa tarzı yaşam baskısıyla su işlerinin yabancılara verilmesi konusu gündeme geldi ve bu baskı sonucunda 1888’de resmen İstanbul Suları Anonim Şirketi kuruldu; şirket evlere ve kendine ait çeşmelere deneme mahiyetinde Terkos suyu vermeye 1890’da başladı.

        * 1952’de ön çalışmalarına başlanan İstanbul Metropolitan Sistemi’nin, 4 Mayıs 1954’te ilk sondajı yapıldı. Bunu diğerleri izledi. 8 Mart 1955’te çalışmalar sona erdi ve 5 yıl içinde Levent-Yenikapı arasında metro yapılması planlandı. Ancak araya giren darbeler, 70’lerde başlayan ekonomik sıkıntılar ve siyasi anlaşmazlıklar, metro düşüncesinin yalnızca kâğıt üzerinde kalmasına sebep oldu.

        Diğer Yazılar