Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çağdaş edebiyatın en önemli kalemlerinden, Latin Amerika’nın en üretken ve sembol yazarlarından, diye başlamayacağım söze. Zira Meksikalı Carlos Fuentes’in hafta başında kalp yetmezliğinden ölümü, onun yazarlığının sınırlarını aşan gerçek bir hikâyeye götürüyor bizi. Ki kendisi de, dayanamayıp bunun romanını yazmıştı... 1969 yılına gidiyoruz... Fransa’nın çıkardığı en iyi kalemlerden, “Uçurtmalar,” “Kadının Işığı,” “Yalan Roman,” “Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı” ve bir başyapıt niteliğindeki “Onca Yoksulluk Varken”in yazarı Romain Gary’den giriyoruz hikâyeye... 30’dan fazla kitabının bir kısmını Emile Ajar mahlasıyla kaleme alan, yıllarca bütün dünyayı böyle kandırıp Fransa’da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü’nü iki farklı isimle iki kez alan, bunu da intiharından önce yazdığı mektupta “Çok eğlendim, teşekkürler, hoşçakalın” diyerek açıklayan bir dâhi yazar o. Ama 1980’de intiharına neden olan, sarsıcı bir aşktan başka şey değildi.

        1957’de Hollywood’da tanışmıştı Jean Seberg’le. Kendisi 45, güzel kadın 21 yaşındaydı. Halihazırda Gary’den de ünlüydü Seberg. Otto Preminger’in “Jeanne D’Arc”ında oynamış, Jean-Paul Belmondo’yla birlikte Godard’ın yönettiği “Serseri Âşıklar”ın çekimini henüz bitirmişti. Öyle saf ve kadınlığı yerle yeksan eden bir güzelliği vardı ki, Gary hayaline kavuşmuştu. Sevgilisini, diplomatik geçmişini bir kalemde silip Seberg’li bohem hayata balıklama daldı. Evlendiler. Ancak Seberg bir püritendi. Haksızlık ve acı karşısında bir Haçlı seferine çıkmış gibiydi. Sayısız kedi ve köpeğe bakıyor, evini hippilere, dilencilere, evsizlere açıyor, bütün vücudu ve ruhuyla ırkçılığa karşı mücadele ediyordu. Gary, Jean’ın masumiyetini, saflığını biliyordu ama onu çocuksu idealizmi nedeniyle suçluyordu. Beyazların siyahlar karşısındaki suçluluğunu paylaşmayı reddediyordu. Ne olursa olsun, çaresizdi: “Yardım edemeyeceğiniz, değiştiremeyeceğiniz, terkedemeyeceğiniz bir kadını sevmek kadar zoru yok” 1969’da ayrıldılar.

        CAM TABUT

        Gary’nin endişeleri yersiz değildi. Kısa saçlı bu güzel kadın FBI’ın takibindeydi. ABD’de siyah hakları için silahlı mücadele veren Kara Panterler’e açık açık destek veriyordu çünkü... 1970’te, hâlâ resmi olarak Gary soyadını taşıyan Jean hamile kaldı. Romain Gary, çocuğun babalığını üstlenmeye karar verdi. Çünkü FBI, Jean’ın Amerikan karşıtı faaliyetlerinden çok rahatsızdı ve gazetelere geçtiği bir mektupta, çocuğun babasının “Kara Panterler” örgütünün lideri olduğu söylentisini yaymıştı. Ağustosta Cenevre Hastanesi’ne kaldırıldı Jean ve prematüre bir kız dünyaya getirdi. Fakat “Nina” iki gün geçmeden öldü. İçi nefretle dolu annesi tarafından cam bir tabutta gazetecilere sergilenen çocuk, annesi gibi bembeyaz bir tene sahip değildi. Ama siyah da değildi! Yaşadığı bunalımlı günlerden sonra Seberg film çevirmeye devam etti ama sık sık intihara teşebbüs ediyordu. 1978’de Paris metrosunda bir trenin altına atlamaya çalıştı. Eylül 1979’da da Paris dışında bir yerde arabasında ölü bulundu. Yanında boşalmış bir kutu uyku ilacı ve bir intihar notu vardı. Ölümüyle FBI’ın bağlantısının olup olmadığı hâlâ tartışmalıdır.

        FUENTES’İN ÇOCUĞU

        Çok geçmedi; Gary de, Aralık 1980’de ağzına bir revolver soktu ve tetiğe bastı. Ölümünden beş hafta önce gazeteye, “Ben kötü tanınmış biri değilim, tanınmamış biriyim” demişti. Fuentes’e dönersek; o aslında bu karmaşadan en kolay kurtulan ve en çok faydalanan isimdi... Cam tabutta sergilenen çocuk, kendisi hep inkâr etse de, FBI’ın da bildiği üzere Fuentes’in çocuğuydu. 1969 sonlarına doğru tanışmışlar; 2 aylık kısa ama şehvetli bir ilişki yaşamışlardı. Hatta Seberg’in Gary’den ayrılığına sebep olan şeyin de bu aşk olduğu söylenir. Ayrıntıları anlatmaya gerek yok zira geçen hafta kaybettiğimiz Fuentes’in bizzat kendisi, 1990’larda yazdığı “Diana Yalnız Avlanan Tanrıça” adlı romanda, Seberg’le Meksika’da yaşadığı 2 aylık ateşli ilişkiyi anlatıyordu: 41 yaşında ünlü bir şair ve yazar, sadık kaldığı tek şey edebiyat olan bir Don Juan ve 31 yaşındaki güzelliğin doruğunda bir kadın, ünlü bir sinema oyuncusu... Fuentes, “Diana’nın öyküsü bir hayaldir” diyordu, “çünkü tüm aşklar gibi yaşamın kendisi de bir hayaldir.”

        Artık Fuentes de bir hayal ve bu gerçek hikâyeden çıkarılabilecek sonucu siz seçin:

        a) İnsan hayal ettikçe yaşar b) Yaşanan yaşanmıştır c) Hep edebiyat kazanır d) Hayat ölmeye değmez...

        Diğer Yazılar