Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Üç kardeşiz. Kenan, Benan, Renan. Annem küçükken 'enaaaan' diye seslendiğinde, 'K mi, B mi, R mi' derdik. En küçük ben, ablam Benan, abim Kenan."

        Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin "Süleyman"ı Renan Bilek sadece ünlü bir oyuncu ve tiyatrocu değil, rakı kadar keyif veren bir muhabbet adamı benim için. Bu noktaya nasıl geldik bir bakalım...

        Cuma akşamı Nevizâde yine tıklım tıklım. "Butik meyhane" denen türden Neyle Meyle'deyiz. Yağmura rağmen tente altında, dışarıda oturuyoruz... İnsan İstanbul'da ancak bu kadar doğal ortam yaratıyor kendine. Renan Bilek'in sohbeti kalabalıktan soyutluyor bizi. Ta ki "Süleyman'ın hayranları" ortaya çıkana kadar... Zaman öyle bir geçiyor ki, birkaç saatlik rakı sohbeti gerilimli polemiklerle uzuyor. Ortaya, fikirlerine takdir edilecek derecede bağlı, "Süleyman"dan daha sağlam bir karakter çıkıyor. Üstelik gerçek...

        Hoş geldin. Bu nasıl bir içki sence?

        İnsanın tıynetini ortaya döken... Keyifli bir adam mısın? Çekilmez biri misin? Ne kadar gizlesen de megaloman mısın, kıskanç mısın, hemen ortaya çıkarır. Kafandakileri gösterir. Çilingir sofrası lafı oradan geliyor. Eskiden ile, ilçeye yeni biri geldiğinde hemen sofrayı kurarlarmış. Dertleri yeni geleni açmakmış. Neden geldi, kimdir, ne oluyor? Evde oturup rakı içtiğim azdır ama muhabbetini çok severim. Sosyal içiciyim! Çok alkollü ortamlarda çalıştığım için belki; çalışırken de içmem.

        Neden?

        Ferhan Abi (Şensoy) kökenliyim, tiyatrocuyum. Bizde her şey oyun bittikten sonradır.

        O da mı öyleydi?

        Tabii. Çok titiz davranılır. Oyundan önce kontrolünü kaybetme ihtimali doğuracak hiçbir şey yapılmaz. Her anlamda. Oyunun neresinde gireceksen gir, mutlaka bir saat önce kulise girilir, dışarıyla ilişki kesilir. Kostümlerini, aksesuvarlarını kontrol edersin. Bu bir disiplin. Onun için şarkı söylerken de içmezdim. Ama muhabbetini çok severim. Birçok insan, herkes bir küçük devirirken benim sadece bir duble içtiğime inanmaz. Çünkü beş duble devirmiş gibi muhabbete dalarım...

        (Bu arada mekânın özel lezzetlerinden sıcak yaprak sarma, deniz börülcesi ve fesleğenli levrek geliyor... Çoban salata - kırmız biber turşusu – peynir üçlemesinin ardından iyi gidiyor...)

        'UNUTULMAK DA İŞİN PARÇASI'

        Müzikle tanınmadın ama Öyle Bir Geçer Zaman ki'den sonra bir gün gördük ki aslında müzik yapıyorsun...

        Öyle. 25 senedir bu işi yapıyorum. Hem müzisyenim hem oyuncu. Popüler kültür böyle; bir diziyle 40'ından sonra herkes tanıyor. Beni de "Süleyman"la herkes tanıdı. Ama başka iş yapmayıp ya da kötü karakter oynayıp yerin dibine girmek ve unutulmak da bu işin parçası. Eskiden sinema böyleymiş. İnsanlar orada gördüklerini gerçek sanıyormuş. Zaman içinde sinema seyircisi aslında bilinçlenmiş değil. O seyirci televizyona çekilip sinemayı gerçekten izleyenler kaldığı için böyle. Yoksa Erol Taş kötü adam demişler, taş, domates atmışlar.

        Şimdi dizi karakterlerine aynı şeyi yapıyorlar...

        Beni hakikaten Süleyman sananlar var. Benden yardım isteyenler oldu, şaka değil.

        Nasıl oldu? Karakteri yaratıp seni mi gördüler, seni görüp mü Süleyman'ı yarattılar?

        İkisi. Yazar Coşkun Irmak arkadaşım. O zaman adada oturuyor, Beylerbeyi'ndeki İnciraltı Meyhanesi'nde müzik yapıyordum. Bir gün Coşkun geldi eşi Gülizar'la. Coşkun'un kalemini, kafasını severim. Yönetmendir, tiyatro adamıdır. "Bizim dizide seni düşünüyoruz, odeyşına girer misin" dedi. "Tabii", dedim. Zeynep Günay Tan'la daha önce çalışmadım. Film işi şöyledir: Sen kötü de olabilirsin ama yönetmenin kafasındaki görüntüsündür. Bir bakış, bir siluet arıyordur. Sende o vardır. Yönetmen oynatır aslında. Mesela bizdeki, Küçük Osman, Emir... 4-5 yaşındaki çocuk ne kadar oyuncu olabilir? Sokakta oynayan çocuk kadar. Onu yönetmen oynatır. Dansın D'sini bilmeyen şarkıcıyı klipte dans ederken görüyoruz. 3.5 dakikalık klip için 35 saat çekim yapıyorlar. Montaj diye bir şey var. Veya Jean Jacques Annaud'nun "Bir Sevgi Filmi - Ayı"sı. Ayılar konservatuar mezunu mu? Yönetmen çekti aldı istediği kadarını... Neyse odeyşına gittim. Sağolsun Zeynep Hoca oynar demiş.

        O zaman dizi başlamış mıydı?

        Tabii. Ben 6'ncı bölümde girdim.

        Mete Horozoğlu veya "Soner"le aranız nasıl?

        Biz egolu adamlar değiliz. Çoğu öyledir de... Büyük bir uyumumuz var. Bizi eski arkadaş sanıyorlar halbuki sette tanıştık. Mete sadece iyi bir oyuncu değil, iyi bir adam. Ve biz iyi bir tahterevalli yakaladık. Şimdi üçüncü sezon, Soner-Süleyman sahneleri, yanlış anlaşılmasın, bizim için çerez gibi. Başlamadan ne yapacağımızı biliyoruz. Böyle olunca iş o kadar kısalıyor ki, alternatif üretmek, daha iyisini yapmak için şansın oluyor.

        (Ben masaya Renan Bilek'le oturduğumu düşünürken, birden "Süleyman" oluyor tekrar. Yanımızda bir çift beliriyor. "Bir fotograf istirez mimkinse" diyorlar. İran Azeri'si iki turist. Çocukları TV'de görünce "Süleyman" deyip duruyormuş. "Süleyman" da Azerice konuşuyor. Durmadan sarılıyorlar. O arada başka bir kadın (yerli), "Süleyman"ın arkasına konuşlanıp gizlice fotoğraf çektirmeye çalışıyor. Dayanamayıp, "Ben de o dizide oynuyorum. Osman benim, büyüdüm" diyorum. "Tabii, tabii" diyorlar. Bizi görüp masamıza oturan dostum Ersan'la, çakırkeyif bir kıskançlık halindeyiz şimdi...)

        'Sorgularsan, hayatta bir leke gibisin'

        Biraz ciddi olalım. Leke'ye geçelim, rock grubuna. Kaç yılında kuruldu?

        Lise grubum Leke, Aralık 1998.

        "Neden Leke" diye sorayım da gül! Bir şeyleri lekelediğini düşündüğün için mi, yoksa bazı şeyler seni lekeledi diye mi?

        Bravo. İkisi birden. Söylemlerimle, var olan sistem yani yaşayan kültür içerisinde, aykırı olmak için değil ama rahatsız eden şeyleri cort diye söyleyen biri olarak leke teşkil ediyorum.

        Böyle mi hissediyorsun?

        Aynen. Kimsenin çok sorgulamadığı bir ortamda sen "Neden" dediğin zaman, deterjan reklamlarındaki istenmeyen lekeler gibi oluyorsun; sanki istenen leke varmış gibi. Şüphesiz onlar için bir lekeyim ve bundan rahatsız değilim. Ama aynı şeyi ben de onlara söylerim. Yani sevdiğim, olmasını istediğim hayatta, siz de birer lekesiniz. Kötü iz bırakıyorsunuz. Aslında Leke'nin isim babası dolaylı yoldan Ferhan Usta'mdır. Profesyonel tiyatrocu olmadan önce saçım, sakalım uzundu. O zaman Tolga Savacı ve Ayşegül Aldinç ile "Yeşil Bir Dünya" adlı video filminde oynadım. Aldinç'in çevreci, gitarist arkadaşıydım. Ferhan Abi "Oğlum hem çevreciyi oynuyorsun hem koli basili, leke gibisin hayatta" dedi. Bunu grup ismi yapmak mantıklı geldi. Grup dağılınca da albüm ismi yaptım. Müziğe devam ettiğimde benimle çalan grubun isminin Leke olmasını isterim.

        Müziğe devam etme arzun var mı?

        Var ama zaman nedeniyle yapamıyorum. Hazır dizi yürürken albüm yapayım derdim de yok. Şuna inanırım; demek zamanı varmış. Sana samimi söyleyim; dizi teklifi gelmeden bir ay önce, adadaki evde kös kös duruyordum. Karım "N'oluyor" dedi. "Yok bir şey" dedim. Var bir şey; oyunculuğu bırakmayı düşünüyorum. Ne iş yaparım, diyorum. Köfteci mi açayım, bir yere gidip mi çalışayım? Çünkü çocuğum var artık ve aileme bakmak zorundayım. Eskiden sorun değildi. Vurup kapıyı çıkardın. Ailen olunca yapmak istemediğin şeyleri de yapmak zorunda kalabilirsin.

        Şimdi para kazanıyor musun?

        Artık evet. Bu zamana kadar sıkıntılı bir hayat yaşadım. Hayatımda ilk defa borçlarımı ödeyebildim. Bu bana yetiyor, gerek yok diye reddettiğim bir sürü iş var. Çok güzel şartlarda para kazanılabilecek bazı işleri istemedim.

        Leke bitti ama müzik "Aramızda Kalsın" adlı tek kişilik oyununda devam ediyor...

        Oyunda dört şarkı söylüyorum. Oyunum stand-up değil ama.

        Haftada kaç gün?

        Genelde iki. Turnelere gidiyorum. İstanbul'da da ayda iki kere oynuyorum.

        (Şimdi bir ünlüden intikam vakti... Geceyarısı, sokaktan geçen biri masaya yaklaşıyor ve "Ersan... Kürşad..." diye koşarak bize sarılıp öpüyor. Sonra "Süleyman"a dönüyor: Sizi tanıyamadım! Sevinçten ağlıyoruz... Veya "Süleyman" içtikçe daha çok Renan oluyor...)

        RAKI'NIN YANINA...

        En iyi söz?

        Muhabbet.

        En iyi meze?

        Beyaz peynir.

        En iyi kişi?

        Muhabbeti güzel olan. Sen de fena değilsin ama!

        Ben olmasam kimle rakı içmek isterdin? Güzel biriyle mi?

        Hayır, fiziğe değil beyne ve yüreğe içerim. Zaten erkek-kadın, iki dubleden sonra karşıdaki hep güzel geliyor.

        Müzik olur mu?

        Olmaz mı? Dipten ve derinden türkü de olur, sanat müziği de, rebet de...

        En iyi duygu?

        İçtenlik. Seninle anlaşamadığımız bir sürü şey oldu ama hâlâ devam ediyorsak içtenliğinden.

        Sonrasında yapılacak en iyi şey?

        Hesabı karşı tarafa ödetmek olabilir mi? Hahaha... Uzanarak sohbete devam etmek.

        En iyi yemek?

        Balık.

        Rakı kalabalıklaştırır mı, yalnızlaştırır mı?

        İçindekine bağlı. Çok sosyal gördüğün bir insan çökebilir, çok kapalı gördüğün biri kabak çiçeği gibi açılabilir. Onun için kiminle içeceğini tercih edersin.

        Diğer Yazılar