Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazarının ağzından alabildiğim birkaç cümleyle; kulaktan kulağa yayılan, hazırlanışı yaklaşık 15 yıl sürmüş, “1970’lerde Türkiye Solu” kitabı

        "Solu, CHP ya da ‘Kemalist sol' üzerinden tartışmak, Taksim'e gitmek için Ankara otobüsüne binmeye benzer" diyor Vehbi Ersan. Kendisi şu sıralar kulaktan kulağa yayılan, ilgi alanları tarih ve özellikle sol olanların elinden düşürmediği kitabın yani, "1970'lerde Türkiye Solu"nun (İletişim Yayınları) sessiz yazarı. Gazeteci, 52 yaşında. Sosyalist görüşleri nedeniyle 12 Eylül döneminde yargılandı. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. "Kitap öne çıksın, ben değil" diyerek yaklaşık 15 yıl üzerinde çalıştığı eseri anlatma görevini bana verdi. Nezaketen, yazının başındaki gibi birkaç cümlesini benimle paylaşmayı da ihmal etmedi.

        O ilk cümle çok şey anlatıyor aslında. Zira özellikle Gezi'de yaşananların ardından Türkiye solunu sadece Kemalizm ve "marjinallik" üzerinden okumak gibi bir eğilim var. Hemen söyleyelim, Ersan'ın kitabı son derece nesnel; Türkiye'de solun Kemalizm'le, artı silahla, artı orduyla ilişkisini yadsımıyor, ama koca bir tarihin sadece bu negatif birlikteliklere indirgenmesine karşı çıkıyor. Sadece tarihte değil, bugün de öyle. "Türkiye'de 1970'lerde sol nasıl sosyalist sol üzerinden tartışılması gerekiyorsa, bugün de ancak özellikle son 20-25 yılda sosyalist solun yanı sıra Kürt hareketi, feminizm, vicdani ret, anarşizm, insan-doğanın yıkımı, etnik-dini-cinsel kimlik etrafında gelişen ve etkinleşen yeni radikal akımlarla birlikte ele alınabilir" diyor Ersan.

        TRAJİK BİR BAŞLANGIÇ

        Bir ironiyi işaret ederek, Türkiye'de komünist hareketin varlığının, "alınyazısı gibi sürecek bir trajediyle" başladığını anlatarak başlıyor kitabına Ersan. Söz konusu olay, Ocak 1921'de, Mustafa Suphi, eşi ve 14 yoldaşının Trabzon'da linç edilerek öldürülmesi. Mustafa Suphi, Bakü'de 1920'de kurulan Türkiye Komünist Partisi'nin lideridir. Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Sovyetler Birliği'nden gelirler. Mustafa Kemal, Mustafa Suphi'ye mektup yazarak komünistlerin Kurtuluş Savaşı'na katılmalarını sevinçle karşılayacağını söyler. Öyle de karşılanırlar ancak "komünist propaganda yaptıkları" gerekçesiyle birkaçı tutuklanır. Bölgede linç girişimleri başlayınca Batum'a gitmeleri konusunda anlaşılır. Batum yolunda, Yahya kâhya ve beraberindekiler Mustafa Suphi, eşi Mariya (Meryem) ve 14 arkadaşını katledip denize atarlar. Bir rivayete göre Mariya orada öldürülmemiş, Yahya kâhya tarafından Rizelilere "hediye" edilip orada bir "zevk arasında" öldürülmüştür...

        TEMEL AYRILIK: TİP VE YÖN

        Daha baştan itibaren yasaklar, polis takibi ve tutuklamalarla yoluna devam etmeye çalışan sol-sosyalist harekette bölünmelerin temeli ise 1965 seçimlerinin ertesinde, o sıralarda soldaki iki oluşum olan TİP Ve Yön Dergisi arasında yaşandı. Bu bölünmeye sebep, devrimin niteliği, yönü ve işçi sınıfının öncülüğü konusundaki görüş ayrılıklarıydı. Ersan'a göre TİP Marksist solun evrensel normları doğrultusunda evrilmeye çalışırken, Doğan Avcıoğlu ve Mümtaz Soysal gibi isimlerin öncülük ettiği Yön'ün sosyalizmi Kemalizm'le koşullanmıştı. "TİP yığınların bilinçlendirilerek seçim yoluyla, Yön ise 'zinde güçler'in (özellikle ordudaki Kemalist subaylar) darbesiyle iktidara gelmeyi savunuyordu."

        Orduya yakınlık, Kemalizm'le ilişki, iktidara gelme yöntemi gibi kıstaslar, sonraki yıllarda da sol ve sosyalizmin kendi arasında ayrışma noktaları oldu. Ardından gelen gençlik hareketleri de bu tartışmalardan etkilendi.

        1960'ların sonunda öğrenci hareketleriyle şekillenen devrimci sol, üç önemli aks üzerinden yürüdü. Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurduğu THKP-C (Türkiye Halkın Kurtuluşu Partisi-Cephesi); Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın liderlik ettiği THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu); İbrahim Kaypakkaya'nın kurduğu (Türkiye Komünist Partisi - Marksist Leninist) (TKP(ML)). Çayan ve arkadaşları, 30 Mart 1972'de Niksar-Kızıldere'de çatışma sonucu öldürüldü. Gezmiş, İnan ve Aslan, 6 Mayıs 1972'de idam edildi. Kaypakkaya, 18 Mayıs 1973'te Diyarbakır'da sorguda işkenceyle öldürüldü. Bu ölümler söz konusu örgütleri dağıttı ama 1970'lerde devrimci gençliğin bu idollerle kendilerini özdeşleştirmelerini ve davalarına sarılmalarını da sağladı. Bu yapılardan daha sonra pek çok örgüt doğdu.

        'ÜÇE KARŞI ÜÇ' İNTİKAMI MI?

        Ersan kitabında, solcu gençliğe sadece polisin değil "MHP'den doğan silahlı milislerin de saldırdığını", Adalet Partisi (AP) hükümetinin de bunu hoşgörüyle karşıladığını anlatıyor. Hatta Gezmiş, İnan ve Aslan'ın idamlarına, AP'liler, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamlarının rövanşı olarak gördükleri için, "Üçe karşı üç" diyerek Meclis'te onay vermişlerdi ona göre...

        Ersan, "Kitabın gördüğü ilgi, 1970'li yılların, sosyalist solun ne denli önem taşıdığını, aynı zamanda yakın tarihle ilgili ne denli nesnel çalışmalara ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu bir eskiz sayılabilir; büyük resmin ortaya çıkması için çok daha fazlasına ihtiyaç olduğu açık" diyor. Onun tek kitapta anlatamadığı solun tarihini anlatmaya ben burada girişmeyeceğim elbette. Ama bu kitaptan neler okuyacaksınız, son olarak kısaca onu özetleyim:

        Bugün medya, siyaset veya akademyada yer alan pek çok önemli ismin o günlerde ne yaptığını... "Gerilla savaşı" girişimlerini, sansasyonel eylemleri... ODTÜ gibi belli başlı üniversitelerdeki sol damarın kökenlerini... Solun örgütlenmesinde dergilerin önemini... Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP), Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP), Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP), Devrimci Yol, Kurtuluş, Devrimci Sol'un doğuşlarından bitişlerine tarihlerini... Deniz Gezmiş'in, "Sol cuntanın yanında yer almalıyız" diyen Mihri Belli'ye "Sol da gelse bize vuracak" cevabını... Solun tarihiyle ilgili bütüncül bilgileri... 12 Eylül'e nasıl gelindiğini, haksızlıkları, siyasi oyunları... "Taksim"e gitmek için "Ankara" otobüsüne binmemeniz gerektiğini...

        'Neden 15 yıl sürdü' cevabı

        "Ulaşılması, elden geçirilmesi gereken malzeme çok fazla ve dağınıktı. Onları belirli yerlerde bulmak mümkün değildi, derli toplu arşivler yoktu. TKP tarihi için şu anda harika bir merkez haline gelen TÜSTAV bile o sıralar arşivi toparlamak için henüz büyük bir uğraşın içindeydi. Objektif olma kaygısı en önemlisiydi tabii. Son derece önyargılı, herkesin bir kanaate sahip olduğu bir alandı. Gruplar, olaylar hakkında yıllar içinde oluşmuş herkes gibi benim de yargılarım vardı. Bunların çalışmaya bulaşmaması gerekiyordu. Ayrıca her şeyi daha zorlu kılan yüzlerce, binlerce tanığın hâlâ yaşadığı yakın bir tarihi yazıyor olmaktı. Yazdıklarınızı hem çok iyi bilenler, hem de hiç bilmeyenler okuyacaktı. Bu ağır bir sorumluluk yüklüyordu."

        Diğer Yazılar