Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Daha 2 hafta önce Venedik Bienali’nin açılış davetini reddetmiştim oysa. Bunun sadece 1 hafta sonrasında Zelda Zonk’ta buluştuğum New Yorklu arkadaşlarım Michael ve Courtney ile konuşurken, konu onların 6 haftadır süren dünya seyahatlerine geldi. Ve muhabbet “Haftaya Venedik’te buluşalım” ile son buldu. Ben de sanırım en son 6 yıl önce yine bir bienal açılış haftasına gitmiş ve zamanımın önemli bölümünü bienalde geçirmekten Venedik’e hak ettiği zamanı ayıramamıştım. Ama bu sefer hakkını vereceğim.

        Tam 1 hafta sonra Courtney ile ünlü San Marco Meydanı’nda buluşup 3 günlük Venedik tatiline San Marco’dan Castello’ya, oradan da Arsenal’e uzanan bol köprülü yolda yürüyüp ardından Castello bölgesinin küçük meydanlarına, dar sokaklarına ve şehrin kalbine uzayan kanallara karıştık. Venedik tümüyle her dar sokağın sizi ya küçük bir meydana ya da bir kanala hatta her ikisine de çıkardığı bir şehir... Venedik böyle yürüyerek gezilir ve keşfedilir. Venedik’te beni bekleyen bir başka sürpriz de aynı tarihlerde orada bulunan İstanbul Modern çatısı altında kurulan ‘İstanbul Genç Modern’ ekibiye karşılaşmaktı. Bu sayede onlarla Hotel Gritti Palace’nin Grande Canal kıyısındaki harika terasında buluşup bienal tüyoları alarak gezdim. Evet, Genç Moderncilerin beğenilerinin birkaçı da bu satırlarda... Ünlü yazar Truman Capote, “Venedik, bir kutu dolusu likörlü çikolatayı tek seferde yemek gibi” der. Çikolatanın, likörünün Venedik’in meşhur suları olduğunu düşünmemek mümkün mü? ‘Adriyatik Kraliçesi’ olarak da anılan Venedik, kuşkusuz dünyanın en alımlı şehirlerinden biri... Resmedilmiş sarayları, huzurlu kiliseleri, kanalları, köprüleri, gondolları ve çağrışımlarıyla bir rüyanın gerçeğe dönüşmüş hâli sanki... Deniz kıyısında korunaklı bir lagüne yerleşmiş bu şehir, Adriyatik’in medcezirlerine bağlı olarak sık sık su baskını yaşıyor. Başka şehirlerde altyapı kusuru olarak görülen su, Venedik’te affediliyor. Su, bu şehrin başlıca alâmetifarikası çünkü.

        VENEDİK’TEN TAZE TAZE YEME-İÇME NOTLARI!

        Ristorante Al Covo: Şehrin en iyi restoranlarından biri kesinlikle Al Covo. Ünü turistlerden ziyade Venediklilerin müdavimi olmasından kaynaklanıyor. Bu ünü yetenekli şefi Cesare Benelli ve onun müthiş yemeklerinden alıyor. Çok büyük bir restoran değil, mutlaka önceden rezervasyon yapın. “Ne yenir derseniz?” hepsi başarılı. (Castello 3968)

        Devils Forest Pub: San Marco ile Rialto arasında daracık sokaklardan birine sıkışmış bu bar, Venedik sakinliğinin üzerinde bir ritme sahip. Tipik İngiliz pubları havasında. İyi rock müzik çalıyor, özellikle Metallica şarkılarını barmenler hep bir ağızdan mırıldanıyorlar. Mekanın Wi-Fi şifresi çok komik “I dont know” yani “Bilmiyorum”...

        Hotel Gritti Palas: Venedik’in en güzel otellerinden biri olan Gritti Palace’nin Grande Canale’ye sıfır terası, bir şeyler içmek için ideal. Bunun yanında içinde zengin bir viski barı olduğunu da ilâve etmeliyim.

        KENTTEN NOTLAR

        Venedik’e gelen herkesin ilk görmek isteyeceği yer kuşkusuz San Marco Meydanı. Şehrin deyim yerindeyse ‘tam kalbinde’ bulunan meydanın bir özelliği de dünyada fotoğrafı en çok çekilen yerlerden biri olması. Meydan doğu yönünde ünlü San Marko Kilisesi ve kalan üç yanda da kemerli pasajlarla çevrili. Bu meydan günün 24 saati insanlarla dolu.

        Venedik önemli tarihi gelişmelerin mirasçısı. Yeniçağ ve Yakınçağ’ın önemli sanatçıları Tiziano, Tintoretto ve Canaletto’nun eserlerini görmelisiniz. Campanile (Çan Kulesi) şehirdeki en yüksek yapı, dolayısıyla tüm kenti kuşbakışı seyretmek için ideal.

        Büyük Kanal üzerinde olan her yeri gezip de kanalın kendisine dikkatle bir bakmamak mümkün mü! İtalyanca “Canal Grande” denilen, ama Venediklilerin “Canalasso” demeyi tercih ettiği kanalı gezmek çok kolay. 3800 metre uzunluğundaki kanalı gezmenin en iyi yolu tren istasyonunun hemen yanından kalkan Vaporetto Numero 1 (1 Numaralı Vapur)! Tren istasyonu ile Rialto Köprüsü arasında kalan bölümde yüzlerce yıllık binalara bakmaktan başınızın döneceğine emin olabilirsiniz.

        Puccini’nin, Verdi’nin ülkesinde operaya gitmeden dönmeyin.

        Rialto Köprüsü’nün kuzeybatı ayağındaki barlar, özellikle akşam aperatifi için ideal. Naranzaria veya Bancogiro’da kanal manzarasına karşı birkaç kadeh İtalyan şarabı tavsiye edilir. Akşam yemeğinde daha geleneksel bir şeyler tercih ederseniz Venedik’e özel kendi yağında pişmiş kaz yiyebilirsiniz. Deniz ürünleri, kentin içine kurulduğu lagünden geliyor, taze ve lezzetli.

        Kendinizi ve dostlarınızı hediyelerle şımartmaktan hoşlanıyorsanız not etmeniz gereken birkaç adres var: Orijinal lambalar ve zarif cam işçiliğine sahip objelerle Vittorio Costantini, hakiki Venedik dantelleri ve kaliteli kumaşlarla Martinuzzi ve çok özel mücevherleri ile Gaggio Attombri.

        Venedik’e gelip Murano ve Burano Adaları’na gitmemek olmaz. Bir gününüzü bu adalara ayırmalısınız. Venedik’in hemen her yerinden vaparetto’larla ulaşmak mümkün. Ayrıca 3-4 saat süren Murano, Burano ve plajıyla ünlü Lido Adası turlarına da katılabilirsiniz.

        GENÇ MODERNLİLER İLE VEDENİK BİENALİ GEZİSİ

        Venedik’te en güzel sürprizlerinden biri İstanbul Genç Modernliler ile karşılaşmak oldu. Genç Modernliler bu yılki ikinci yurtdışı gezilerini 16-19 Mayıs tarihlerinde Venedik Bienali’ne gerçekleştirdi. Gençlerinki, İstanbul Modern Küratörü Çelenk Bafra eşliğinde müze gezileri, özel buluşmalar ve rehberli turların yer aldığı geniş içerikli bir geziydi. Genç Modern üyeleri gezi süresince şehrin bienal dönemindeki hareketli sanat ortamını da keşfetti. Venedik Bienali ana mekânları Arsenal’e ve Giardini’deki uluslararası ana serginin yanı sıra Türkiye, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda, Avustralya, ABD, Rusya, Japonya, Almanya, Polonya, Ermenistan ve Romanya ülke pavyonları gezildi. Ayrıca Fondazione Prada’da Portable Classics sergisi, San Lazarro Adası’nda Ermenistan Pavyonu, Palazzo Franchetti’de Glasstress 2015 Gotika sergisi, Fondation Pinault- Palazzo Grassi’de Martial Raysse sergisi, Peggy Guggenheim Müzesi Koleksiyonu, Charles Pollock ve Jackson Pollock sergileri ve Fondation Pinault- Punta della Dogana’da Slip of Tongue sergisi ziyaret edildi.

        Diğer Yazılar