Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DİN konusunda söz sarf eden birinin İslam’la ne kadar alakası olduğunu bu ifadeyi kullanmasından anlayabilirsiniz. “Bana göre din”le başlayan bir cümlenin devamının doğru olma ihtimali kalmamıştır. Ayet-i kerime de okusa, hadis-i şeriflerden de bahsetse, asla itibar edilmemesi gereken biriyle karşı karşıyasınız demektir.

        KUR’AN-I KERİM VE HADİS

        Dinin kaynağı, ana dayanak noktası Kur’an-ı Kerim ve hadistir. Bu iki kaynağa gönülden inanan ve iman eden hiç kimse “Bana göre” iddiasında bulunamaz, bunu söyleyen asla dindar kabul edilemez. Dinden, imandan yalan yanlış bahsetmek çok vahim bir hastalık olarak yayılmakta.

        Peki, bu hastalık nereden kaynaklanıyor? Bazı ölümcül hastalıklar çok basit tedbirsizliklerle salgın haline gelir. Bu da aynı öyle...

        Uzun seneler teşhisiyle uğraştığım bu illet çok basit birkaç insani zaaftan baş göstererek yayılıp gidiyor.

        ‘BEN DE ALLAH’IN KULUYUM’

        Evet, mantık bu: “Allah Teâlâ’dan, dinden, imandan mı bahsediyorsun? O zaman ben de konuşabilirim. Çünkü ben de Allah’ın kuluyum. Beni de Allah yarattı, O’na bağlıyım.” Bu mesnetsiz ve çocuksu, beynin gri hücrelerini meşgul etmeyen havada cümleler, sayıklamadan ibarettir. Düşünün... “Ben bu ülkede bazı kararları koyar ve uygularım” diyen birine “Ne hakkın var?” dendiğinde, “Kardeşim ben de TC vatandaşıyım, tabii hüküm verebilir, kendi görüşüme göre hareket edebilirim” cevabını verse, mantık ve akıl yönünden sıkıntılı olduğunu hemen fark edersiniz. Allah Teâlâ’nın kulu olmak, din hakkında hüküm verme salahiyetini kimseye vermez.

        ASHÂB-I KİRAMI NEDEN GÖZ ARDI EDİYORUZ!

        Dinin bütün hükümleri Kur’an-ı Kerim ve Efendimiz’in (SAS) sünnetiyle irtibatlıdır. Bunlardan görüş, fikir, kaide çıkarabilmek sağlam bir ilim, bilgi ister. Kuran’ın inişine şahitlik eden Efendimiz’in (SAS) hemen yanındaki kişiler, yani ashâb-ı kiram, Hazret-i Peygamber’in imanlı arkadaşlarından hiçbiri böyle saçma bir iddiada bulunmamıştır. Halbuki mükemmelen Arapça biliyor, Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ilan edildiğinde bire bir şahitlik ediyorlardı. Fakat onlar dahi ya Efendimiz’e (SAS) soruyorlar ya da ashâbın içinde, ilim ve Efendimiz’in (SAS) öğretisine yakın kişilerden hüküm, kaide ve ayetlerin tefsirini öğreniyorlardı.

        İslam’ı asıl kaynağından öğrenmek istiyorsak, hep bunu dile getiriyor ve teşvik ediyorsak, niçin ashâb-ı kiramın uygulamasını göz ardı ediyoruz?

        Ashâb-ı kiram deyip geçmeyin; Kur’an-ı Kerim, Efendimiz’in (SAS) arkadaşlarını ve uygulamalarını övmüş ve örnek göstermiştir.

        BİLMEDEN KONUŞMANIN VEBALİ VARDIR

        “Ben ayette bunu gördüm, ama oradan şu hükmü çıkardım, filanca hadis kitabını okudum, oradan bunu anladım” gibi sözlerin dini açıdan hiçbir ehemmiyeti yoktur. Şunu unutmayalım ki din sahasında bilmeden konuşmak, günah ve vebaldir. Dini mevzuda biri, bir başkasına kafasına göre bir şey nakletse ve bunu yaparken de sağlam bir kaynaktan okuyup aktarmasa yahut o konunun dersini, bilgisini birisinden almasa, naklettiği şeyde isabet etse de bilmeden konuştuğu için günahkâr olmuştur. Eğer dini sahada bu hassasiyetimizi korumazsak; hurafelere, yanlışlıklara çanak tutarız. Zaten öyle parlak bir kulluğumuz, ibadet ve taatımız yokken lüzumsuz yere büyük bir günahın pençesine de düşmeyelim. Sevgi, saygıyla devam eder. Bir insanın Allah Teâlâ ve Resul’üne, yani İslam’a zerre sevgisi varsa bunu bu sahaya gösterdiği saygıyla muhafaza etmeli ve inancının bütün özelliklerine itina ve temkinle yaklaşmalıdır. Sadece bu saygı bile insanı Allah Teâlâ’nın rızasına ve cennetlerine kavuşturabilir.

        10 CÜMLE

        NAMAZ...

        -Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de en çok beyan ettiği ibadettir.

        -Kelime-i Şehadet’ten sonra, yani imanla beraber ilk yapılması gereken fiil ve harekettir.

        -Efendimiz (SAS), “Namaz dinin direğidir” buyurarak namazı olmayan kişinin inancının da yerle bir olacağına işarette bulunmuştur.

        -Hazret-i Âdem’den (AS) Efendimiz’e (SAS) kadar gelen bütün peygamberler namaz, oruç ve infakı, yani sadaka ve zekâtı ümmetlerine duyurmuşlardır.

        -Namaz; imanın varlığına, kalbin temizliğine, müşrik olmadığımıza ve başka inançlara mensubiyetimizin olmadığına en büyük alamettir.

        -Kişinin ömründe kılacağı bir vakit namaz ile o kişinin öldükten sonra onun adına yapılabilecek hayır ve duaların hepsi bir kefeye konulsa, yapılan hayırlar kendi kıldığı bir vakit namazın ağırlığına ve sevabına asla ulaşamaz.

        -Namaz; Rabb olarak Allah Teâlâ’dan razı olduğumuzun yegâne alametidir.

        -Namaz; en büyük dua, en büyük zikir, en büyük ibadettir.

        -Namaz kılmayan bir kişi iman etmiş olsa da henüz Hazret-i Peygamber’in ümmeti olduğunu tam olarak gösterememiş demektir. (Çünkü Efendimiz’in (SAS) “Namaz kılmayan henüz din seçmemiş gibidir” mealinde hadis-i şerifleri vardır.)

        -Namaz; Kur’an-ı Kerim’in kesin ayetleriyle ve Efendimiz’in (SAS) kesin tatbikatıyla 5 vakittir.

        Diğer Yazılar