Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! Önümüzdeki salı gününün Muharrem ayının 10’u olması münasebetiyle Hazret-i Hüseyin (RA) Efendimiz için yazılmış bir nutku sizler için şerh edeceğiz.

        - Kurretü’l ayn-i Habib-i Kibriyâsın yâ Hüseyn

        Efendimiz’in (SAS) Hazret-i Hasan (RA) ve Hazret-i Hüseyin (RA) Efendilerimizi gördüğünde, mübarek gözleri şıkır şıkır olur ve parlarmış. Burada da “Habib-i Kibriya yani Habibullah olan Efendimiz’in (SAS) sevgilisi, gözünün parıltısı, ışığısın” denilmektedir.

        Aynı zamanda Furkan Sûresi’nde geçen bir ayet-i kerimeye de dikkat çekiliyor.

        “Ey Rabb’imiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi muttakilere (takva sahiplerine) imam kıl!” (Furkan - 74)

        Ayetteki “Bizi muttakilere imam kıl!” ifadesi “Biz muttakileri peşimize takalım, gidelim” anlamında değildir. “Bizi muttakilere imam kıl!” derken, “Bizler geride kalmayalım, aktif olalım, faal olalım” denilmektedir. Kim gibi? Hazret-i Hüseyin (RA) gibi. Hazret-i Hüseyin (RA) takvada da zulme el pençe durmamakta da ileriydi. Hazret-i Hüseyin (RA) İslâm’la istihzâ eden, lakâyd olan, din ve diyânetin hükümleriyle alay eden insanlara karşı ciddi duruşuyla fedâ-i can etti.

        - Nûr-i çeşm-i Şah-ı Merdan Mürtezâsın yâ Hüseyn

        Hem muhabbetini izhâr ediyor, hem mahzuniyetini ama teenniyle, miskin şekilde değil. Lisanın akıcılığına bakın. Sanki meydana Şah-ı Merdan Hazret-i Ali (RA) girmiş.

        - Hem ciğerpâre-i Zehra Fâtımâ hayrunnisâ

        Sen “Hayrunnisâ” yani “Hanımların hayırlısı” olan Hazret-i Fâtımâ (RA) annemizin ciğerpâresi, ciğerinin parçasısın. Hazret-i Fâtımâ (RA) annemiz de Efendimiz’in (SAS) parçasıdır. Efendimiz (SAS) şöyle buyurmuşlardır: “Kızım Fâtıma’yı seven beni sevmiştir, Fâtıma’yı memnun eden beni memnun etmiştir; Fâtıma’yı üzen beni üzmüştür. Fâtıma benden bir parçadır, kim onu incitirse beni incitmiş olur, beni incitense Allah’ı (CC) incitmiştir.”

        - Ehl-i Beyt-i müctebâ âl-i abâsın yâ Hüseyn

        Âl-i İmrân Sûresi’nde Necran’dan gelen papazların, Efendimiz (SAS) ile konuşmaları vardır. Cenâb-ı Hakk “Sana gerekli ilim geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz de siz de toplanalım, sonra da lanetleşelim; Allah’ın (CC) lanetinin yalancılara olmasını dileyelim” (Âl-i İmrân - 61) buyurmaktadır.

        Bu hadisede Efendimiz’in (SAS) abasının altına aldıklarına “Âl-i abâ” yani “Abâ ehli” denmektedir. Efendimiz (SAS) bu hadisede Hazret-i Fatıma (RA), Hazret-i Ali (RA), Hazret-i Hasan (RA) ve Hazret-i Hüseyin’i (RA) yanına aldı. Bu beş kişiye de “Hamse-i Âl-i Abâ” dendi. Hazret-i Hüseyin (RA) işte bu abâ ehlinden ve Efendimiz’in (SAS) “Ehl-i beytim” dediği zâtlardandır.

        - Sana gülle dokunan ümid eder mi mağfiret

        Sana vurmak, itip kakmak değil, gülle dokunsa acaba mağfiret ümid eder mi? Gülde diken vardır ama sana gülle bile dokunulamaz. Bir mânâsı budur ama aşağıdaki mısrayla beraber bambaşka bir boyut açılıyor.

        - Gonca-i gülşen saray-ı Mustafâ’sın yâ Hüseyn

        Gözünüzün önüne bir gülistan getirin. O gülistana girdiğinizde ilk dikkatinizi çeken şey goncalar değildir. En güzel şekilde açmış olan güller dikkatinizi çeker.

        Hazret-i Muhammed Mustafa (SAS) gülşeninde, o açılmış olan gülün yanındaki gonca gibisin. Bunu gözünüzde bir canlandırın kıymetli dostlar. Gül açılıyor, yanında da bir goncası var. Bu gonca naziktir. Bu goncanın üzerine bir başka gül eğilip de düşerse, hem ışığını kestiğinden dolayı o gonca yeşeremez, hem de çiçeğin altındaki diken o goncayı çizerse, yaralanabilir, belki de hiç açamaz.

        Burada Efendimiz’in (SAS) goncası derken muhteşem bir sanat yapılarak “Sen goncasın ve senin üzerine gülle bile dokunulmaz” deniyor.

        - Ehl-i mahşer dest-i Hayder’den içerken kevseri sen suzuzlukla şehid-i Kerbelâsın yâ Hüseyn

        Sahib-i kevser olan Efendimiz’e (SAS) Allah Teâlâ havzını vermiştir. Bu nasıl bir havuzsa, sıcağın insanların beynini kaynattığı o günde hararetlinin hararetini kesecektir. Ama bir de bu havuzun dağıtıcısı var, buradan alıp da ümmet-i Muhammed’e (SAS) sâkilik yapan var. O zât kim? Hazret-i Ali (RA).

        Peki beyitte ne diyor? Ehl-i mahşer halkı bile suyu deden ile babandan alacaklar, kevser şarabının sahibi olan zât deden, onu sunan kişi de baban ama gel gör ki seni susuz bırakanlar hâyâ etmiyorlar, sana bu zulmü revâ görüyorlar.

        Bu zulmü yapanlar affolunur mu onu bilemeyiz fakat ümmeti susuz bırakanların o kevserden içmesi acaba ne kadar mümkündür?

        - Kıl şefaat Ârif’e ceddin Muhammed aşkına

        Bu nutkun müellifi Kâhyazâde Ârif Efendi, bestekârının da ismi Hacı Ârif Bey’dir. Burada hem müellifin ismi anılıyor, hem de “Seni bilen âriflere sen şefaat kıl!” deniyor.

        Şefaat sadece ahirette cennete girmek veya cehennem azabından kurtulmak değildir. Bu dünyada da şefaat vardır. “Yâ Hüseyin sana Kerbelâ’da bir yudum suyu bile vermeyenlere karşı; hiçbir zaman ne Allah’a (CC) isyan ettin, ne takdir-i ilâhiyeye bir söz söyledin, ne İslâm’ın vakârından kaybettin, ne namazı terk ettin, ne de orucu. Yâ Hüseyin! Lutfet de bizlerde bu Muhammedî aşk neşet etsin, bizlere de ihsân edilsin!” diye niyaz ediliyor.

        - Arsa-i mahşerde makbulerrecâsın yâ Hüseyn

        Zira şefaatlerin hususi izne tâbi olduğu zamanda, sen ricası kabul edilenlerdensin.

        Cenâb-ı Hakk bizleri ehl-i beyt muhabbeti ve aşkıyla, Efendimiz’in (SAS) ahlâkı üzere olanlardan eylesin.

        Diğer Yazılar