Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kıymetli dostlar! Kur’ân-ı Kerîm Allah (CC) kelâmıdır ve kâinat kitabının yani yaratılmışlık âleminin anahtarı ve açıklayıcısıdır. Kur’ân-ı Kerîm’in surelerinin başında Allah Teâlâ’nın rahmân ve rahîm sıfatlarını zikrettiğimiz besmele vardır. Demek ki kâinat Allah (CC) adıyla, aşkıyla var olmuş ve Allah’la (CC) dâim olan bunca âlem, rahmân ve rahîm olan Mevlâ’nın merhametiyle sarıp sarmalanmıştır. Merhameti terk eden bir insan hem kendisinin hem de bu âlemin düşmanı olmuştur.

        Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’inde sadece besmele ile merhamete işâret etmez. Surelerdeki âyetlerle rahmetten kovulan, dünyada ve âhirette azap çeken kişilerin bir vasıflarını da merhametsizlik olarak zikreder. Bir hadîs-i şerîfinde Efendimiz (SAS) meâlen “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz”, başka bir hadis-i şeriflerinde de “Yeryüzünde merhamet göstermeyenlere gökyüzündekilerden de merhamet olunmaz” buyurmuşlardır. Kâinatta gördüğümüz her şey; Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve merhametinin eseridir. Allah Teâlâ’nın, Efendimiz’in (SAS) şanında “Rahmeten-li’l-âlemîn” (âlemler için rahmet) buyurmasıyla Efendimiz’in (SAS) merhametine ve rahmetine dikkat çekilmiştir.

        “Ben” diye yaşayan, şehvetine zebun olmuş, sadece kendi istekleri için uğraşanlar şefkat yerine şehveti, merhamet yerine zulmü, hoşgörü ve tevazu yerine başkalarını küçük görmeyi âdet hâline getirirler. Böyle bir fert aynı uzay boşluğundaki bir kara delik gibi zulüm ve fitnenin merkezi hâline dönüşür. Kalp; merhametten tamamen uzaklaşır, aynı sönmüş bir gezegen yâhut güneş gibi hem kendi benliğini hem de etrafındakileri haktan, hakikatten ve güzellikten çekip yutan bir girdaba dönüşür.

        İMAN NURUYLA PARLAMIŞ BİR KALP, KÂİNATA MERHAMETİYLE IŞIK SAÇAR

        Hakk’ın rahmân ve rahîmiyetinden, Efendimiz’in (SAS) âlemlere rahmet olan güzelliğinden ve nûrundan nasiptar olamayanlar asla merhametli olamazlar. Belki gösteriş için günümüzün bazı artistleri, boy gösteren insanları yâhut türlü türlü devletleri gibi bir yandan iyilik yaptıklarını âleme ilan ederler, diğer yandan bu imansızlık ve kalplerindeki merhametsizlikten dolayı insanların ve kâinatın adeta kanını emerler. En yırtıcı hayvanların bile yapmadığı tahribatı yapar, sonra da “Biz sadece düzeltmeye, ıslah etmeye çalışıyoruz” diyerek çeşitli maskeler takarlar.

        İman nûruyla parlamış bir kalp, kâinata merhametiyle ışık saçar. Şefkatten uzak insanlar bile kendisinden merhamet umar. Bu merhamet bazen bir annenin sinesi, bazen bir öğretmenin şefkati, bazen toplumda kendisini hak için birçok sahada güzelliklere adamış bir insan olarak gösterir. Nice güzellikteki güzel insanlar bu merhametli sineler hürmetine ve vesilesine ortaya çıkıp mânevî gök kubbemizi aydınlatır. Bir mümin asla merhametsiz düşü- nülemez. Merhameti yoksa o kişiye mümin de denilemez.

        Allah Teâlâ insanı kendisine ibadet etsin diye yani kulluk bilinciyle hareket etmesi muradıyla yaratmıştır. Öyle bir kulun sâir yaratılmışlar içerisinde ahlâkıyla ve merhametiyle görünmesi ise elzemdir. Çünkü Allah Teâlâ o kişinin kulluğuna kendisi şahit olacak, ahlâkıyla ve itaatiyle bütün kâinata da o kişiyi şahit olarak ve hakkında şehadet ettirerek huzuruna alacaktır. Ezerek, çiğneyerek, başkalarına merhamet etmeyerek yaşayanlar bu dünya çarklarının dişleri arasında parçalanıp giderler ve bütün âlemi merhametsizliklerine şâhit kılarlar.

        Merhamet ve şefkatle yaşayan insanlar ise sadece insanlar tarafından değil hayvanlar ve cümle mahlûkat tarafından sevilir. O kişi bulunduğu ortama hep güzellik yayar. Merhametsizi öğüten dünya çarkları bu kişiyi el üstünde tutar ve Allah Teâlâ’ya o kimse hakkında güzel şehadette bulunurlar.

        CENÂB-I HAKK’IN VE EFENDİMİZ’İN (SAS) MERHAMETİYLE AHLÂKLANMAK

        Aslında merhamet, normal bir insanda bulunması gereken fıtrî bir özelliktir. Allah’ın (CC) merhameti, kulları için kendisinde bulunan muhabbetinin alâmeti ve tezâhürüdür. Bundan dolayıdır ki bu âleme merhamet olarak yansıyan bu güzelliğin insan boyutundaki üst seviyesi muhabbettir. Muhabbetli insan sadece acıdığından dolayı güzellikle muamele etmez. Allah Teâlâ’ya duyduğu muhabbet ve o güzel yaratıcının yaratılmış olan kullarını sevmek, onun için merhametin daha üstünde ulvî bir duygudur. Bunun tersini düşünürsek aslında merhametsizliğin kaynağı Allah (CC) ve Resul (SAS) sevgisinin yok denilecek kadar az olmasından dolayı mahlûkata merhametsizlik çukuruna düşmektir.

        Merhamet ahlâkını ve duygusunu insan başkasından beklememeli, fert olarak buna gayret etmelidir. Merhametin ilk meşk edildiği saha ailedir. Karı koca birbirlerine merhametli olmalıdır. Hem Âdem (AS) ile Havva’nın çocukları olarak bizler kardeşiz hem de iman etmişler olarak birbirimizin kardeşiyiz. Bu açıdan aile bireyleri hep birbirine merhametle muamele etmelidir. Patron işçisine, memur veya işçi patronuna iş ilişkisinin dışında ve maddi çıkarların ötesinde ayrıca merhamet duygusu beslemelidir. Yolda, trafikte, çarşıda, pazarda insanlar hep bu insaf ve merhamet üzere bakış açıları geliştirmeli, hayatı böylece kolaylaştırmalıdırlar. Tenkit ederken, haklı yere ceza uygularken bile kişi merhamet ve insaftan uzaklaşmamalıdır. Merhametsiz, katı kalpli olan insanların Cenâb-ı Hakk’ın nazarından mahrum olacağı unutulmamalıdır.

        Diğer Yazılar