Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Ramazan’ın ilk 10 gününü tamamlamak üzere olduğumuz şu zaman diliminde; sizlerle Ramazan ayının bizde uyandırması gerekenleri konuşmak istiyoruz.

        Bundan seneler evvel, zamanında yapılan bazı hatalar, yanlış uygulamalar, bilgi eksikliği, bilhassa din hususunda öğrenmeme ısrarı gibi türlü türlü sebeplerden; ne hikmetse belli kesimlerce maalesef Ramazan ayının içi boşaltılmaya çalışılırdı. Ramazan ayı oruç, teravih gibi güzellikleriyle değil de “Ramazan Eğlenceleri” denilen şeylerle anılır, hatta işin eğlence kısmındaki eksiklik ifade edilerek “Nerede o eski Ramazanlar!” diyenler olurdu. Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak yağdığı bu güzel ayda; din, Allah (CC) sevgisi, Peygamber muhabbeti, ibadetlerden bahsedilmez, sabahtan akşama kadar iftar mönülerinden konuşulur, arada da sulandırılmış “dini içerikli” hatıralar nostalji havasında anlatılırdı.

        Dedik ya işin eğlence tarafı ön plana çıkarılırdı diye... “Direklerarası” olarak bilinen yerde düzenlenen Ramazan eğlenceleri ve yemek tarifleri en çok konuşulan şeylerdendi. Küçük yaşlarımda bu konuşmaları işitince kendi kendimize şöyle derdik:

        “Acaba Ramazan ayı bizim yaşadığımız gibi oruçla, ibadetle, Kur’an’la değil de bu kimselerin meşguliyetleriyle mi geçmeli? Biz mi yanlış yapıyoruz?”

        Tabii yaşımız biraz ilerleyince ibadet, tâât, Kur’an ayı olan bu mevsimin dünyevileşmiş belli zümreler tarafından ciddiyetsiz bir tavırla karşılandığını anladık. Ramazan ayını iftar mönüsü ve Ramazan eğlenceleri konuşmalarıyla “yiyip bitirmek” en hafif ifadeyle “garip”ti.

        RAMAZAN’IN TARİHİNE BAKMAK DERDİMİZ İSE...

        Günümüzde de bu durumun bir yansıması karşımıza çıkıyor aslında. Ne hikmetse, yemeden içmeden kesildiğimiz bu ayda televizyonlarda, internette, gazetelerde yemek tariflerinin, iftar mönülerinin ardı arkası kesilmiyor. Oruçlu insanların gözüne sürekli yemek görüntülerini sokmanın nasıl bir tercih olduğunu varın siz düşünün... Ramazan’ın manevi atmosferini bir kenara bırakıp, bir “kültür” olarak lanse etmeye kalkarsanız, bu vebalin altından kalkması epey güç olur.

        Ramazan’ın tarihine bakmak derdimiz ise, Ramazan orucunun farz kılındığı hicretin ikinci senesinin Şaban ayına yahut ilk ayetlerin vahyolunduğu Ramazan ayına bakalım.

        Evet, Ramazan orucu hicretin ikinci senesi Şaban ayında farz kılındı. İslam tarihinin dönüm noktalarından biri olan Bedir Harbi de Ramazan ayında cereyan etti. Ramazan ayı vesilesiyle bunları tekrar tekrar düşünsek çok daha faydalı işlerle meşgul olmaz mıyız? Bedir Gazası’na katılan ve “Bedir Ashabı” olarak daima ayrı bir yerde tutulan sahabelerin ismini okumak bile bizleri bir berekete kavuşturacaktır.

        Oruç gibi İslam’ın 5 şartından biri olan zekât; Ramazan ayında farz kılınmıştır. Efendimiz’in (SAS) amcasının oğlu, damadı, müminlerin emiri, dört halifenin dördüncüsü Hz. Ali, Ramazan ayında, oruçlu iken ve namaz kılarken camide şehit edilmiştir. Bu vesileyle ehl-i beyt muhabbetini, ahlakını, Efendimiz’e (SAS) yakınlıklarını düşünsek bizler için iyi olmaz mı?

        Efendimiz (SAS) saadetle buyurdular:

        “Size iki şey bırakıyorum, birisi Allah’ın kitabı, diğeri ehl-i beytimdir.”

        Buradan ilham alarak Ramazan ayında Kur’an’la arkadaş olmayı anlatsak; bu rahmet ayı daha güzel yaşanmaz mı?

        DİN, HAYATIN BÜTÜNÜNE AİTTİR

        Dostlar! Din yaşanmak içindir, din bir hobi değildir. Din; kişinin çocuğu doğduğunda, doğarken, ameliyat olurken, yola çıkarken, arabaya binerken, imtihana girerken hatırlanacak bir olgu da değildir. Altını çizerek söylemek lazım ki, “Din hayatın bütününe aittir”.

        Bir kişinin uyuması, yatması, kalkması her türlü fiilini, Cenâb-ı Hakk bir şekilde, Efendimiz’in (SAS) ve O’nun (SAS) nurlu ashabının nezdinde en güzeliyle yaşanacak tarzda ortaya koymuştur.

        Hani Ramazan ayından şahıs gibi bahsederiz ya; Ramazan geldi... Ramazan gitti... Ramazan bizden hoşnut mudur, diye...

        Erenlere “Acaba Ramazan bizden memnun mudur? Acaba ihyâ edebildik mi?” diye sorulunca, “Memnun, memnun” demiş. “Nereden biliyorsunuz?” diye sormuşlar. O da demiş ki: “Hiç memnun olmasa, on gün erken gelir mi? Memnun ki on gün evvel geliyor.”

        Allah’ın (CC) emirlerinde hep bir letafet, bir nezaket vardır. En nazik, en latif, Hz. Allah’tır (CC). O, bütün kullarına her türlü nimeti en güzeliyle veren ve birbirini takip edecek şekilde güzellikleri bahşeden Allah’tır. Emirlerinde de aynı güzellik vardır.

        Dolayısıyla din; bu estetikle ve bu güzellikle yaşanmak için olduğundan, adeta o dini hükümler bizde hayat bulur. Biz onlarla hayatiyet kazanırız ve Ramazan’ı ihya ederiz. Ramazan adeta bizde müşahhaslaşır yani şahsileşir ve sizin nezdinizde bir Ramazan zuhûr eder.

        Şu anda, Ramazan ayına bizler şahitlik ettiğimiz gibi Ramazan da bizlere şahitlik ediyor. Ve çok dikkatli bir şekilde bizi takip eden bir zaman dilimi olan Ramazan ayı, yarın hesap gününde, “Bu kişi Ramazan’da oruç tuttu, şöyle şöyle yaptı. Ramazan ayını şöyle idrak etti, şöyle hürmet etti” diye şahit olacak. O hesap günü geldiğinde Ramazan ayını kendisinden razı bulan bahtlı kullardan olmanız niyazıyla Allah’a emanet olunuz. Vesselam.

        Diğer Yazılar