Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İsmail Akçay, atletizm tarihimizin en önemli kilometre taşlarından biri. 1968 Mexico City Olimpiyatları’nda maratondaki başarısıyla gönüllerde taht kurmuştu...

        Hiçbir zaman hayattan kopmayan Akçay, aldığı emekli maaşını, şefkatiyle büyüttüğü yarınlara ve yarışlara hazırladığı gençlere ve çocuklara harçlık olarak veriyor, günlerini sporla iç içe sürdürüyor...

        Türkiye’yi karış karış dolaşıyor, atletizme katkı sağlıyor... 75’lik delikanlı olarak sevgisini, ilgisini, fedakârlığın alasını gösteriyor... Hala sapasağlam ve hala dipdiri, gençlere taş çıkartıyor...

        İsmail Akçay için memleketi Balıkesir’de kendi adını taşıyan bir atletizm stadı yapmıştık ve adına her yıl geleneksel olarak yapılan bir yarı maraton başlatmıştık... Dün, bu maratona katılmak için bu ilimizdeydik... Bu yazıyı da buradan yazdık...

        ***

        Türk sporu, 1 aydır Rio’yla yatıp Rio’yla kalkıyor... Bir 15 gün daha yine kalbimiz Rio’da atacak... Cesur ve yürekli Türkler, diğer adıyla engelliler, bu kez sahne alacak... Meydana çıktıklarından bu yana, spor alanlarına mührünü vuran bu inanç abideleri, 15 gün önce buruk ayrıldığımız Rio’yu fethe gittiler... Şimdi söz sırası onların...

        Anneler, babalar, kardeşler, çocuklar, kısaca aileler, belki de kendilerine ve hayata engel gördükleri, sokağa ve toplum huzuruna çıkaramadıkları engellilerin, Rio’daki temsilcilerinin ne kahramanlıklar sergileyeceklerine, nasıl destan yazacaklarına şahit olacaklar...

        Türkiyemiz’de yaşayan ve genelde evlerine hapsedilen yaklaşık 8 milyon engellinin, Paralimpik Oyunları’ndaki bir avuç arkadaşının neleri başarabileceklerini görecekler... Sonra da ‘biz ne güne duruyoruz, çocuklarımızı niye hayata kazandırmıyoruz’ diye hayıflanacaklar...

        Onları hayata kazandırırken, Türkiyemiz’e hayat veren bireyler haline nasıl geldiklerini hayranlıkla izleyecekler...

        ***

        Türk tarihinde ilk madalyamızı, Atina 2004 Paralimpik Oyunları’nda atıcılıkta Güneydoğu gazimiz Korhan Yamaç’la aldık. Bunu 1 altın, 1 bronzla süsleyen, ilk paralimpik şampiyonumuz, ülkemizin bayraktarı oldu...

        Sonra Pekin’de 2008’de madalya sayısı da, alan sporcu sayısı da çoğaldı... 2012 Londra’da bu sefer 1 altın, 5 gümüş, 4 bronzla tam 10 madalyaya ulaştı... Engelsizlerin 5 madalyası varken, engelliler onları ikiye katladı...

        Sadece ferdi branşlarda değil, engelsizlerin katılmayı bile başaramadığı takım sporlarında, golbol ve masa tenisi branşında bile madalya getirdiler..

        ***

        Şimdi ise Rio’da, en kalabalık kafileyle temsil edilen Paralimpik Takımımız’dan daha büyük bir başarı bekliyoruz... Şairin “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” olarak tarif ettiğini, engelliler “başarı başarı büyüyen bir zafer”e dönüştürdüler... Bir başka deyimle, madalya madalya çoğalan ve çığ gibi büyüyen bir destana çevirme öyküsü...

        Bütün engellilerin her birinin “Benim neyim eksik ki” deyip meydana çıkmasını sağlayacak, her birinin kabiliyetleri doğrultusunda bir alanda atağa kalkacağı bir hikâyeye dönüştüreceği bir uyanış, silkiniş, şahlanış...

        Engellilerin tüketen değil, üreten bireyler olarak topluma katma değer sağlayacağı bir çıkış. Yönetilen değil, yöneten bir hedefe kilitleniş... Siyasette, bürokraside, ekonomide, eğitimde, ticarette, turizmde, iş dünyasında, sporda, medyada, sivil toplumda, her alanda varlığını ispat etmiş yeni Türkiye yapısı...

        Gittikçe gelişen engelli bilinci ailelerini gururlandıran, ülkemizi umutlandıran bir ağırlığa doğru gidiyor... Ama bunun başlangıcının spor olması da bizi ayrıca mutlu ediyor... Bu sebeple engellilerin ‘engel tanımaza’ dönüşmelerini sağlayan, onların ufkunu açan spor oyunları, sadece başarı ve madalya değil, onun çok daha ötesinde bir şey...

        Başarıya inanmış, aslan yürekli sayısız gencimiz Rio Paralimpik Oyunları’nda sahne alıyor... Madalyanız bol olsun, rengi de altın olsun...

        Diğer Yazılar