Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Spor, uzun soluklu bir yoldur, bol sabır gerekir... Sonunda; eza vardır, cefa vardır, fedakârlık vardır, alın teri vardır... Galibiyetiyle mağlubiyeti, zaferle hezimeti iç içedir...

        Rezaletin de felaketin de sızabildiği bir alandır ama sonu, hep başarıdır, alkıştır, kupadır, madalyadır, kürsüdür, ödüldür, prestijdir, paradır...

        Ruhuna uygun davranırsanız ve fairplay’i içinize iyice sindirirseniz, kaybedeni yoktur, kazananı çoktur... Bunların en önemlilerinden birisi de atletizm branşıdır ve hayata dair hep derslik olanı da maraton koşusudur...

        İşte dünyada tanınan ismiyle İstanbul Maratonu, eski bilinen adıyla Avrasya Maratonu da bunu ifade eder... “Sevgiye, dostluğa, barışa” sloganı, sokak çocukları, depremzedeler, şehitler için mesajları, hep toplumsal bilinç içindir ve dünyaya mesaj verir...

        42 km 195 metrelik mesafenin anlamı, hiç durmadan, en erken 2 saat 5 dakikada biten, yaklaşık 4 saatte tamamlanan, İstanbul trafiğinin de 42 km’lik büyük bir bölümünü ve bağlantı yollarını günlük hayata kapatmayı, spora tahsis etmeyi ifade eder...

        Yarış boyunca ortalama 4 ila 6 kilo verir atletler, yılda da en fazla 2 maraton koşabilirler... Koşacağı ülkeyi, şehri, iklimi, zemini, güzergahı, inişçıkışını, eğimini veya dereceye girip giremeyeceğini, rekor kırıp kıramayacağını, Olimpiyat barajını aşıp aşamayacağını, sağlık sıkıntısı yaşayıp yaşamayacağını, tabii ki de bunu başarıya ve ödüle tahvil edip edemeyeceğini hesaba katmak zorunda...

        Zor bir karardır, atletlerin maraton tercihleri... Düz ve ılık parkurda 2.05 koşabilen bir maratoncu; yokuşu fazla, nemi yüksek bir güzergâhta 2.20’ye bile düşebilir ve Olimpiyat dışı kalabilir...

        1979’da başlayan İstanbul Maratonu’nda, yıllar içinde parkur değişikliği ve özellikle de iki köprüden de geçsin dayatması arayıştı, ancak şimdi en ideali yakalanmış gibi... Tek şart iki kıta arasında koşulması...

        Bu sebeple de en elit maratoncuların da gelip koştuğu ve derecenin de ideal maraton seviyesine yaklaştığı bir parkur İstanbul...

        Başlarda 300’lerle başlayıp daha sonra binlere, on binlere varan katılımcı sayısı, bugün yüz binlerle koşulan bir büyük şölene dönüştü...

        En büyük katılımın 200 bin kişiyle sağlandığı 1998 yılıyla her halde bütün dünya tarihine geçen en önemli spor olaylarından biridir İstanbul Maratonu...

        Başlarda yolların kapanmasına ve trafiğin aksamasına çok tepki gösteren halkımız da spor kültürünün oluşmasıyla, gerekliliğine inanmasıyla, ya bizzat katılarak ya da keyfini çıkararak bunu bir eğlence gibi algılamaya başlamasıyla bunu benimsedi ve sahiplendi...

        İstanbul Maratonu, Türkiye’de bile medyanın ilgi göstermediği, spor sayfalarının içinde küçücük geçiştirildiği bir haber olmaktan çıkarılmış, ana haber ve manşetlerle, ülkenin başlı başına gündemini belirleyen bir olay haline gelmiş durumda...

        Özellikle 1995’te TRT’den ilk canlı yayın gerçekleştirildikten sonra, 1996’da Eurosport’tan tüm dünyaya naklen yayınlanması, bir dönüm noktasıdır... Bu, Türkiye’den canlı yayınlanan ilk spor organizasyonuydu...

        Yıllar geçti, İstanbul Maratonu, daha da büyüdü... Maraton Fuarı’nın gittikçe gelişmesi, Atletizm Salonu’na sığmayıp Sinan Erdem’e de taşması, gelinen noktayı göstermesi açısından önemlidir...

        Halkımızın ve gençlerimizin akın akın koşması, yabancıların da itibar etmesi, bunun en büyük ifadesidir... Hele de atletizm kültürünün gelişmesinde, Türkiye’nin, baştan başa spor ülkesi olması yolunda aşının tuttuğunun en büyük göstergesi...

        Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın en anlamlı sözlerinden biridir... “Biz, uzun mesafe koşucusuyuz” diye... Türkiye, sporda uzun bir süre kat etti, en güçlü ülkelere yetişmesi için daha uzun bir süresi de var ve bu yolu kat etmek zorunda...

        Diğer Yazılar