Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul’u çözmeye çalışırken, terör bu kez İzmir’de vurdu.

        Daha önce de bu sütunda belirttiğim gibi terörün eylem yapma frekans aralığı daraldı...

        Oysa Reina katliamcısını yakalamak için arka arkaya düzenlenen operasyonlar, bir gerçeği gün yüzüne yeniden çıkarmışken...

        Terörün İzmir’i merkez haline getirmeye çalıştığı tespiti yapılmışken...

        Reina katliamı sonrası gerçekleştirilen operasyonlarda İzmir’de onlarca kişi gözaltına alınmış ve evlerinde yapılan aramalarda suç unsurları ele geçirilmiş olmasının hemen ardından saldırı geldi.

        Eylemi hangi örgütün gerçekleştirdiği şu aşamada bilinmiyor; ancak operasyonlar sonrası böyle bir eylemin gerçekleşmiş olması dahi terör belasının boyutunu göstermeye yeter.

        AYNI HAVUZDAN

        Hele ki bir de Reina katliamını yapan yabancı terörist savaşçıların ağının Atatürk Havalimanı eylemini de aynı tarzda gerçekleştirmiş olduğu dikkate alındığında daha da önem kazanır.

        Oysa Haziran 2016’daki Atatürk Havalimanı saldırısının üzerinden 6 ay geçti.

        Anımsanırsa Reina’daki saldırganın uyguladığı aynı tarz eylem modeliyle DEAŞ üyesi 3 kişi otomatik silahlarıyla havalimanında önüne geleni taradı.

        Atatürk Havalimanı’na yönelik terör eyleminin ardından, DEAŞ’ın yabancı terö- rist savaşçılar (YTS) ağına dönük de yeni tedbirler devreye konuldu.

        Yabancıların ev kiralama ve satın almalarına yönelik emlak bilgi sistemiyle muhtarların devreye sokulması kararlaştırıldı.

        Ancak Reina eylemi de aynı havuzdan gerçekleştirildi.

        Bu da Adıyaman ve Gaziantep operasyonlarıyla darbe vurulan DEAŞ’ın intihar saldırılarıyla öne çıkan yerli grubunu çökertmede gösterilen başarının, yabancı terörist savaşçılar için geçerli olmadığını göstermeye yeter.

        Bu kişinin Konya, İzmir ve İstanbul’da dolaşıp, uzun namlulu silahla İstanbul’un en korunaklı bölgesinde katliamı gerçekleştirmiş olması da eklendiğinde sorun daha iyi anlaşılır.

        Çünkü Türkiye’ye kaçıp gelen 4 milyona yakın sığınmacının arasında ne kadar terörist unsur olduğu bilinmiyor.

        HER YANA BULAŞIYOR

        Adalet Bakanı’nın son açıklamasına göre DEAŞ’tan 274’ü yabancı olmak üzere 514 tutuklu ve 7 hükümlü bulunuyor.

        Bunlardan, 38 bin kadarı yurda girerken, 3 bini aşkını ise içeride yakalanıp sınır dışı edilmişlerden oluşuyor.

        Koridor verilerine inanılırsa da Türkiye’de insan ölümüne tanıklık etmiş, eline kan bulaşmış DEAŞ’lı bin kadar YTS cirit atıyor.

        Bunlara karşı da hukuki olarak hiçbir şey yapılamıyor.

        Çünkü üçüncü ülkeden gelip dördüncü ülkede eylem yaparak Türkiye’ye kaçmış kişiler hakkında ceza kanunları hüküm içermiyor.

        Şüpheli görülenler altışar aydan en fazla bir yıl gözetim merkezinde tutuyor; sonrasında serbest bırakılıyor.

        Daha önemlisi, eğer geldiği üçüncü ülke o kişinin YTS olduğunu tespit edip vatandaşlığından çıkardıysa da başına kalıyor.

        BM’nin, YTS’ler için yaptığı, “Kendi devletleri dışındaki bir devlete terö- rist eylemler gerçekleştirmek, planlamak, hazırlamak ya da katılmak için giden bireyler veya silahlı çatışmayla bağlantılı olmak da dahil, terörist eğitim alan ve veren bireyler” tanımı yetmiyor.

        Sadece Türkiye’nin değil, her ülkenin başına bela olacak bu duruma karşı uluslararası çözüm üretilmediği takdirde bulaşıcı hastalık gibi yayılacağı da ortada duruyor.

        Diğer Yazılar