Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE tamamen DEAŞ’tan temizlenirse savaş daha ne kadar devam eder?

        Sorunun yanıtı, Suriye sahasındaki aktörlerin gelecek ilişkilerini de tayin edecek.

        Bunu anlamak için Irak’a bakmak yeterli.

        Birinci Körfez Savaşı başladığında tarih 17 Ocak 1991’i gösteriyordu; ikincisi 20 Mart 2003’te başladı.

        Irak’ta savaşın bittiğinin ilan edildiği tarih Aralık 2011 idi.

        Irak yönetiminin tamamen bittiğini açıkladığında ise takvim 9 Aralık 2017’yi gösteriyordu.

        Dolayısıyla Irak’taki savaşlar 27 yıl sürdü; henüz tam bittiğini söylemek de zor. Bütün bunlardan dolayı savaşın bugünden yarına biteceğini, zaferin kendisine hemen geleceğini kim umut ediyorsa yanılır.

        “Savaş Üzerine” eseri askeri komuta kesiminin başucu kitabı olan Carl Von Clausewitz’in deyimiyle, “Politikanın başka araçlarla devamı olan savaş, insani faaliyetler içinde kâğıt oyununa en yakın olandır”...

        Harekâtında sık sık meydana gelen duraklamalar, savaşı kesinlikten uzaklaştırır ve “olasılıklar hesabı” haline getirir.

        “Hesapları mutlak matematiksel sağlam temellere dayanmadığı için de objektif haliyle olduğu kadar sübjektif niteliğiyle de kumara benzer.”

        Onun için “savaşın sisi” nedeniyle hiçbir vaadin geçerliliği yoktur.

        Her tarafın kendi gerçeği vardır.

        PARADOKSLAR

        Bunun en iyi örneği de Milli Savunma Bakanı Canikli ile ABD’li mevkidaşı Mattis’in PKK’nın milis gücü PYD/SDG’ye verilen ağır silahlar konusundaki görüşmesi.

        Canikli, Mattis’in “ağır silahların geriye alınması konusunda bir plan üzerinde çalıştıklarını ifade ettiğini” açıkladı.

        Üzerinden 2 saat geçmeden sanki Ankara’ya “başkan ziyareti” gerçekleştiriliyor algısı pompalanan Dışişleri Bakanı Tillerson, kabine arkadaşı Mattis’i yalanladı:

        “PYD/YPG’ye hiç ağır silah vermedik, bu yüzden geri alınacak bir şey yok...”

        Aslında Washington’un çelişkisi bununla da sınırlı değil.

        Mattis, ABD istihbarat örgütlerinin raporunda “PKK’nın Suriye’deki milisleri” diye tanımlanan PYD’yi “PKK’dan ayrıştırıp savaştırmayı” vaat etmiş.

        Üstelik Türkiye’nin “PKK’ya karşı Irak’taki mücadelesi için daha aktif, somut istihbarat bağlantılı net destek vereceklerini” söylemiş.

        KARŞILIKLI TALEPLER

        Bunlar bir araya getirildiğinde ABD’nin talepleri açık:

        1. İstihbarat örgütlerim PKK’nın milis gücü olarak gösterse de Suriye sahasında adımıza savaşan PYD/YPG’ye dokunmayın. Buna karşılık size Irak’taki PKK ile mücadelenize destek verelim, önemli isimlerinin yakalanıp teslimini sağlayalım.

        2. PYD/YPG’ye dokunamayız ama PKK’nın SDG’den arınmasını sağlayalım; hatta PYD’yi PKK ile savaştıralım.

        3. Türkiye’nin kaygılarını giderecek 30 kilometrelik güvenlik hattı oluşturalım.

        4. Münbiç’ten çıkması karşılığında PYD’nin Cenevre görüşmelerine katılmasının önündeki vetonuzu kaldırın.

        5. PYD’den ağır silahları geri almamızı beklemeyin; Afrin operasyonunu sınırlı tutun.

        Ankara’nın duruşu net:

        1. PKK kontrolündeki PYD’yi temizleyip sahada SDG ile devam edebilirsiniz. PYD terörist örgüttür.

        2. “Münbiç’ten ABD çıksın” demiyoruz; sözünüzü tutun, PYD’den arındırın.

        3. PYD’ye verdiğiniz, daha önce bizimle de listesini paylaşacağınız sözünü verdiğiniz ağır silahları geri alın.

        Bu zeminde SDG’nin sahada olması konusunda uzlaşı yakalanabilir ama diğerleri zor...

        Ancak Fırat Kalkanı ile sahada üretilen güvenlik ve muhataplığı Afrin operasyonuyla pekiştirdiğinde hepsi tersine döner.

        Geriye Suriye iç savaşı sona erdiğinde hangi bölgenin daha istikrarsız ve güvensiz olacağı sorusu kalır.

        Diğer Yazılar