Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAZMAKTA olduğum bir kitapta kullanmak maksadıyla, geçenlerde Refik Hâlid'in iki makalesi lâzım oldu: Zaman Gazetesi'nde 5 Kasım 1918'de yayınlanan "Efendiler Nereye?" ve Alemdar'da 1 Şubat 1920'de çıkan "Topuna hoş-âmedî" başlıklı yazıları...

        İlk makale İttihadçı liderlerin 1918 Kasım'ında Türkiye'yi terketmeleri üzerine kaleme alınmıştı ve siyasî hiciv literatürümüzün en namlı örneklerinin başında gelirdi. İkincisi ise, Kuvâ-yı Milliye'ye karşı kaleme alınmış en şiddetli ve en meşhur yazılardan sayılırdı.

        Bir belgenin aslını görmeden ve hele o belge eski harflerle ise, yeni yazıya başkaları tarafından yapılmış nakillerini yayınlamak âdetim değildir; zira yeni harflere yapılmış nakillere pek itimad etmem. Buna rağmen Refik Hâlid'in eşi-emsâli olmayan o mizahî üslubuyla birkaç dakikalığına hoş vakit geçirmek istedim, "belki vardır" diyerek YÖK'ün Türkiye'de yapılan bütün master ve doktora tezlerinin yeraldığı sitesinde Cumhuriyet tarihinin o dönemi üzerinde yapılmış çalışmalara baktım.

        Aradığım makaleler üç ayrı tezde kullanılmıştı, indirdim ve okumaya başladım...

        "ALBAYRAK" ÖRNEĞİ

        Ama, ortada bir tuhaflık vardı: Makaleler üç ayrı tezde de başka başkaydı, yani cümleler ve kelimeler farklıydı. İşin daha da tuhaf tarafı, makalelerin kelimeleri gergef işlercesine raksettirerek kullanan Refik Hâlid gibi bir üslûp sihirbazının kaleminden çıkması hiç de mümkün görünmeyen bazı ifadelerle dolu olmasıydı.

        "Bu işte bir gariplik var" diyerek bir kütüphanedeki gazete kolleksiyonundan yazıların eski harflerle olan asıllarını aldım ve işte o zaman dehşete düştüm: Anlı şanlı üniversitelerimizde doktora yapan ve sözünü ettiğim makaleleri tezlerinde kullananlar matbu bir metni, yani gazetede çıkmış bir yazıyı bile doğru dürüst, yanlışsız okumayı becerememişlerdi!

        Velhâsıl, kâbus gibi birşey!

        Aslında şaşırmamam gerekirdi, zira önümde ibret alınacak bir başka örnek vardı: Erzurum Atatürk Üniversitesi'nin Cumhuriyet Tarihi Kürsüsü'nde görevli profesör, doçent, yardımcı doçent, uzman vesaire, önceki sene İstiklâl Harbi yıllarında Erzurum'da yayınlanan "Albayrak Gazetesi"nin tıpkıbasımını ve yeni harflere nakledilmiş şeklini yayınlamıştı ve mâaile, cümbür cemaat yapılan bu yayında sayfayı bir yana bırakın, hatasız okunmuş neredeyse tek bir sütun bile yok gibiydi...

        Akademik seviyenin artık nasıl yerlere serilmiş olduğunu göstermesinin yanısıra dünya kadar paranın hebâ edilmesi demek olan bu rezaleti bir buçuk sene boyunca dilime doladım. Atatürk Üniversitesi, neticede Albayrak'ı yeniden yayınlamaya mecbur kaldı ama bu yayın da hatâlarla dolu çıktı ve dolayısıyla okuma özürlü hocalar uğruna etrafa yine dünya kadar para saçılmış oldu...

        İLME DE VÂH, İRFANA DA...

        Cumhuriyet Tarihi kürsüleri tarafından tezlerin ve yayınların yapılan böylesine yanlışlarla dolu olmasının kabahati öncelikle matbu metinleri bile doğru dürüst okumayı beceremeyen hocalara aittir. Öğrencinin günahı ise, okuma özürleri sebebiyle tezleri tashihten âciz kalan o hocaların eline düşmüş olmalarıdır...

        Ve, netice: Türkiye'de "Cumhuriyet Tarihçiliği" demek, artık maalesef okuyamamak ve sadece lâf etmek demektir! Cumhuriyet tarihimiz Büyük Millet Meclisi'nin açılışından, yani 1920 Nisan'ından başlar ve sekiz sene boyunca, 1928'deki harf devrimine kadar olan bütün kaynaklar eski harflerledir ama o dönem üzerinde master yahut doktora yapıp kitap yazanlar bu yazıyı okumaktan âciz kalmaktadırlar...

        Türkiye Cumhuriyeti Tarihi gazete yazısını bile doğru dürüst okumayı beceremeyen, üstelik Refik Hâlid'in su gibi akan duru Türkçesi'nin bile altından kalkamayan böyle akademisyenler tarafından yazılacak ise o cumhuriyete de, tarihine de, ilme de, irfâna da vâh ki ne vâh!

        Diğer Yazılar